aşırı kibir ve gereksiz ego. bunun sebebi de önce aileleri sonra bizleriz. aileler kız çocuklarını sürekli baskı altında yetiştiriyor. anneler alttan alttan onun bir erkeğe ödül gibi olduğunu aşılıyor. bu kibire sebep oluyor. erkekler ise bazı kızlara ulaşılmazmış gibi yaklaşıyorlar. sanki elde edilmesi gereken ve diğer hemcinslerinden çok daha farklılıkları varmış gibi. bu da gereksiz egoya sebep oluyor. tamamı demiyorum ancak yarısında bu var. diğer yarısı ise gariban kalıyorlar yani ikinci planda tercih edilen kızlar. aslında tamda ilk planda olması gereken bu grup. aradığın mutluluk ise bu geri planda kalmış gibi görünen kızlar ideal her bakımdan.
bu ilk tercih edilen dediklerimiz ile tanışıyorsun misal konuşmaya başlıyorsun. hep böyle bir adım geri tutuyorlar kendilerini. sürekli erkek olarak senin çabalaman gerekiyor. tüm adımları sen atacaksın, sen onun kalbini kazanacaksın, sen onu elde etmek zorundasın. onun için sen olmazsan mutlaka olacak yüzlerce binlerce erkek çıkacaktır kafasındalar. ancak işin sonunda işte öyle olmuyor. değer vereni sallamıyorlar nasıl olsa başkaları olur diyorlar. sonra kendi göz zevklerine uygun ihtiyaçlarını karşılayabilecek olana gidip "ödül" olarak gördükleri kendilerini bırakıyorlar kollarına. neticesinde ise kadına şiddet, aldatılma, şiddetli geçimsizlik ve ayrılma/boşanma. bu kafalar iyi değil hergün yüzlerce binlerce örneği yaşanıyor ama kadın bireylerimiz hala aynı kafadalar maalesef.
aşırı trip atıyorlar. hep havalı erkeğe bakıyorlar. düzgün erkeklerle değil, gereksiz oksijen tüketen erkeklerle çıkıyorlar. hepsi değil tabi ki. bir çoğu sanırım.
ilişki yonetimi becerisinin olmaması, düşünsellikten uzaklık, surekli duygulara kutsiyet atfeden yanları ve tabiki de güzel görünmek, sevilmek, bitmek bilmez bir biçimde değerli oldugunu hissetmek arzusu.
Mikrofonu bu noktada üstad friedrich nietzsche' ye teslim ediyorum.
canan
lutfen, burnumun dibinden biraz öteme yerleş,
biraz uzağımda, biraz da yükseğimde eğleş!
yoksa nasıl derim ben "cananım yıldızlara eş."
şiirde de gorülebileceği üzre
iyi ilişkinin sırrının, keyifli, sürdürülebilir sevginin sırnının reçetesini yazmıştır sözde kadın düşmanı üstadımız..
yani, sen şöyle şöyle şöyle yapınca benim daha fazla seni seveceğimi duşünürken ben gitgide senden uzaklaşıyorum.
sen bana yaklaştıkça senden uzaklaşmak istiyorum.
bu durumda sen benden uzaklaştıkça, beni boğmadığında bana sana gönülden yaklaşabilme firsatı tanımış olacaksın. Demektedir.
e tabi adam filozof, büyük bir zeka. ve aptallıklara kapısını kapatmış bir kere.
bizim türk kızları ölse bu adamin dediģini başaramazlar zaten başarmalarına da gerek yok. niye?
sevgilisi oldukları adamlar zaten malın tekidir muhtemelen. ikisi de birbirinin hayatının munasip bir yerlerine geçirmeden ilişki yaşamayı beceremezler.
iki tarafta ayni bok olunca yani zekasal bir sorun olunca herkes haddine olmasa da burnunu sokar her bir tarafa.
adına da aşk, sevgi derler. aksine belli başlı eksikliklerini, açlıklarını en başında da degersizlik hislerini birbirlerinin gotünün dibine girerek, ilgi köpekliği de yaparak telafi etme çabasıdır tüm bildikleri.
Aci olan taraf şu ki, kim kimi hizaya getirecek arkadaş. Erkekler akıllı desen onlar da değil. Kadinlar zaten malum.
Kim kime doğrusunu anlatacak, öğretemese bile bir farkindalık yaratma şansımız dahi yok.
Fazla mı tripkar davranışlar sergiliyorlar sanki?
Aman canım, erkekler de geri durmuyor zaten buna sebep veren saçma haller takınıyorlar, takınmasalar her şey iyi olacak gibi.
Aman erkekler, siz siz olun ne dediğinizi duyun, bilin can sıkmayın.