hiç kimse türk sanat müziği sevmek zorunda değildir, zorla saygı duymak zorunda bile değildir. tabi saygı duymazsa da doğal olarak eleştirilerin hedefi haline gelir.
ama en azından aşağı görülmeyi hak etmeyecek zenginlikte bir müzik geçmişi vardır türklerin. mikael akerfeldt ve orphaned land solisti kobi fahri gibi bir yığın metal icra eden müzik adamının türk müziğine olan hayranlıkları zaten biliniyor; en azından aracı olan bu kişiler sayesinde çokpismetalci gençliğin bir kısmı görüş açısını genişletme şansına sahip olabiliyor.
bazen öyle anlar gelir, en bilindiklerden uzun ince bir yoldayım dinlersiniz, hüzün basar. müziğin gerçekten isyan olduğunu ve bu isyanın elektro gitarlar ile sınırlandırılmadığını türkü dinleyerek bile anlayabilirsiniz. sadece anlatım biçimleri farklıdır ve bunu sevip sevmemek de dinleyicinin iradesindedir.
Eskiden aşklar başkamıymiş, sewgililer gerçekmiş, söylenilenler doğruymuş, insalar hisettiklerini en güzel şekilde kağıta döküyorlarmuş. Böylesine gerçek, böylesine içten şarkılar unutulur mu? Yerini şimdikininn abzürt sarkıları tutar mı?
müziğin ruhu ile zamanın ruhu arasındaki ilişkiden kaynaklanan durumdur.
yukarıdaki cümlede kastedilen müziğin ruhunun zamanın ruhuna yenilmesi meselesi değildir. her müzik kendi gönül ikliminde bir zaman tınısı yaratır. klasik müziğimizin gönül dünyasında da bir zaman (vakit, an, ezel, ebed, geçmiş, ati) tınısı vardır. 2008 yılındaki hayatın vakti algılayışı ile örtüşmez bu tını. ancak, ruhen yaşadığı vaktin dışına taşan bizim gibi ucubeler, geçmişte kalan bu iklimde gönlüne rahat bulur. akıntıya kapılanlara oranla akıntıya karşı duranların sayısı ondan azdır.
kalmadı bende ne arzu ne gönül
kime aldanmadı divane gönül
yandı hep boş yere pervane gönül
popüler kültüre aşina yeni neslin geçmişine bakmaya üşenmesinin ya da "demode" olduğu için bu parçalara rağbet göstermemesinin sonucudur. yeni yetme bir şarkıcı çıkar da örneğin gülnihal'e cover yapıp gerçek sanat müziği severleri sövdürürse ancak öğrenir bu yeni nesil böyle şarkılar olduğunu. öyle olacağına hiç bilinmesin sanat müziği eserleri, gerekirse dinleyerek ölen son nesil biz olalım ama kimse menfaatçi ellerini sürüpü 3-5 gün listede kalıp sonra unutulacak bir popüler kültür eseri yapmak için o güzelliklerle oynamasın. oynandıkça sövüyorum kendi adıma.
az önce dinlediğim bir şarkıdan sonra (dediler zamanla hep azalarmış sevgiler) ''ah ulan ah, pop caz maz hikaye, işte insanın duyguları ancak bu kadar güzel ifade edilir.'' dediğim ve türk sanat musikisinin içinde bulunduğu hale üzüldüğüm durumdur.
oysa ki o şarkılar o kadar güzeldi ki, duygularımızı ifade etmenin yanında, o şarkılarda bir zerafet bir nezaket de vardı. al beni, kucakla beni, ye beni gibi saçma sözler yoktu örneğin. şarkıların çoğu zaten büyük üstatların sözleriydi.