yeşim ocaklı 'nın pkk yandaşları tarafından hatmedilen yazısıdır.
buyrun;
kürt sorununu çözmeyi artık öğrenmeliyiz
pkk dışındaki kürtler hep ihmal edildi. onların muhakkak kazanılması gerekmektedir. bunun için barışçı ve demokratik örgütlenmelerinin önündeki yasal engeller kaldırılmalıdır. böylece kürtleri pkk; ya mahkûm etmemiş olacağız. muhatap, pkk değil, haksızlık yaptığımız, yurttaşlarımız olan kürtlerdir.yakın tarihi inceledikten sonra şu kanıya vardım: türkiye 'nin bir kürt gerçekliği hep vardı. tıpkı başka etnik, dinsel, dilsel ve kültürel gerçeklikler gibi... kurucuları bu çoğul gerçekliği gözeterek cumhuriyete kapsayıcı olan türkiye adını verdiler. ancak ulus oluşturma sureci türklüğe indirgenince bu çoğul gerçekliği çoğulcu bir rejim içinde yönetmek imkânı yok oldu. miras alınan tarihsel gerçeklik yönetilemediği için haline geldi. artık nur topu gibi bir; kürt sorunumuz var. bunu kabullenmek kötü yönetilmiş bir sureci ima ettiği için itiraf etmeye dilimiz varmıyor ve onu terörizm bölücülük gibi sıfatlarla anarak kendimizden uzaklaştırmaya çalışıyoruz.
türk olmak zorunda bırakılmak
sorunun birkaç boyutu var. her şeyden önce işin bir hukuki boyutu var. ulusun ve yurttaşın tanımı hukuki olmaktan çok etnik temelli. yani, türk olmayanlar için dışlayıcı. hele türk, sünni müslüman olarak konumlandırılınca sünni olmayan türkler ve gayrimüslimler de dışarıda bırakılmış oluyorlar. bu sorun sünni müslüman türk tarafından yaşanmadığı için algılanmıyor. ulus ve yurttaş, bu siyasal coğrafya içinde yaşayan herkesi kültürel kimlikleriyle kapsayabilse, hukuki statüye kavuşturulan çoğul gerçeklik, çoğulcu (eşitlikçi) bir siyasal sistem içinde yönetilebilecekti. herkes, farklılıklarına rağmen yasa ve devlet karşısında eşit olabilecekti. bu fırsatın kaçırılması bu ülkeye çok pahalıya patladı. artık arkasında kanlı bir iz bırakan bu indirgemecilikten vazgeçmek gerekiyor.
siyasal birliğin, tekleştirmeden değil farklılıkların hukuki eşitlik içinde bağdaştırılmasından geçtiği gerçeği artık anlaşılmış ama gereği yapılmamıştır.
hukuken yurttaşın türkiye cumhuriyeti vatandaşı olması değil, türk olmak zorunda bırakılması ve ulusun etnik bir kökene dayandırılması, birlik yaratılmasına katkı yapacak sanılırken tam tersine dışlayıcı ve ayırımcı bir etki yaparak istikrarsızlığa yol açmıştır. bir ulus yaratmak amacıyla başlayıp, paralel ve çatışan cemaatlerin doğmasına neden olmak herhalde kamu yönetimimizin ve dayandığı ilkelerin başarısızlığının kanıtıdır. bu yargıya itiraz edenler, insani gelişmişlik ölçülerinde dünya toplumlarının sondan üçüncü grubunda olmamızı, yolsuzluk ve temel haklar-özgürlükler skalasında ortalarda oluşumuzu, geleneksel yapıların (köylülük, aşiret, ağalık, şeyhlik vs.) tasfiye edilememesi gibi uluslaşmayı engelleyen olguların sürmesini nasıl açıklayacaklardır? yurttaşlar arasında ayırım yapan bir hukuk sisteminin içeride kendilerine yer bulanlarile dışarıda kalanlar arasında uyumsuzluk ve gerilimlere yol açması, birçok sistemsel sorunun ebeliğini de yapmıştır. kürt sorunu, dışarıda kalanların sistemi aşırı yüklemesinin sonucudur.
sorun bir demokrasi sorunu
ikinci olarak kürt sorunu siyasal niteliktedir. kürtler, kurucu halk olduklarını iddia ederek azınlık statüsünü kabul etmemişlerdir. hukuki-siyasal sistem onları çoğunluğun bir parçası olarak da görmemiştir. türk soylu olmayan diğer yurttaşlar gibi ortaklığın eşit pay sahipleri olarak benimsenmemişlerdir o halde kürtler nedir? gördükleri muamele ile fazlalıktırlar. fazlalıklar da tıraşlanıp atılır. ama nüfusları o kadar çok ki, böyle yapılması durumunda bir bacağı ile kolunu kaybeden insanin kanamadan ölmesi gibi türkiye hayatiyetini kaybedecektir. o halde kürtler sisteme entegre edilmelidir. bu da bir demokrasi sorunudur.
rejim, hukukun üstünlüğü, tüm yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin anayasal güvence altına alınması, azınlıkların korunması ve içerilmesi, devletin buyurgan değil topluma hizmetkar bir yapıya kavuşturulması konularında hep ikmale kalmıştır. bunun nedeni de içerilmeyen yurttaş kümelerinin direnci/isyanı ya da onlara duyulan kuşku nedeniyle rejimin bir türlü normalleşememesidir. ulusal olmasını istediğimiz devlet bir milli güvenlik devletine dönüşmüş ve dışarıdan çok içerideki düşman(laştırılmış)unsurlarla mücadele etmiştir. militarist anlayış veya sorunların şiddetle çözümü, devletten halka inen bir yaşam tarzına dönüşmüştür. sivil toplum güdük kalmış ve rejimin sivilleşmesi (demokratikleşmesi) gecikmiştir.
türkiyenin ikinci dili arapça
er ya da geç bu sorunu çözmek zorundayız. çok dilli belediyeciliği, çocuklara kürtçe isim koymayı, w ve x harfinin kullanılmasını bölücülük saymak türkiye;ye bir şey kazandırmaz. unutmayalım ki türkiyenin ikinci dili kürtçe değil arapçadır ve her dinî metin arap alfabesiyle resmi kurumlar aracılığıyla okutulmakta ve dağıtılmaktadır.
kürtlük ne demekse (kürtlerin tanımladığı biçimde) önce bunun bir sosyolojik ve tarihi gerçeklik olduğunu kabul etmeliyiz. dilse dil, eğitimse eğitim, yerelleşmeyse yerelleşme konuları sürekli yasaklanacağına düzenlenmeli ve bunları uygulamanın sorumluluğu yaşadıkları yerlerde kürtlere verilmelidir. o zaman yasak ve inkârlara karşı isyan değil, performans ve profesyonellik sorumluluğu ile karşılaşacaklar ve halka karşı eksiklikleri konusunda hesap vermek durumunda olacaklardır. tıpkı genelkurmay başkanının dediği gibi, hukuk devleti isteğini, insani haklarını ve demokrasiyi eli silahlılara kaptırmadan tüm milletin malı haline getirmeliyiz. şunu kabul etmek gerekir ki, her toplum ya da birey; en önce tanımlanmak, sonra tanınmak, sonra da sayılmak ister.
pkk dışındaki kürtler hep ihmal edildi. şiddeti hep dışlamış olan, siyaseti sadece kimlik üzerinden değil, sağlıklı bir bütünleşmenin gerektirdiği insani araçlar üzerinden ve hukuki eşitlik temelinde arayan kürtlerin muhakkak kazanılması gerekmektedir. bunun için barışçı ve demokratik kürt örgütlenmelerinin önündeki yasal engeller kaldırılmalıdır. böylece kürtler farklı gündemler, örgütler ve liderliklerle siyaset sahnesine çıkarlar ve ülke demokrasisini zenginleştirebilirler. siyaset de sıkıştığı kan ve şiddet parantezinden kurtulur.
ve son olarak ekonomik önlemlerin hayata geçirilmesi hayati önemdedir. o bölge tarımsal alan ve su açısından oldukça zengin bir bölge ve bu kaynaklar harekete geçirilebilirse türkiye tarım ve tarıma dayalı endüstri açısından bir dünya devi haline gelebilir. bu nedenle, o yöre insanına güvenmek, onları gerekli teknik ve ekonomik donanıma kavuşturmak ve türkiye 'ye kendi bildikleri biçimde hizmet etmelerini sağlamak gerekli.
kan ve inanç
aliza marcus adlı amerikalı bir gazeteci sekiz yıl süren ve yüz yüze sürdürülen görüşmelere yapılan bir araştırmadan sonra pkk konusunda bir kitap yayımladı: kan ve inanç. yüzlerce pkkli ile görüştükten sonra su kanılara vardı:
* pkk dünya gerçeklerinden kopmuştur;
* gelecek perspektifini yitirmesine rağmen silahlı mücadeleyi sürdürmektedir ve bu nedenle farklı bir alternatif/gerçeklik sunmadan, onları yaşadıkları mağaralardan söküp çıkarmak olanaksızdır. çünkü silahla yaşamak ve savaşmak, davanın önüne geçmiştir;
* onlara kapsamlı (çarşaf) bir af sunulur, geçmişin hesabı sorulmazsa silah bırakabileceklerdir. bunu açıkça ima etmişlerdir.
kürt sorunu konusunda ulusal bir mutabakat yoktur, hatta sorunun üzerinde uzlaşılan bir tanımı bile yapılmamıştır. hızla bir ulusal diyalog başlatılmalı ve çözüm önerilerinde toplumun bütünü olmasa bile kritik çoğunluğu anlaşmalıdır. bu diyaloğu hükümet veya muhalefet başlatabilir. buna ulusumuzun şiddetle ihtiyacı vardır çünkü ülkenin geleceği ipotek altındadır ve bu ipoteğin çözülmesi lazımdır.
toplumun bir bölümü pkk ile barışılmaz diyecektir. onlara şu anlatılmalıdır. muhatap, pkk değil, haksızlık yaptığımız kürtlerdir; yurttaşlarımız olan kürtler. onları kazanmalıyız. bu konuda sorunun gangrenleşmesinden sorumlu olan emekli komutanlar bile yanlış yapıldığını itiraf ediyorlar. yapılan hataların ve haksızlıkların açık ve resmî olarak söylenmesinden korkmamak lazım. kürtlerin gönlünü alalım, hiçbir silahlı örgütün onları temsil etmesine gerek kalmasın.
muhatap pkk değil kürt halkıdır
işte o zaman pkk kürtler için siyasal açıdan gereksizleşecektir. örgütün bunu anlaması (sosyal desteğinin marjinalleşmesi) sonrası aşamalı bir af devreye girebilir. önce suça bulaşmayanlar, sonra az suç işlemiş olanlar af kapsamına alınabilir. zaten lider kadrolarının türkiye' ye gelmekten ziyade büyük olasılıkla ırak 'ta kalmayı ya da başka bir ülkeye gitmeyi tercih edeceklerini sanıyorum. bir af düşünülürken; bunlar adam öldürdü; katil denecektir. intikamcı davranarak daha fazla evladın ölmesine, daha fazla ekonomik kaynağın heba olmasına, demokrasimizin güvenlik kıskacında kalmasına göz mü yummalıyız? iyi ve insani yönetim bu mudur?
intikam duygusunu barışa çevirmenin vakti geldi. ama barışı önce kendi içimizde sonra da kürtlerle yapmalıyız. barış çabalarına karşı çıkmayı siyasal gelecekleri acısından araçsal görebilirler. ama bu vatanseverlik değildir. vatan sevgisi, vatandaşın özgürlüğü, refahı, güvenliği ve itibarı sağlanamadıkça sadece şekilden ibarettir. hükümet, toplum önünde muhalefet partilerine ve silahlı kuvvetlere iç barışın sağlanmasının şartları konusunda bir eylem planı sunmalıdır. ulus çapında sağlanacak bir uzlaşmanın ilk adımını atmalıdır. bunu yapar ve reddedilirse, ülkedeki iç kanamaya göz yumanlar tarih ve toplum önünde mahkûm olacaklardır.
edit: imla hataları ve yazım hataları vardır. ancak en ufak bir ekleme söz konusu değildir.
dtp il merkezlerinin mail adresleri saydamlaştırılsa rahatça rastlayabileceğimiz yazılardan bir tanesi. hatta en sonuncusudur. bir linke bağlı olmayan yazıdır. son dönemde bu tür yazılarla ve genelgelerle pkk yandaşlarının mail adreslerini hiç boş bırakmamaktadırlar.
daha neler neler... hepsini açıklayacağız efendim.
varoluşlarından beri mütemadiyen başka milletlerin kurduğu devletlerin boyunduruğu altında yaşayan bir topluluğun türk olmak mı zoruna gitti sorgulaması yapılması gereken zorunluluk.
babası türk olan her bebeğin içinde bulunduğu durum. kimi bunu zorunda kalmak olarak algılar kimi de türk olmakla gurur duyar. daha da komiği vardır, sonradan türk olmaya çalışanlar;
iki kürt kendileriyle dalga geçen türklerden bıkıp usandıklarından türk olmaya karar vermişler. ne yapsak da türk olsak diye kıvranırken bu feryatlarını duyan biri madem ki türk olmak istiyorsunuz şu tepedeki kayanın üstüne çıkıp üç kez "ben türküm" diye bağırırsanız türk olacaksınız der. iki arkadaş hemen tepeye çıkarlar ve kayanın yanına gelirler. bakarlar ki kaya yüksek, üstüne çıkmak için birinin destek olması gerekmektedir. fedakar olanı önce sen çık kardeşim diyerek, arkadaşına destek olup kayanın üstüne çıkmasını sağlar ve kayanın üstüne çıkan üç kere "ben türküm" diye bağırıp türk olur. daha sonra aşağıda kalan, kayanın üstündekine "şimdi elini uzat,beni de al yanına ben de türk olayım " der. kayanın üstündeki aşağıdakine tekmeyi patlatır ve ekler;
Olmayan durumdur. Kimse Türk olmak zorunda değildir zaten zorla Türk yapılmak istenmiyor kimse,istenen insan gibi , ülkee ihanet etmeden bayrağını severek yaşamaları.Türk olmak bundan çok daha zordur dağdaki kıroların ve etnik döküntülerin Türk olmaları zaten imkansızdır.
türk olmaktan ne kastedildiği merak edilmektedir. zira Türkiye'de yaşayan insanlara türk denir. ırk olarak bakmamak gerekir. nasıl ingilterede yaşayanlara ingiliz diyorsak onun gibi düşünmek gerekir. bu durumda zorunda bırakılmak gibi bir durum söz konusu olamaz.