türk futbolu

entry661 galeri40 video1
    58.
  1. adı üstünde türk futboludur. bi standardı, sistemi yoktur, ne zaman ne yapacağı belli olmaz. almanya yı yener, malta ya gol atamaz. tam iddaalıktır.
    1 ...
  2. 57.
  3. futbolun, erkek oyunu olduğunu iddia edenlerden arındırılması gereken yerdir. futbol bilmek, izlemek, sevmek için illa erkek mi olmak gerekir?

    (bkz: hayat ne garip vapurlar falan)
    0 ...
  4. 56.
  5. seneler geçtikçe türk futbolunda bir şey değişmicektir. çünkü türk futbol severlerin başarısızlığa tahammulü yoktur. bu da takım sahiplerinin bir sistemle ilerlemesine engeldir. sistemden kastım şudur:
    -alt yapıya yeteri kadar önem verilmiyor ve neredeyse galatasaray hariç hiç bir takım alt yapısından oyuncu yetiştirip ve onlara gereken şansı vermiyor. halbuki kendi takımının ruhunu, sahaya en iyi bu sistemle yansıtırsın.
    -scout dediğimiz manager yardımcıları artık modern futbolun içinde var ama biz modern futbolun şartlarına göre takım yönetiyoruz diyen yöneticiler, gidip 30 yaşlarında eskiden isim yapmış şimdi sönmüş yıldız oyuncuları önemli bir bokmuş gibi alıyorlar. be kardeşlerim bak bakalım avrupanın büyük takımlarına barcelona, arsenal, porto vs. bu takımlar modern futbolu nasıl yansıtıyorlar o zaman belki dank eder kafalarınıza.
    -türk futbolunun geride kalmasında türkiye futbol fedarasyonunun da payı büyüktür. eğer birşeyler yapmaya çalışıp flaş kararlar alsalar, genç türk futbolcularına sahip çıkmak için birşeyler yapsalar, belki çok olmasada türk futbolunu bi kademe yukarıya taşırlar.(örnek: lig maçlarında her takım alt yapıdan en az 2 oyuncusunu ilk 11'de sahaya sürmesi)
    -bir de klupler korkak olmamalı türk zihniyetini değiştirmeye çalışmalıdır. günü kurtarmak kolaydır ama geleceği düşünememek daha da kolaydır. artık yıldızlara, kaprisli topçulara modern futbolda yer yoktur. koşup, canını dişine takıp oynayıp aynı zamanda bir o kadar da teknik olan oyunculara yer vardır.

    zamanında galatasaray 4 senelik bir çıkış yakaladı ve uefa kupasını türkiyeye getirdi. bu 4 sene boyuncaki önemli başarılar hangi isimlerle kazanıldı alt yapıdan yetişen emreyle, okanla, suatla, bülentle kazanıldı.
    0 ...
  6. 55.
  7. ülkesi gibi gelişmekte olandır;ihracat ithalatını karşılayamamaktadır.
    0 ...
  8. 55.
  9. sadece oynanan oyunla değil, yapılan yorumlar ve tartışmalarla da mide bulandıran futboldur...

    her sezon mutlaka en az bir takımın hakkı yenir...

    şampiyon olan takım hakemlerin çoğunu satın almıştır...

    hemen hemen her maçta zokardinyo düşürülünce düdük çalınmazken yalardinyo düşürülünce düdük çalınır ve ayrımcılık yapılır... bilinmez ki hakem her maçta bilmem kaç tane düdük çalmaktadır ve ne yazık ki her pozisyonu "hd" kalitesiyle tekrardan izlememektedir...

    gelen her yabancı oyuncu havaalanında çiçekler ve atkılar ile karşılanır ama genellikle giden hiçbir oyuncu çiçekler ve sevgi cümleleriyle uğurlanmaz...

    her şampiyonluktan sonra yapılan magandalık ve öküzlükler "şampiyonluk kutlamaları" olarak tanımlanır... en son bjk taraftarı olduğunu iddia eden bazı öküzler yoldan geçen araçların önünü keserek , geçen her aracı durdurup sallayarak mutluluklarını araçlarla paylaşmışlardır...

    "olaysız bir sezon dikensiz bir güle benzer" mantığından dolayı her sezon mutlaka en az bir olaylı müsabaka bizi beklemiştir. işin ilginç yanı ise bu olayları gerçekleştirenlerin kahraman olmasıdır ve "ahh keşke ben de orda olsaydım" diye söylenip adrenalin kaynağı olarak değerlendirilmesidir...

    14-15 yıldır takımım olan trabzonsporun çoğu taraftarı fenerbahçeye düşmandır. güya fenerbahçe yüzünden trabzonspor 96 yılında şampiyon olamamıştır.* 1 yılın hatası gelecek 13 yıla mazeret olmuştur. ulen diyelim ki o yıl hakkın yendi sonraki 13 yıl nerdeydin, kalbin mi kırıldı, incindiğin için mi şampiyonluk yaşayamadın. popon kalksın ve van'dan puan kaybet sonra fener bilmem ne...

    sayın galatasaray, 2000 yılında müthiş bir başarı kazanmış ve tarih yazmıştır ama 9 yıldır diğer türk takımlarıyla sidik yarışına girmektedir. bilmemektedirler ki o başarıdan sonra 9 takım daha o kupayı kazanmıştır. hayır anlamadığım kısım o kupayı bir kez alınca etkisi ömür boyu mu sürüyor ya da bundan sonra avrupada alınabilecek tüm kupalardan feragat etmiş mi olunuyor? ben bunu şu şekilde açıklıyorum: görmemişin oğlu olmuş çekmiş koparmış...

    sayın fenerbahçe, ellerinde olsa 11 yabancı ile sahaya çıkacak, şampiyonluğu ise parayla satın almaya çalışacaklar. "kıroyum ama para bende", " bastım parayı aldım şampiyonluğu", "batistutayı mezardan kaldırdık transfer ettik ama 70 küsür milyonluk ülkeden bir tane kaliteli oyuncu çıkaramadık" gibi söylemler yakışırrrr...

    sayın beşiktaş, her sampiyon olunmayan sene tüm türkiye birleşip "beşiktaş şampiyon olmasın" diye planlar yapıyormuş gibi davranmaktan vazgeçin artık. keşke her sene beşiktaş şampiyon olsa da bu söylentiler ortaya çıkmasa. lakin avrupa maçlarında o popo kalkmasın.barcelona'ya 3 atar, çarşı çoşar barça barambarça olur, gider 5 yer hazım için gerekli süre beklenir. -13 averaj alınır rekor üstüne rekorlar kırılır. bitti mi? bitmedi. liverp...

    futbolun bir spor olduğu unutulmamalıdır. güzel futbol ve alınan başarılardır insana o hazzı tattıran, bir de taraftarı olunan takım başarılıysa oh ne ala. ağır olacak biraz ama düşüncemi belirtmek isterim, gerisi hayvanlıktır...

    objektif olabildimse ne mutlu bana. şampiyonluk önemli değil sana bir şey olmasın...
    5 ...
  10. 54.
  11. kim ne derse desin bugüne kadar aldığı * başarılı sonuçların çoğunu tesadüf sonucu almış, kendini bir türlü geliştirememiş, 1 ileri 2 geri giden futboldur.. futbolcular mal olursa yöneticiler ne yapsın..

    insanda az vizyon olur, görüş olur.. röpörtaj bile yapamayan insanlardan başarı beklemek gerçi zor..
    0 ...
  12. 53.
  13. 80'lerden beridir yükselişte olandır.80'lerde galatasaray'ın şampiyon kulüpler kupası'nda yarı final oynaması ve fenerbahçe'nin süper lig'de gol rekoru kırması malesef ülke bazında pek etkili olamaıştır.bunun en önemli örneği;bizler yani türk futbol seyircisi 80'lerde türk milli takımı ingiltere'den 5-6 yemediği zaman ''iyi oynadık'' diyorduk.

    türk futbolu'na asıl devrim fatih terim'in 1993'teki olimpiyat şampiyonası'nda ümit milli takım'ı şampiyon yapıp sonra hepsini a milli takım'a yükselmesiyle başlar.devamında galatasaray'la 96-00 arasında kurduğu takım türk futbolunun büyük bir ivme yakalamasını sağladı.

    şimdilerde bizler fransa'ya 1-0 mağlup olduğumuzda ''fransa'yı yenemedik'' diye üzlüyorsak şu ortaya çıkmıştır ki;türk gelişiyor.önümüzdeki 5-10 senelik süreç bizim için çok önemli bir süreçtir.bu süreçte ne kadar çok genç futboluyu avrupa'ya pazarlar ve a milli takım bazında süreklilik kazanırsak futbolumuz bir o kadar daha gelişecektir.
    0 ...
  14. 52.
  15. gun gectikce gelisen biricik ulkemızın biricik futbolu.
    (bkz: turkcell super lig)
    0 ...
  16. 51.
  17. 50.
  18. naklen yayın ihalesinde 350 milyon gibi rakamlar telafuz ediliyor olmasından hareketle

    gerçekten dünyanın her yerinde kendisinden söz ettiriyor olması gereken değer.

    yalnız hepimizde biliyoruz ki bu yaz dünya kupasını yine evden brezilya ya da arjantin i tutarak takip edicez.

    şampiyonlar liginde bu sene yine ocak ayını gören takımımız olmadı.

    uefa kupasında 2 takımımız var bunlardan biri lig 1. si diğeri lig 2. si ve daha adam gibi bir rakiple oynamadılar.

    alex gibi yarım bir topçu hala ligimizin en etkili oyuncusu.

    yıldızımız gözümüzün nuru arda turan ı daha messi bile tanımıyor.

    ve bugun aldiğimiz son haber 71 yaşındaki trapattoni ulusal takımızın başına geliyor.

    çok mu olumsuz bir yazı oldu ?
    2 ...
  19. 49.
  20. sabri sarıoğlu'nun yadsınamaz katkısı olan futbol*
    0 ...
  21. 48.
  22. %40 teknik % 60 fiziksel güç ile oynanan futboldur. son yıllarda zevk vermeye ve gelısmeye baslamıstır ancak yınede ingiltere p. liginin 3 te 1 i iyiligindedir. parayı yonetmeyı bılmeyen ve ben herseyı bılırım futboldan da cok ıyı anlarım kafasındakı yöneticiler görev almaya devam ettıgı surece asla ingiltere seviyesine ulasamayacaktır.
    0 ...
  23. 47.
  24. gelmiş geçmiş en iyi oyuncunun hakan şükür olduğu futbol.
    1 ...
  25. 46.
  26. hiç bir zaman gelişemeyecektir ne yazık ki bank asyada ikinci ve üçüncü ligdeki onca yeteneklş topçu varken hala bazı futbolcularda ısrar edilmesi olabilir mesala...
    0 ...
  27. 45.
  28. sadece yurtdışındaki rakipleri ayda yılda bir yenmekle övünen, bunun dışında hiç bir başarısı olmayan, oldukça gereksiz teknik direktörler getirmeyi kendine alışkanlık edinmiş, man kafalı kulüp başkanlarına sahip olan, ota boka yalan haber yapan gazeteleri olan, sayısız gereksiz futbol yorumcusuyla ekran başındaki bilgisiz beyinlerin beynini yıkayan futbol türüdür.
    1 ...
  29. 44.
  30. bu hakemlerle gitmezmiş. valla aziz abi'nin yalancısıyım. *
    0 ...
  31. 43.
  32. 42.
  33. karma felsefesini benimsemiştir türk futbolu. içinde türlü türlü ekoller barındırmaktadır. bu sebebten dolayı karakteri tam oturmamıştır.
    0 ...
  34. 41.
  35. Giderek 3 büyükler de dahil olmak üzere taraftar sıkıntısı çekmektedir. Zira, ingiltere'de orta sıralarda iki takımın maçı bile dolu sahalarda oynanırken, son zamanlarda fenerbehçe, galatasaray, bjk bile maçlarına taraftar çekememektedir. bunda oynanan futbol kadar, maç sırasında çıkan olayların eğlenmek için maça gelen gerçek futbol izleyicisini kaçırması da vardır.

    sonuç olarak can çekişmektedir. altyapısı yoktur. futbolcuların çoğunun fundemantali eksiktir. lig şampiyonu gidip wolfsburg'dan 3 yemekte, lig ikincisi anderlecht'ten 5 yemektedir. futbolcular kendilerini geliştir(e)memektedir. hepsini geçtim, kötü futbol oynanmaktadır.

    sadece 3 milyon türk'ün yaşadığı almanya'nın en az 70 milyon nüfuslu Türkiye'den daha çok futbolcu yetiştirmesi bile baya bir şeyi anlatmaktadır, anlamak isteyene. acilen reforma gidilmesi gerekekmektedir.
    0 ...
  36. 40.
  37. bir maçla vezir ya da rezil eden medya, bilinçsiz izleyici, kulüplerin yanlış transfer politikası değişmediği sürece asla gelişemecektir.
    0 ...
  38. 39.
  39. inişli-çıkışlı istikrarsız bir grafik çizmektedir.
    0 ...
  40. 38.
  41. Türk futbolu 1980'lerin sonlarına yaklaştıkça toplumsal hayatın da yön vermesiyle dışa açılmayı keşfetti. Turgut Özal'ın ekonomideki hamleleriyle içe kapanıklıktan kurtulup dış pazarlarla ilişkileri üst düzeye çıkaran Türkiye'nin futbolunun da bundan geri durması beklenemezdi. Artık futbol da aynı Türk Lirası gibi konvertible olması gerekiyordu. Yani dışarıda tanınan, geçerliliği olan, saygı duyulan bir futbol ülkesi olmamız gerekmekteydi.

    Yeşil sahalara sahip olmamızın ardından, ülkenin dışa açılmasıyla büyüyen ekonominini ürettiği kaynakların sponsorlarla futbola da aktarılması başarıyı gerekli kılıyordu. Coca Cola, Turkcell, TT Net gibi firmaların ana sponsor olmaları ne kadar büyük kaynak giriş olduğunu doğrulamaktadır.

    Derwall ve Sepp Piontek Galatasaray'a ve Türk futboluna konvertibl yani sınırlarının dışında da bir geçerliliği olan futbola sahip olunabileceği inancını kazandırdı. Bunun üstüne Şenes Erzik, Gündüz Tekin Onay gibi kafası çalışan adamların planlamasıyla Türkiye 2 büyük teknik direktör ve bir futbol nesli yetiştirdi.

    Derwall'in yetiştirdiği Mustafa Denizli, Piontek'in öğrencisi olan Fatih Terim Galatasaray'ın 1988-1999 sezonunda 13 sene sonra şampiyonluğu kazanmasıyla başlayan ve 2000-2003 yılları arasında en tepeye ulaşan başarının önde gelen isimleri oldular.

    Hakan Şükür'ün abi rolünü üstlendiği içlerinde Hasan Şaş, Ümit Davala, Okan Buruk, Emre Belözoğlu, Hakan Ünsal'ın gibi futbolcuların ön planda olduğu bir futbol nesli bilnçli bir şekilde başarılara dönük olarak yetiştirildi. Sonucunda ise bir UEFA Kupası, bir Süper Kupa, EURO 96 Finallerine katılım, 2002 Dünya Kupasında üçüncülük gibi başarılar elde edildi. Başlangıcını 1988, bitişini 2002 olarak belirleyebileceğimiz futbolumuzun altın çağı tam 14 sene sürmüştü.

    Avrupa'ya ve dünyaya sesini duyuran Türkiye için artık 2002 dünya kupasında kazanılan başarının ardından yeni bir dönem başlıyordu. Hiç kimsenin düşünemeyeceği başarıların artık çok uzak görülmediği, özgüven sahibi bir futbola sahiptik. Peki, bundan sonrası nasıl olacaktı.

    Siyasette ve dış politikada 1990'da soğuk savaşın bitmesiyle yaşanan deprem, futbolda 2002 senesinin yazında yaşandı. Ezber bozulmuştu. Hor görülen futbolumuz artık takdir görüyordu. Milli takımımızda artık Karabükspor'lu Vedat yerine Inter'li Emre vardı. Okuldan değil, sokaktan yetişen ve bu yüzden gazı tam ama profesyonelliği eksik olan ülke futbolunun yeni bir yönetim anlayışına ihtiyacı vardı. Başarı kazanmak değil artık başarıların devamını sağlamak yeni hedefti. Başka bir deyişle, Türk futbolu ekol olmalıydı.

    Bu dönemde Haluk Ulusoy ve Fatih Terim gibi misyonunu tamamlamış isimlerin yerine yeni heyecanlı isimler ve yeni nesil futbolcular yetiştirmek gerekliydi. Kısacası yeni bir anlayış gerekmekteydi. Bu dönemde Levent Bıçakçı, Hasan Doğan, Ersun Yanal gibi isimler milli takımlar için tam biçilmiş kaftandı. Ama özellikle Ersun Yanal'ın kıymetini bilmedi Türk futbolu. Onun da yaptığı yanlışların varlığını hesaba katmaktayım ama Fatih Terim'e gösterilen hoşgörünün birazı Ersun Yanal'a gösterilseydi bugün ülke futbolu 2002 sonrası düştüğü darboğazdan daha rahat çıkardı.

    Ama biz yeni isimler yerine o altın çağın oyuncularını ve teknik direktörlerini geri çağırdık. Zirveden dibe indirdik. Hem vefa göstermedik onlara hem de güzel hatırlanmalarının önüne geçtik. O altın çağı yaşatan isimlerin düştükleri durumları göz önüne aldığınızda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

    Fatih Terim'in istifası bir krizdir. Ama her kriz gibi bunu da fırsata çevirmek gerekmektedir.

    Başlıkta belirttiğim souyu yineliyorum. Fatih Terim gitti peki çözüm ne?

    Çözüm, planlı bir şekilde eski hatalardan destek alarak yeni bir anlayış ve heyecanla futbolcu nesli ve Teknik Direktör yetiştirmektir. Yazımın ilk kısmında anlattığım 10-15 senelik altın çağ ancak böyle yaşanabilir.

    Teknik direktör noktasında, geçmişteki Piontek-Terim, Derwall-Denizli, bugünkü Metin Diyadin- Hugo Broos gibi ikililer oluşturmalıyız.

    Bülent Korkmaz'ın Gençlerbirliği'nde ilhan Cavcav ve Mesut Bakkal ile başladığı bir kariyer yerine Tugay ve Ümit Özat gibi başlangıçlar gerekmektedir. Lucescu-Sergen Yalçın iyi bir ikli olabilir mesela.

    1996-2002 yılları arasında Galatasaray ve Milli Takım'ın iskeletini oluşturan isimler gibi yeni bir nesil üretmek bugün daha kolay. imkanlar özellikle çok daha üst düzeyde. Ama plansızlık, kaynakların doğru yönetilmemesine neden olmaktadır.

    Geçmişteki en büyük eksiğimiz profesyonellikti. Bugün bunun önüne geçebilmek için ilk yapılması gereken futbol okullarıyla hatta spor okullarıyla ülkeyi donatmaktır. işsizliğin önde gelen sorunlardan biri olduğu ülkemizde özelde futbol genelde spor bir istihdam kaynağı da olabilir. Sokaktan yetişen futbolcu yerine mektepli futbolcu yetiştirmeliyiz. işte o zaman Sergen Yalçın ve Emre Belözoğlu gibi futbolcularımız yurtdışında milyon dolarlık transferler gerçekleştirebilirler. Liverpool'dan Steven Gerard, kulübünün 2 milyon dolarla kurduğu futbol okulunun ürünüdür.

    Ülkenin her yerine futbol okulları kuracak bütçe federasyon da var. Kulüplerin ve sponsorların böyle bir projeye ortak olması da çok kolay sağlanabilir. Başarının devamlılığı ve ekol olmak ancak böyle projelerle sağlanabilir.

    Bugün çözüm Fatih Terim'in yerine bir isim bulmak olabilir ama 20 yıllık çözüm bulmak isteniyorsa çözüm profesyonellikten geçmektedir.

    Potansiyeli görmek için bir iki sayı vermek istiyorum. Türkiye ilköğrenim ve lise çağında yani 7-18 yaş aralığında 15 milyon öğrencinin olduğu hesaba katılırsa, bunların milyonda birini ülke futbolu kazansa bile 15 kişi eder. Zaten bir milli takım 22-23 kişiden oluşuyor.

    Bunların dışında, yabancı oyunculara getirilmesi gereken standart, hakem, kondisyoner gibi meslekler için de okulların açılması gibi daha birçok çözüm hayata geçmelidir.

    Ancak dün Fatih Terimin istifasının ardından getirilecek çözümün bir isimden daha fazla şey ifade etmesi gerektiğini düşündüğüm için böyle uzun bir yazı yazdım.
    1 ...
  42. 37.
  43. plansızlıktan ve altyapısızlıktan almanya'da yaşayan 3 milyon türk'e emanet edilme noktasına gelmiştir.
    0 ...
  44. 36.
  45. 3-5 kendini bilmeyen futbolcu ve milyonlarca kendini bilmeyen taraftarlardan oluşan futbol topluluğu..
    0 ...
  46. 35.
  47. 1950'li yıllarda uefa'nın ülkemize vermiş olduğu profesyonellik lisansı ile ülkemiz kendi ligini kurmuş ve bu neden ile 1960'lı yıllarda türkiye'de ardı ardına spor kulüpleri açılmıştır.

    1963 yılında bursapsor, 1964 yılında sakaryaspor, 1965 yılında eskişehirspor, 1966 yılında ise trabzonspor kurularak ligde mücadele edecek takımlar kendi kendine doğmuştur.
    1950'li yıllardan 1970'li yıllara kadar türk futbolu; uluslararası turnuvalardan uzak, kendi tarihini kendi kabuğunda yazar hale gelen bir futbol olmuştur, 1954 yılında katıldığımız dünya kupası hariç tabiki.
    kısacası "madem dünya futboluna yetişemiyoruz, o zaman kendi kendimize oynayalım" tarzında bir yaklaşım, dünya kupasına ve avrupa kupasına hasret bir toplumu doğurmuştur.

    çaresizlikten büyük turnuvalarda türk halkı brezilyalı olmuş ve brezilya adına tezahurat yapar olmuştur.

    1970'li ve 1980'li yıllarda yavaş yavaş tesisleşmenin önemini farkeden türk futbolu, bunun meyvelerini ancak 1990'lı yıllarda alacaktır.
    diğer batılı ülkeler 1910, 1920, 1930'lu yıllarda tesisleşirken, türkiye uefa'nın "siz artık kendi liginizi kurun, sizi profesyonel yapıp lisansınızı verelim" dediği 1950 yılında değil de bundan 20 yıl sonra, 1970'li yıllarda tesisleşmenin önemini farkeder.

    1993 yılında fransa'nın langedoc şehrinde düzenlenen akdeniz oyunları olimpiyatlarının futbol branşında genç milli futbol takımımız tesisleşmenin ilk meyveleri olur ve finalde cezayir'i yenip altın madalyaya uzanır *.

    ardından bu gençler yavaş yavaş a milli takıma kazandırılır ve ülkemizi tarihindeli ilk avrupa şampiyonası olan euro 96'ya götürür.
    euro 96'da sıfır çeken bu gençler bu turnuvadan büyük ders çıkarmasına rağmen 1998 dünya kupasına talihsizlik nedeni ile katılamaz.

    gençler bu sefer olgunlaşmış ve tecrübeleşmiştir, euro 2000'de çeyrek finalde türk bayrağını dalgalandırmışlardır ve herkesi gurulandırmışlardır.
    euro 2000'den sonraki durak ise 2002 dünya kupasının oynanacağı güney kore ve japonya'dır, playy-off yolunda karşılaştırı avusturya'yı tıpkı geçmişin acısını çıkartır gibi deplasmanda 1-0, kendie evinde ise 5-0 gibi bir skor ile yenen türkiye'yi artık durdurmak imkansızdır.

    2002 dünya kupasındaki azmi tüm dünya tarafından konuşulan türkiye, bu sefer 2003 yılının haziran ayında düzenlenen konfederasyon kupasında dünya kupasındaki performansını aratmaz.
    o turnuvaya katılmak istemeyen almanya, farkına varmadan türkiye'ye tarih yazması için farkına varmadan türkiye'ye bir sayfa daha vermiştir, ve türkiye o sayfaya güzel şeyler yazmıştır.

    2003 yılından sonra play-off talihsizlikleri nedeni ile euro 2004 ve 2006 dünya kupasına katılamayan türkiye, şeytanın bacağını euro 2008'de kırıyor ve yepyeni genç kadro ilk tarihini isviçre ve avusturya topraklarına yazıyordu.

    sonuç olarak geç gelen tesisleşme türk futbolunu 20-30 yıl geride seyretmesine neden olmuştur. dünya kupası ve avrupa kupasına hasret bir 30 yıl geçirmiştir bu ülke.
    artık hiç bir şey eskisi gibi değildir, türkiye de futbol piyasası içindedir. hatta ve hatta artık merkezinde sayılır.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük