hiçbir zaman için gerçek anlamda siyasi bir düşünce yapısı olmayan, bu siyasi düşüncenin içerisine ya dini inançlarını ya da yıllardır dayatılagelen çevresel faktörleri katan insandır.
futbol takımı destekler gibi dedesinin veya babasının rey vermiş olduğu partiye rey veren çoğunluktur. yıllardır bu böyleydi, yıllarca da böyle devam edecektir...
geçen genel seçimlerde yarım köfte ekmek ve bir ayrana reyini malum partiye veren bu seçmen mide bulandırmaktadır.
propaganda süreci, iş, güç vb. vaatleri, sunulacak çeşitli kolaylıklara kanarak kendi gemisine zarar verendir. ülkesinde ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda doğru düzgün bir gelişim görülmemesi onun da davranış ve düşüncelerine yansımış; demokrasinin verdiği hakları tam anlamıyla kullanmayı bir türlü öğrenememiştir. kollektivist bir toplumda yaşadığı için dışlanmaktan, alay edilmekten korkmuş; çoğunluğun oy verdiği partiyi tercih etmiştir. araştırma, öğrenme ve doğru karar verme yetenekleri yıllar önce köreltilmişti zaten. cidden devam eder uzun bir süre daha bu durum..
(bkz: ben bilmem beyim bilir)
(bkz: ben ailemden böyle gördüm)
edit: türk milleti tarih boyunca doğru kararlar vermiş ise, yanlış kararlar vermesi halinde ne durumda olabileceğimizi düşünemiyorum.
türk milleti çalışkandır. türk milleti zekidir. neyi ne zaman ne yapacağını çok iyi bilir. yarım ekmek köfteye bir ayrana oy verir demek ona saygısızlıkıtr. gerçek hata yapanlar türk milleti doğru karar veremez ben doğrusunu biliyorum halk yanlış biliyor anlayışı içine girenlerdir. türk milleti tarih boyunca hep doğru karar vermiştir bundan sonrada ondan aksini beklemek yanlış olur.
tarih boyunca hep doğru karar veren çalışkan ve zeki türk milletinin seçim sürecinde aldığı nitelik. üstün milletiz ya; yanlış olmaz bizde. aksini bekleyenler avucunu yalasın. eli kanlı bir köpeğe " sayın " diyebilen birine " sayın " diye hitap edilmesi de bu doğru(!) kararlar sonucu olmadı mı? konuşmalarına anayı bacıyı karıştıran, askerine söven, çalışanına hakaret eden bi adam; nasıl olur da böylesine büyük bir mevkiye gelebilir? cevap açık: doğru(!) kararlar baba; var mı bundan ötesi..
Asgari ücretle çalışmaya mecbur bırakılmış ,yoğun savaş(iş)hayatı ve darbelerin apolitize ettiği ebeveynler tarafından kendi ulusal tarihine yabancı olarak yetiştirilmesinden kaynaklanan , milliyetçi ve dinci müfredatla beyinleri yıkanmış,günümüz tarikat-ticaret ekseninde alış-verişini yapan yobaz seçmen ile hayvancılıkla uğraşmaya mecbur bırakılmış,alt ve üst kimlik bunalımına başbakanları dahil her daim maruz bırakılan , kurtuluşu etnik-ırkçılık da arayacak kadar bölünmüş,şehirlere sürü halinde göçüp defalarca suç işleyip serbest kalan cahil varoşlardan oluşmaktadır. Ayrıca demokrasiyi karın tokluğuna çalışmak olarak algılayıp nefes alıp vermeyi devletçe kendilerine verilen bir lütuf sayanlardan , ataerkil toplum yapısının yobaz kuralları içerisinde kadınlarını hor görüp aşağılayan neticede meclisine sokmayanlardan,darbelerle yıllardır baskı altına alınmaya çalışılan sol görüşlü aydınları ve bombalarla katledilen , tehdit edilen Cumhuriyetçi yazarları ile arap ve amerikan emperyalisti medya patronları ve onların yalakalarından oluşan bir kitledir.
futbol taraftarından farksızdır. kendi tuttuğu parti ne yapsa kabul eder, eleştirel gözle bakmaz. yolsuzluğu, hırsızlığını hoşgörüp onu sahiplenir. lakin bunun böyle olmaması gerekir, tüm partilere eşit uzaklıkta olmak, eleştirel gözle bakmak ve kendisi için hangisi daha çok çalışacaksa ona oy vermelidir. gelişmenin en önemli şartı budur.
genelde tercihini aşağıdaki sakal yukarıdaki bıyık,kırk satır yada kırk katır, ölüm yada sıtma gibi çoktan ve boktan seçmeli şıklar arasında belirlemek zorunda kalan ömründe gün yüzü görmemiş ve bu gidişle de göremeyecek bahtsız kitle..
herkes güçlünün yanında olmak ister. türk seçmenide yıllardır savunduğu görüşü bir hiçe sayıp güçlü olanın yanına gider. bunun adına halk arasında satış denir.
"ERDOĞAN, ERBAKAN'IN YANLIŞINI iYi TESPiT ETTi
Türkiye'ye dönecek olursak...
Türkiye'de islamcılar, 1995'te Erbakan'la yapabileceklerinin en iyisini yaptılar. Refah Partisi, o yılki seçimlerde yüzde 21'in üzerinde oy aldı. Daha
öncesine bakarsak, ANAP, 1983 seçimlerinde büyük başarı kazanmıştı. 1987 seçimlerinde de yüzde 36 oy aldılar. Fakat başka bir merkez parti, Doğru Yol Partisi
ortaya çıkınca 1991'de oylar yarı yarıya bölündü. Turgut Özal 1989'da kendini cumhurbaşkanı seçtirmişti. Fakat, Türkiye'nin merkez sağı bölünmüştü artık,
ANAP, Doğru Yol, başbakan Mesut Yılmaz, başbakan Tansu Çiller, cumhurbaşkanı Demirel... 90'lar tam bir siyasi kaostu Türkiye için.
Hep koalisyonlar yüzünden bu kaosun olduğu söylenir...
Belki, ama asıl siyasi partiler yüzünden. ANAP ve Doğru Yol arasında ideolojik olarak bir fark yoktu. Sadece liderlik problemi vardı. Kim lider olacak
karmaşası yaşanıyordu sürekli. Ve bu durumda, Erbakan, koalisyon lideri olma şansını elde etti. Seçimlerden önce “islamcı bir partiyle asla koalisyon yapmam”
diyen ve laikliği öne süren Çiller bile, Amerika'ya gidip döndükten sonra Erbakan'la koalisyon ortağı oldu. Anlaştılar sonuçta. Ama şunu söyleyeyim size.
Ben Hintli'yim, Hindistan'daki seçimleri gördüm. Hindistan'da halk Türkiye'ye göre daha fakir ve okuma yazması daha az belki, ama bu insanlar kime oy vereceğini,
hangi partinin onlara yardım edeceğini biliyorlar.
Hindistan'da mı sadece?
Bence her yerde. Türkiye'de bazen seçmenin cahil olduğu ve tercihlerinde dinin etkili olduğu söylenir. Hayır, değildir. Örneğin, Hintli seçmen, dindar
olmasına rağmen, aslında ekonomik olarak başarılı da olan dinci bir partiye oy vermedi. Çünkü bir diğer parti, 'size faydalı olacak çok iyi bir programımız
var' dedi seçim kampanyasında. Halk da onlara oy verdi. Türkiye'de 90'larda okuma yazması olmayan, eğitimsiz seçmenler “bu siyasetçilerin tek derdi kendileri”
gibi bir düşünceyle siyasetçiye karşı güvenlerini kaybettiler. Çiller'le koalisyon kuran Erbakan'ın siyaset tarzının da modası geçmişti. Ve işte Sayın
Erdoğan bu durumu iyi okudu. O açıkçası çok zeki bir politikacı. Erbakan'ın Çiller koalisyonunda düştüğü durumu görüp neyin yanlış olduğunu iyi tespit
etti.
“O ÇOK ŞANSLI BiRi, ÇÜNKÜ...”
Başbakan Erdoğan
aslında Milli Görüş gibi islami duyarlılığı yüksek bir akımdan geliyor...
Tamam, hepimiz Müslümanız tabii ama bu başka. Erdoğan ve arkadaşları “biz islamcı partiyiz” demediler, “muhafazakâr partiyiz” dediler; muhafazakâr demokrat
parti. “Müslüman demokrat” demek garip olacağı için “biz Avrupa'daki Hıristiyan demokratlar gibiyiz” de demediler. Neticede insanlar şöyle düşündü: Bakın
bu adam özellikle istanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken çok iyi işler yaptı.
Ve belâgatı çok iyi, iyi konuşuyor, dediler...
Bakın, bu tarihin mitlerinden biridir. Hitler için de 'iyi kouşuyor' diye insanların onu iktidara getirdiğini söylerler. Oysa insanlar, kendileri için
bir şeyler yapan politikacılara oy verirler... Hitler neden iktidarda yükseldi sizce?
Ekonomideki uygulamalarıyla...
Evet. Hitler iktidara gelince işsizliği azalttı, endüstriyi geliştirdi, yeni işler yarattı... Almanlar'ın “harikulâde” dediği işler yaptı. Ve Almanya tekrar
güçlü bir ülke oldu. Erdoğan'ın da istanbul gibi çok büyük bir şehirde çok önemli bir deneyimi oldu ve yaptığı büyük işler insanları çok etkiledi. insanlar
birbirine dedi ki, “Bak işte istanbul'da bunları yaptı, ona daha fazla şans verelim...”
asetinde bir mit daha var, oy verenlerin “mazlum” siyasetçileri daha çok destekledikleri söylenir. Biliyorsunuz,
Başbakan Erdoğan
hapse de girmişti. insanlar bunun için oy veriyor olabilirler mi?
Belki evet, bilmiyorum. Ama oy veren insanlar çok rasyonel davranırlar. Menfaatleri neyse onu almaya çalışırlar. işadamları gibi. Hapis yattığı için mi
oy aldı, bilmiyorum. Ama Demirel hapiste yatmış mıydı? insanların akıllarından ne geçti bilemem, ben sadece yorumluyorum. Neticede 2002'deki seçimlerde
Erdoğan'ı seçtiler. O çok şanslı biri çünkü mualifleri çok kötü. Türkiye'de muhalefet partisi yok! Elbette var ama hiçbiri işe yarar alternatifler sunmuyor.
Evet Türkiye'de çok ciddi bir işsizlik var, yüzde 10'un üzerinde. Sokakta bir adam daha dün bana “durum çok kötü” dedi. Hayat orta sınıflar için bile çok
zor. Emekliler için de. Çok pahalı. insanlar aldıkları parayla nasıl geçinebiliyorlar bilmiyorum. Dolmuş bu ülkede Amerika'dan bile pahalı. Bostancı'dan
Kadıköy'e gitmek 2.5 lira. Az para değil bu. Taksim, 6 lira.
Yani?
Yine de hiç kimse daha iyi alternatifler önermiyor. Metrobüs'ü yaptılar, ucuz en azından.... Muhalefetin ise hiçbir etkisi yok bu politikalar üzerinde.
Neticede işte 2007'de AKP'nin oyu arttı."
öncelikle, tanımımız; türkiye cumhuriyeti devleti vatandaşı olan, 18 yaşından büyük tüm insanlar topluluğudur.
ancak...
maalesef türk seçmeni ile ilgili bilinmesi gereken, amerika'nın, avrupa'nın tüm lider devletlerinin ikinci dünya savaşı dinamiklerinden öğrendiği bir gerçek vardır.
tüm rejimlerin belirleyicisi ekonomidir ve bunlar içinde demokrasi, değişimlerin en kolay uyarlanabilir olduğu rejim çeşididir.
türkiye cumhuriyeti devleti'nde, ekonomik faaliyetlere katılabilen nüfus, tüm nüfusun 3'te 1'idir. yani 75 milyonluk nüfusun ancak 25 milyonu ekonomik faaliyetlerin içerisinde yer alır.
geri kalan 50 milyonluk nüfusun, ekonomik faaliyetlere katılabilecek maddi varlığı yoktur.
bu gerçeği, bu ülkeyi yönetenler de, yurtdışından ülke üzerinde oyun çevirenler de bilmektedir.
bahsettiğimiz 50 milyonluk nüfus, kendilerine ekmek veren insanlara minnet borcuyla hareket etmektedir.
yani minnet duydukları insanlar, ekmek karşılığı oylarını vermelerini istemektedir.
bu 50 milyon, şehirlerde de kırsal kesimlerde de yaşamaktadır; yani kırsal kesimde çoğunluğu oluşturdukları doğru değildir.
yine bu 50 milyonluk nüfusun yarısından fazlasını 18 yaşın altında olan çocuklar oluşturmaktadır. demek ki 25 milyonun altındaki potansiyel seçmen, kendilerine ekmek dağıtanların oy vermelerini istedikleri partiye, partilere oy vermektedirler.
yine türkiye'de, 50 milyonu biraz aşan seçmen bulunmaktadır. seçme yaşı 18 yaşına düşürülerek, bu sayede en az 6-7 milyonluk seçmen, önceden bahsettiğimiz ekonomiye müdahil olmayan 50 milyonluk grup içerisinde yaratılmıştır.
kısacası...
bir sonraki seçimlerde, kömüre, makarnaya oy verenlerin sayısı, artacaktır. ancak bunun sorumlusunu, dış mihraklarla hareket eden sermayede aramak gerekir. çünkü o 50 milyonun ekonomiye katılım paylarını gaspeden bu sermayedarlardır.
bu sermayedarlar kim midir?
geçen hafta yayınlanan türkiye'nin en zenginleri listesini gözden geçirin bakalım; kaç tanesi son 50 yıldır ilk 10'dan hiçbir şekilde inmemiş...
size oy verme kriterlerinden kişinin uzun boylu olmasi bile yeterlidir. ama en önemlisi masaya yumruğu vurmaktir. çok önemli bak bu atarlı giderli olan seçimi kazanır. kimse ülkenin gelecek planına, ekonomik göstergelere, bulunduğu yerdeki vekilin öz geçmişine bakmaz .