gençlerin nasıl cahil kaldığını gözler önüne süren mantık hatasıdır. (ilk entelektüel yazımı yazıyorum çok heyecanlıyım.)
90 ve 80 li jenerasyonun yaşadığı olayları ve küçük olguların bizi nasıl etkilediğini anlatmak istiyorum. bu jenerasyondan yetişen çoğu çocuk, öğretmenine zıt gittiği zaman, birden bine kadar sayı yazma , kitap okuma, bilmem kaç sayfa kelime yazma gibi cezalara çarptırıldı. ve bu bize sürekli dayatıldı.
şuan kullandığımız eğitim sistemi (iskandinav) dünyanın en iyi eğitim sistemi kabul edilirken, neden türkiye'de başarılı olamıyor işte bunun cevabı yukarıdaki dayatmalarda gizlidir. sorun eğitim sisteminde değil, eğitim sisteminin içinde bulunan ve bize okumayı, öğrenmeyi '' ceza '' olarak dayatan öğretmenlerdedir. öyle ki, liseden mezun olup üniversiteyi kazanan bir öğrenci kitaplarını yakmayı marifetmiş gibi her alanda anlatıyor. ''sonunda kurtuldum bir daha kitap yüzü açmayacağım'' diyor. çünkü bize öğrenmeyi esaret olarak anlattılar. bize sayı yazmayı, kitap okumayı ceza olarak öğrettiler. çocuklarda cahil kalmayı seçti.
ilim irfan öğrenmenin '' inek '' olarak değerlendirildiği bir ülkede, ezilmek istemedik. elin oğlu, havadan daha hafif bir madde bulurken, birbiriyle kedi köpek gibi dalaşan siyasetçilerin oyunlarına alet olduk. ve alet olmaya devam ediyoruz.
işin mantık hatası ise, bize okumayı ceza olarak gösteren öğretmenlerin lisede bambaşka bir hal alıp ''kitap okuyun'' demesidir. sekiz yıl eğitimden soğutulan çocuk, kitap okur mu? altyapısı çürük bir bina nasıl rezidans olabilir?
işte beyler, sorun eğitimin içindeki vasıfsız öğretmenlerde, bilinçsiz velilerde ve bize dayatılan cezalardadır. umarım, gelecek nesil bu gibi dayatmalara maruz kalmaz.