bir yere gidilecekken hem çoluğunu çocuğunu hazırlayıp, hem evi nolur nolmaz diye toparlayıp, hemde kendini hazırlarken, bi duş alıp giyinip 10 dakikada hazır olan kocasının öff yine hazırlanamadın geç kalıcaz senin yüzünden diye söylenmelerine yıllar boyu katlanan hatta bırak katlanmayı ses bile çıkarmayıp suçu kendisinde gören kadındır.
yok dırdır yapıyo, yok kısa, yok şişman diye aşağılanmaları, avrupa kadınları ile kıyaslanıp hep kaybeden taraf olmayı göz ardı eden kadındır.
mahalle baskısı, cahillik ve şiddet ile savaşan kadındır.
kadının hasıdır be o hasııı..
islam öncesi konumu ile sonrasındaki konumunun neden farklılaştığının daha doğru tahlil edilmesi gereken topluluk.
öncelikle türkler müslüman olduktan sonra kadının türk toplumu içindeki pozisyonu geriledi demek çok basit ve ucuzca bi laftır. nitekim türkler müslüman olduktan sonra da türk kadını islam öncesindeki rolüne benzer roller üstlenmiştir. bacıyan i rum teşkilati selçuklu döneminde kurulmuştur. yine hindistan ve misir'daki türk kölemenleri, memlükler ve gazneliler, arasında sultaneler dönem dönem idareyi ele almışlardır. ünlü gezgin ibn batutta türklerin müslüman olduktan sonraki erken dönemde kadına olan saygılarını uzunca anlatmaktadır. eski türk adeti olan han'ın hatun'u olmadan resmi bir iş yapamayacağı geleneğinin sürdüğü buradan okunmaktadır.
kanaatimce ne oluyorsa osmanlıların istanbul'u fethinden sonra oluyor. fatih sultan mehmetüçüncü roma gibi davranıyor ve önceki iki romanın mirasına el atıyor. osmanlılar bizanslılardan 'harem'i alıyor ve bunu arap-islami usulle yorumluyor. harem kültürü halka sirayet ediyor ve kadın eve hapsedilmeye başlanıyor. osmanlıda taasubiyet başlıyor. Yavuz sonrası getirilen mısır ulemâsının etkisini unutmamak gerekir. kanuni döneminde yaşanan kadın etkisinin, hürrem sultan, halk nezdinde olumsuzluğu ayrı bir etken.
tıpkı osmanlı gibi türk ve sünni olan hint diyarindaki babür imparatorluğunda ise türk kadının tarihi farklı şekilde ilerliyor. babürler eski türklerdeki kadına saygı ve sevgiyi daha iyi muhafaza ediyorlar, bunda hint kültür mirasının destekçi öğelerı barındırmasi ayrı bir etken. mumtaz mahal anisina ihtişamlı tac mahal inşa ediliyor, nurcihan imparatorluğa hükmediyor. babür minyatürlerinde erkekler tıfıl resmedilerken, kadınlar kendine güvenen bir şekilde ve gayet rahat tavırlı şekilde resmediliyor. burada devreye babürlerin üzerine kondukları miras etken oluyor.
osmanlıların çağdaşı şii türkmen safevilerde ise kadının durumu yine osmanlida olduğundan farklıdır. osmanlı ve safevi tarihinde iki imparatorluk arasında çeşitli dedikodulara konu olmuş taçlı begüm hadisesi vardır. taçlı begüm güzelliği, cesareti ve yiğitliği ile nam salmış bir türkmen kızıdır. şah ismail ile seferlere kendisini de götürmesi koşuluyla evlenmiş, ok-yay kullamasını ve güreşmeyi bilen, tıpkı dede korkut hikayelerinde de geçen tipik bir türkmen kızıdır. bu seferlerin birinde osmanlılar tarafından esir edildiği söylenmeketdir. asıl bahis burada şah'ın eşinin sefere çikmasıdırki, bunun da konan miras ile alakası vardır. osmanlının aksine safeviler daima türkmenliklerini öne çıkarmışlar, türkmen mirasına atıf yapmışlardır.
kısacası, anadolu'daki sünni türk kadının kültürel olarak daha geride kalması osmanli imparatorluğunun konduğu, daha doğrusu atıf yaptığı mirastan kaynaklanmaktadır. **
türk kızlarının tam aksine saygı duyduğum kadınlardır. o kadınlar kurtuluş savaşında askerimize hizmet etmiş yemek götürmüştür. türk kızları 0 tolerans ise türk kadını 100 toleranstır. burdan kadın ile kız arasındaki farkı anlayamayan gerizekalı beyinlere de ıspanak gönderiyorum. biraz beyni açar iyi gelir.
kurtuluş savaşı'na verdiği katkıların dünyada eşi benzeri olmadığı, elleri öpülesi kadınlardır. çocuğu yerine mermileri örttüğü, sırtında top mermisi taşıdığı, cephede vurulduğu şu gerçek görüntüler gözlerden yaş getirir:
nazım hikmet ran ne güzelde anlatmış kuvayi milliye destanında ; vatanı için türk kadınından başka kadın yoktur ki bu denli fedakarlıkta bulunsun.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon a doğru.
Bilindiği üzere nene hatun vardır artık kim biliyor kim bilmiyor orası bana kalmaz tabii ama Türk kadını söz konuysa eğer bu örnek Türk kadınını aşağılayan kişilere gelebilir.
Nene hatunun hayatı şu şekildedir,
Nene Hatun (d. 1857- ö. 22 Mayıs 1955) 93 Harbi olarak da anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında,Nene Hatun Erzurum'daki Aziziye Tabyası'nın savunulmasında kahramanca çalışarak adını tarihe yazdıran Türk kadınıdır. Aziziye savunmasına 20 yaşlarında genç bir gelinken, küçük yaştaki oğlunu ve 3 aylık kızını evde bırakarak katılmıştır.
Nene Hatun 1857 yılında Erzurum'da doğdu. 1877 yılında 8 Kasım'ı 9 Kasım'a bağlayan gece, Osmanlı vatandaşı olan Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyası'na girmeyi başarmışlardı. Tabyayı koruyan Türk askerlerini uykuda yakalayıp kılıçtan geçirdiler. Bu sırada arkadan gelen Rus askerleri ise hiçbir zorlukla karşılaşmadan tabyayı ele geçirdiler. Baskından yaralı olarak kurtulan bir er haberi Erzurumlulara ulaştırdı. Sabah ezanından hemen sonra "Moskof askeri Aziziye Tabyası'nı ele geçirdi" şeklinde minârelerden Erzurum halkına haber verildi. Bu haberin ardından Erzurum halkından silahı olan silahını, olmayanlar ise balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya'ya doğru koşmaya başladılar. Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan Nene Hatun da vardı. Ağabeyi Hasan bir gün önce cepheden yaralı olarak gelmiş ve kollarında can vermişti . Nene Hatun üç aylık bebeğini emzirdikten sonra, "Seni bana Allah verdi. Ben de Ona emânet ediyorum." diyerek vedâlaştıktan sonra bir kaç saat önce ölen ağabeyinin tüfeğini alarak sokağa fırlamıştı.
Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyası'na doğru koşuyordu. Tabyaya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı. Ön sıradakiler o anda şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar. Demir kapılar kırılıp içeri girildi. Göğüs göğüse bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Rus ordusu, baltalı-tırpanlı, taşlı-sopalı halk karşısında yarım saat tutunabildi. 2300'e yakın Rus askeri öldürülüp, Tabya geri alınmıştır. Türk tarafında ise 1000 kadar şehit verilmiştir.
Nene Hatun o günleri özetle şöyle anlatmıştır:
Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden 'Moskof Aziziye'ye girdi' diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, 'Seni öldüreni öldüreceğim' diye and içtim. Yavrumu Allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfeğini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Sel gibi Aziziye'ye akıyorduk. Tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. ileri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan kalkıp iniyordu.
Tabya'nın geri alınmasının ardından, aralarında Nene Hâtun'un da bulunduğu yaralıların tedâvisine başlandı. Fakat bu sırada Nene Hâtun yaralı olmasına rağmen diğer yaralıların tedavisini yapmak için çalışmıştır. Nene Hâtun bu özverisiyle tanınıp, saygı ile sevilmiştir.
Nene Hatun'un vatan için gece başlayan mücâdelesi, tüm düşman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karış toprağında cephâne taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın zaferinde Nene Hâtun'un ve onun vatan aşkını paylaşan bütün insanların da payı vardı.
Ölümünden bir yıl önce kendisini ziyaret eden NATO'da görevli Amerikalı subayın bir sorusuna: "Ben o zaman gereken şeyi yapmıştım. Bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım" cevabını vermişti. 1955 yılında yılın annesi seçilmiştir. 98 yıl yaşadığı Erzurum'da 22 Mayıs 1955'da zatürre hastalığından dolayı vefat etmiştir. Nene Hatun, kurtuluş mücadelesini verdiği Aziziye Tabyası'na defnedilmiştir. Türk Kadınlar Birliği tarafından ölümünden 3 ay önce yılın annesi seçilmiştir.
lokale indirgememek lazım, bu cinsiyetin tamamının manyak olduğu gerçeğini kabullenirsek türk kadınının da olması gerektiği gibi olduğunu farketmiş olacağızdır. *
Annelerimiz, kardeşlerimiz, eşlerimiz, cocuklarımızdır. Baş tacı edilmesi gereken yerde türlü türlü eziyetlere maruz kalır. Yok ki seni tarif edecek söz yazsam buraya.