evlenene kadar kendine bakan türk kadını özellikle evlilik dönemimde fittir, daracık gelinliğe girmek uğruna aç kalır , aç yatar.
evlilik ile beraber fren boşalır, delice yiyip içmeye başlar, hedefine ulaşmanın rahatlığı ile ekmek arası hamburger yer ve ortalama evliliğinin 1. yılında 10 kg alır. bu en iyi ihtimaldir, evlilikten sonra iki kişilik yatağa sığmayan modellerde oluşabilir.yine de candır türk kadını.
böyle bi rahatlık hasıl olmasından ötürü meydana gelen şey.. 3. yılda noluyo bana aq tripelrine girip zayıflamak için türlü türlü ilaç vs vs denerler.. normal bi süreç şaşmayın bence.
geceleri harcatmazsan 10 kilo da alır, 15 kilo da. burası aşikar. ek olarak; eğlenin sürekli. gezin tozun aynı zamanda. akşam işten geldiniz, yemek yiyin hemen sonra çıkın gezin beraber. hem eşiniz fit kalır, hem de siz(erkekler) alıştığınız şekilde görürsünüz karınızı.
Benim bahsedeceğim şey herkesin bildiği günlerde götürülen pasta börekler, kadının 'nasıl olsa' tribi ile kendini salması ve ilerleyen yaş ile birlikte vücut metabolizmasının yavaşlaması falan değil.
Bunları herkes biliyor zaten.
Benim başka bir iddiam var, bunların yanında.
Şimdi evlenene kadar annenizin boyunduruğu altında, onun yaptığı yemekleri yiyerek ve bugün ne yiyeceğinizi çoğunlukla dert etmeyerek geçiyor hayat, uzun yıllar.
Başka dertleriniz var, okulun basketbol takımındaki mehmet Size bakar mı, ay 11A'dan Kaan ile nasıl kesişiyoruz, yarın coğrafya sınavı var ve bir bok çalışmadım, bu akşam Okan'ın programı var, üniversitede hayat nasıl acaba, bugün merve'lerde kalacağım, bugün mango outlet'e gidelim, markafoni'de çok güzel bir elbise gördüm...
Böyle şeyleri dert ediyoruz. Sonra üniversite hayatı yine öyle geçip gidiyor. Bugün ne pişirsem derdi yok. Ya yurtta veya okulun yemekhanesinde yeniyor yemekler, ya dışarıda yeniyor, evde kaliniyirsa dahi düzenli yemek pişmiyor o evde.
Mezun olup da kendi yaşamaya başlayan kesim için yine sıkıntı yok: "kendi başıma bir şey yemek gelmiyor içimden" diyor ve yine yukarıdaki taktikleri uyguluyor evladımız.
Gelgelelim kilise çanları çalıp da dünya evine girdiğimiz zaman -şaka lan şaka, binbir türlü halay ve göbek dansları eşliğinde- işler değişmeye başlıyor.
Evde her gün düzenli yemek pişmesi bekleniyor. Bunu kimin 'beklediğini' yazmayacağım, o apayrı bir mevzu.
Kadın eğer yemek yapmayı seviyorsa ya da mesela eşini sevdiği için ona sevgisini bu yolla göstermek istiyorsa veya türk gelenek ve göreneklerine göre öyle davranıyorsa, başlıyor mutfak işlerine girişmeye. Sonra kadının yeri mutfak oluyor, kadın bir türlü oradan çıkıp özgürleşemiyor. Kadının kafesi oluyor mutfak.
Çalışan bir kadın ise günün her anı aklının bir köşesinde 'akşama ne pişirsem' duruyor, çalışmıyorsa bütün gün, akşam için yemek hazırlıyor. Bir de çocuk varsa, hem, ona çeşitlilik olsun diye hem de zaten yemekler daha çabuk tükendiğinden 'ne pişirsem' derdi hiç bitmiyor.
Anneleriniz hayatınızda en az bir gün Size sormuştur 'bugün ne pişireyim' ya da bazen taktik değiştirip 'bugün ne yemek istersin' diye. Onu yemem bunu yemem derdiniz yoksa o kadar sikinizde olmaz ki 'fark etmez' der geçersiniz. Şimdi bir de onu mu düşüneceksiniz. Anneniz düşünsün.
Her neyse. Özet geç piç diyenler için şöyle ifade edeyim, kadınların fikri ne ise zikri de o oluyor. Zihinleri sürekli 'yemek' ile meşgul olduğu için vücut da buna uygun davranmaya başlıyor bir süre sonra. Sürekli yemek düşünüyor, düşündükçe istiyor. Sabah, kahvaltı düşünüyor, sonra öğlen yemeği, sonra pasta börek, sonra akşam yemeği ve sonra da meyve çerez vs işte.
Yatana kadar tıkınıyoruz. Bilincimiz de eylemlerimiz de bu yönde olunca Kilo almak, hem de ciddi miktarlarda Kilo almak kaçınılmaz oluyor.
Edit: başta zaten belirtmiştim herkesin bildiği şeyleri söylemeyeceğim diye. Türk kadınının spor yapmadığını herkes biliyor zaten. Ayrıca arap kültürü temelli türk Kültürü ile iskandinav veya bize uzak herhangi başka bir kültürü bu anlamda kıyaslamak ne kadar düzgün sonuçlar verir bilmiyorum. Bizdeki hizmet ve hürmet kültürü onlarda yok çünkü.