türk edebiyatının en güzel şiirleri

entry64 galeri0
    1.
  1. okunduğu zaman içinde anlatılamayacak hisler uyandıran türk edebiyatı'mızın en güzel şiirleridir.

    SESSiZ GEMi

    Artık demir almak günü gelmişse
    zamandan,
    Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
    Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
    Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir
    kol.
    Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
    Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
    Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
    Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
    Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
    Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
    Birçok gidenin her biri memnun ki
    yerinden,
    Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

    Yahya Kemal BEYATLI
    8 ...
  2. 2.
  3. iSTANBUL'U DiNLiYORUM
    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
    Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
    Yavaş yavaş sallanıyor
    Yapraklar, ağaçlarda;
    Uzaklarda, çok uzaklarda,
    Sucuların hiç durmayan çıngırakları
    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Kuşlar geçiyor, derken;
    Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
    Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
    Bir kadının suya değiyor ayakları;
    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Serin serin Kapalıçarşı
    Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
    Güvercin dolu avlular
    Çekiç sesleri geliyor doklardan
    Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
    Los kayıkhaneleriyle bir yalı;
    Dinmiş lodosların uğultusu içinde
    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
    Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
    Birsek düşüyor elinden yere;
    Bir gül olmalı;
    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Bir kus çırpınıyor eteklerinde;
    Alnın sıcak mı, değil mi, bilmiyorum;
    Dudakların ıslak mi, değil mi, bilmiyorum;
    Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
    Kalbinin vurusundan anlıyorum;
    istanbul'u dinliyorum.

    Orhan Veli KANIK
    2 ...
  4. 3.
  5. VEDA

    Hani, o bırakıp giderken seni
    Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
    Alnına koyarken vedâ busemi,
    Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?
    Hani, ey gözlerim bu son vedâda,
    Yolunu kaybeden yolcunun dağda,
    Birini çağırmak için imdada
    Yaktığı ateşi yakmayacaktın?
    Gelse de en acı sözler dilime,
    Uçacak sanırım birkaç kelime...
    Bir alev halinde düştün elime,
    Hani, ey gözyaşım akmayacaktın?

    Orhan Seyfi Orhon
    2 ...
  6. 4.
  7. 15 kişiye saldırdım
    vurdum vurdum saymadım
    yere düştüm caymadım
    yumruk yedim yılmadım
    tek başıma savaştım
    hepsini yerden topladım

    -güçlü soydemir.
    6 ...
  8. 5.
  9. ilk aklıma gelen;

    Varsın her şey sonraya kalsın
    Sonraya, en sonraya
    Sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil. Bir papatya ne kadar uzağı görebilirse
    O kadar yakın kalplerimiz birbirine
    Ölü bir denizi bile bir tartışmaya çevirdik
    Kayaları taş devrine göre ölçtük biçtik
    Kalemlerimizi kesilmiş çiçek sapları gibi attık
    Kapıları açarken birbirimize ağladık.

    (Ne kadar da çok severmişiz birbirimizi
    Sahi ne kadar da çok severmişiz
    Yıllarca, yüzyıllarca öpüştük
    Sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk
    istersen bu gece burada kal, dedik
    Sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık
    Sık sık görüşelim, olmaz mı dedik
    iyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık
    Ortada
    Her zamanki gibi bir karanfil kaldı.)

    Köşedeki tütüncü silaha çevirdi sigaralarını
    Ödemesi çok güç sigaralara
    Manav yarı anlamlı güldü biz geçerken
    Eriklerden, çileklerden, o canım kirazlardan bile utanmadan
    Hani o çocukluk küpesi olan kirazlardan
    Hani rengi içimize göre değişen: mor, mavi, pembe, sarı
    ilk defa merhaba dedi bir balıkçı
    Çırparaktan elindeki suyu ölgün bizlere
    Sigarası dudağında:merhaba!
    Ya peki biz ne dedik, ne dedik
    Yoldaki bir taşı şöyle bir kenara koyduk
    Yakamıza rastgele bir çiçek iliştirdik
    Su satılan dükkanlara baktık, yüzümüz cam cam ışıdı
    Ve leylak kokuları gibi kendi kokumuza uzandık
    Köşeyi döndük, bütün köşeleri hızla döndük
    Su birikintilerinin ağaçlandığı eski bir sokağın tarihinde
    Şöyle yazdı:
    Her şey sonraya kaldı.

    Ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül
    Gölgesi yüreklerimizin
    Öfkemiz sevgiye benziyor şimdi, sevgimiz öfkeye
    Ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor
    Çıplak ölüler
    Birbirine kenetlenmiş ölüler halinde.

    Bir otobüse biniyoruz, sahiden biniyor muyuz
    Söyle, nerde “Göğe bakma durakları”, nerde
    Birinin elinde gazete ve süt
    Gazete mi, evet gazete
    Bütün manşetler tutsaklığı ve yenilgiyi çağrıştırıyor
    Paramızı veriyoruz, üstünü alıyoruz, bozuk paralar
    Cebimizde nikel
    Cebimizde sarılmış ölüler halinde.

    Her şey bir hızlı adım olmamaya
    Ama dün gibi taşıdığımız bir umut gözlerimizde
    Saatlerimize bakıyoruz hiç yoktan
    Çok uzaklara bakmaktır, diyoruz, durmadan saate bakmak
    Yemyeşil bir su takılıyor akrebe, bir çavlan
    Yüzü akide gibi parlayan bir gün takılıyor yelkovana
    Anılardan anılardan çoktan vazgeçtik
    Yaşadığımız bugün nasıl
    Güzelliğimiz hangi güzellik.

    Biliyor muyuz, hayır, bilmiyoruz da
    Acılarımızdan bir yaz kurduk onarıyoruz
    Belki bir hazırlık bu başka yazlara
    Yakın yazlara, uzak yazlara
    Çünkü her şey eskiye kaldı, anılar bile
    Her şey, ama her şey eskiye kaldı
    Vakit yok bir daha yemyeşil eylül tramvaylarına. *
    1 ...
  10. 6.
  11. Hikaye

    senin dudakların pembe
    ellerin beyaz,
    al tut ellerimi bebek
    tut biraz!

    benim doğduğum köylerde
    ceviz ağaçları yoktu,
    ben bu yüzden serinliğe hasretim
    okşa biraz!

    benim doğduğum köylerde
    buğday tarlaları yoktu,
    dağıt saçlarını bebek
    savur biraz!

    benim doğduğum köyleri
    akşamları eşkiyalar basardı.
    ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
    konuş biraz!

    benim doğduğum köylerde
    kuzey rüzgarları eserdi,
    ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
    öp biraz!

    cahit külebi
    3 ...
  12. 7.
  13. yağmur kaçağı
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yoksa bir bir yıldızlar düşecek
    eğer şairsem beni tanırsan
    yağmurdan korktuğumu bilirsen
    gözlerim aklına gelirse
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni

    geceleri bir çarpıntı duyarsan
    telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
    sarayburnu'ndan geçiyorum
    akşamsa eylül'se ıslanmışsam
    beni görsen belki anlayamazsın
    içlenir gizli gizli ağlarsın
    eğer ben yalnızsam yanılmışsam
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni

    attila ilhan
    0 ...
  14. 8.
  15. liseli vardı ya
    ah o liseli
    kısacık etekli
    koca memeli
    ........
    2 ...
  16. 9.
  17. BEKLENEN

    Ne hasta bekler sabahı,
    Ne taze ölüyü mezar.
    Ne de şeytan, bir günahı,
    Seni beklediğim kadar.
    Geçti istemem gelmeni,
    Yokluğunda buldum seni;
    Bırak vehmimde gölgeni,
    Gelme, artık neye yarar?

    Necip Fazıl KISAKÜREK
    3 ...
  18. 10.
  19. Bir Gün Anlarsın

    Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah
    olmayı bilmez.
    Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
    Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
    Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
    Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
    Onun unutamadığın hayali,
    Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine
    dolar içine.
    Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
    Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
    Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş
    olduğunu.
    Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
    Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek
    için,
    Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
    Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
    Duyarsın,
    Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
    Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
    Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
    Niçin yaratıldığını.
    Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
    Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
    Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
    Dolar gözlerin, için burkulur.
    Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
    Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
    Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
    O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
    Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
    Uzanır, gökyüzüne ellerin.
    Ama çaresiz,
    Ama yorgun,
    Ama bitkin.
    Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
    Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
    Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
    Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
    Beklemeyi, ümit etmeyi.
    Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
    Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
    Lanet edersin yaşadığına...
    Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
    O zaman bir çiçek büyür kabrimde,
    kendiliğinden.
    Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.

    ÜMiT YAŞAR OĞUZCAN
    2 ...
  20. 11.
  21. Ne yazık ki aldığımız ilk ve orta eğitim süresince niteliklerini algılamamız mümkün kılınmayan sınavda paragraf sorularına meze olmuş şiirlerdir.
    bu sebeple herkes şair ortada ürün yok günlük konuşmalarını bir avuç kelimeyle yapan milletin kısır döngüsü.

    istisnalar haricen kullanılır.
    3 ...
  22. 12.
  23. edebiyatımızda bulunan şiirlerimizin en güzel olanlarıdır.

    Masa da masaymış ha

    Adam yaşama sevinci içinde
    Masaya anahtarlarını koydu
    Bakır kâseye çiçekleri koydu
    Sütünü yumurtasını koydu
    Pencereden gelen ışığı koydu
    Bisiklet sesini çıkrık sesini
    Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
    Adam masaya
    Aklında olup bitenleri koydu
    Ne yapmak istiyordu hayatta
    işte onu koydu
    Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
    Adam masaya onları da koydu
    Üç kere üç dokuz ederdi
    Adam koydu masaya dokuzu
    Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
    Uzandı masaya sonsuzu koydu
    Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
    Masaya biranın dökülüşünü koydu
    Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
    Tokluğunu açlığını koydu

    Masa da masaymış ha
    Bana mısın demedi bu kadar yüke
    Bir iki sallandı durdu
    Adam ha babam koyuyordu.

    Edip Cansever
    1 ...
  24. 13.
  25. okudugumuzda Turk olmakla gurur duydugumuz ve yazarlarimiza hayran oldugumuz, ezbere bilinen siirle.
    ornek: Sakarya, Canakkale Sehitlerine
    0 ...
  26. 14.
  27. asıl büyük sarhoş benim
    uzaktaki
    ben ki tek damla şarap içmedim
    ekmeğin beyaz zeytinin siyah
    olduğunu biliyorum
    asıl büyük sarhoş benim
    uzaktaki
    benim kusturucu sarhoşluğum
    yoksulluğum

    yüzüme bakmasan da
    yağmura düşürsen de gözlerini
    gözlerime bakmasan da ne kadar
    o kadar aydınlığın gökyüzüme uzanıyor
    uykularımda nefesinin sıcaklığı
    o kadar
    hangi akşam kapımı çalan sen değilsin
    sen değil misin gizli bir kıvılcım gibi
    gözbebeklerimde duran
    umutsuzlandığım her akşam
    senin rüzgârın almıyor mu
    uğultulu yorgunluğumu
    yoksulluğun eşiğinde kapaklandığım zaman
    ellerimden sımsıkı tutmuyor mu senin
    iyimserliğin

    ben bu tezgâhı kurdumsa senin için kurdum
    senin için dokuduğum basma ve pazen
    denizin yeşilinden süzdüğüm balık
    göğün mavisinden çaldığım kuş
    senin için
    felsefe okudumsa
    iktisat okudumsa gece yarıları
    boğazım kurumuş içim bir kalabalık
    sıcacık mısralar okudumsa yunus' dan
    senin için okudum
    geceyarıları

    sen beyaz bir kadınsın
    uzaktaki
    GÖZLERiN AKLIMDAN ÇIKMIYOR
    sen beyaz bir kadınsın
    karanlıkları dinleyen
    uzaktaki
    sarmaşıkları duyuyor musun rüzgârda
    yorgun başını
    üşümüş yastığına koyuyor musun
    uyuyor musun? *
    1 ...
  28. 15.
  29. sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
    kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
    dilimizde akşamdan kalma bir küfür
    salonlar piyasalar sanat sevicileri
    derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
    yakanda bir amonyak çiçeği
    yalnızlığım benim sidikli kontesim
    ne kadar rezil olursak o kadar iyi

    kumkapı meyhanelerine dadandık
    önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
    aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
    sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
    öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
    çöpçülerin elleriyle okşardın beni
    yalnızlığım benim süpürge saçlım
    ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

    baktım gökte bir kırmızı bir uçak
    bol çelik bol yıldız bol insan
    bir gece sevgi duvarını aştık
    düştüğüm yer öyle açık seçik ki
    başucumda bir sen varsın bir de evren
    saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
    yalnızlığım benim çoğul türkülerim
    ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

    can yücel.
    0 ...
  30. 16.
  31. Ruhu mu ateş yoksa o gözler mi alevden
    Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu
    Pervane olan kendini gizler mi alevden
    Sen istedin ondan bu gönlüm zorla tutuştu

    Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse
    Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse
    Her şey silinip kaybolurken nazarında
    Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

    Ey sen ki kül ettin beni olmaz yakışınla
    Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla
    Hançer gibi keskinler çiçekler gibi ince
    Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince

    içimdeki azgın devi rüzgarlara attım
    Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım
    Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın
    Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın

    Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin
    Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin.

    Hüseyin Nihal Atsız
    4 ...
  32. 17.
  33. güzelliğin on par'etmez

    güzelliğin on par'etmez
    bu bendeki aşk olmasa
    eğlenecek yer bulaman
    gönlümdeki köşk olmasa

    tabirin sığmaz kaleme
    derdin dermandır yareme
    i̇smin yayılmaz aleme
    aşıklarda meşk olmasa

    kim okurdu kim yazardı
    bu düğümü kim çözerdi
    koyun kurt ile gezerdi
    fikir başka başk'olmasa

    güzel yüzün görülmezdi
    bu aşk bende dirilmezdi
    güle kıymet verilmezdi
    aşık ve maşuk olmasa

    senden aldım bu feryadı
    bu imiş dünyanın tadı
    anılmazdı veysel adı
    o sana aşık olmasa.

    aşık veysel şatıroğlu
    0 ...
  34. 18.
  35. Güzelliğin on par'etmez
    Bu bendeki aşk olmasa
    Eğlenecek yer bulaman
    Gönlümdeki köşk olmasa

    Tabirin sığmaz kaleme
    Derdin dermandır yareme
    ismin yayılmaz aleme
    Aşıklarda meşk olmasa

    Kim okurdu kim yazardı
    Bu düğümü kim çözerdi
    Koyun kurt ile gezerdi
    Fikir başka başk'olmasa

    Güzel yüzün görülmezdi
    Bu aşk bende dirilmezdi
    Güle kıymet verilmezdi
    Aşık ve maşuk olmasa

    Senden aldım bu feryadı
    Bu imiş dünyanın tadı
    Anılmazdı VEYSEL adı
    O sana aşık olmasa.


    Aşık Veysel Şatıroğlu
    2 ...
  36. 19.
  37. AN GELiR
    an gelir
    paldır küldür yıkılır bulutlar
    gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
    o eski heyecan ölür
    an gelir biter muhabbet
    çalgılar susar heves kalmaz
    şatârâbân ölür

    şarabın gazabından kork
    çünkü fena kırmızıdır
    kan tutar / tutan ölür
    sokaklar kuşatılmış
    karakollar taranır
    yağmurda bir militan ölür

    an gelir
    ömrünün hırsızıdır
    her ölen pişman ölür
    hep yanlış anlaşılmıştır
    hayalleri yasaklanmış
    an gelir şimşek yalar
    masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
    direkler çatırdar yalnızlıktan
    sehpada pir sultan ölür

    son umut kırılmıştır
    kaf dağı'nın ardındaki
    ne selam artık ne sabah
    kimseler bilmez nerdeler
    namlı masal sevdalıları
    evvel zaman içinde
    kalbur saman ölür
    kubbelerde uğuldar bâkî
    çeşmelerden akar sinan
    an gelir
    -lâ ilâhe illallah-
    kanunî süleyman ölür

    görünmez bir mezarlıktır zaman
    şairler dolaşır saf saf
    tenhalarında şiir söyleyerek
    kim duysa / korkudan ölür
    -tahrip gücü yüksek-
    saatli bir bombadır patlar
    an gelir
    Attila ölür
    Attila iLHAN
    1 ...
  38. 20.
  39. Desem ki

    Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
    Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor,
    Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini.
    Ormanların en kuytusunu sende
    gezmekteyim,
    Senden kopardım çiçeklerin en solmazını.
    Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
    Sende tattım yemişlerin cümlesini.
    Desem ki sen benim için,
    Hava kadar lazım,
    Ekmek kadar mübarek,
    Su gibi aziz bir şeysin;
    Nimettensin, nimettensin!
    inan bana sevgilim inan,
    Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
    Ve soframda en eski şarap.
    Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
    Rüzgarlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
    Günlerden sonra bir gün,
    Şayet sesimi farkedemezsen
    Rüzgarların, nehirlerin, kuşların sesinden,
    Bil ki ölmüşüm.
    Fakat yine üzülme, müsterih ol;
    Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini.
    Ve neden sonra
    Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede,
    Hatırla ki mahşer günüdür,
    Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

    Cahit Sıtkı Tarancı
    0 ...
  40. 21.
  41. şimdi yazmak istemiyorum * ama söyleyebilrim : '' biliyorum sana giden yollar kapalı ''
    cemal süreya.
    4 ...
  42. 22.
  43. Biliyorum sana giden yollar kapalı
    Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
    Ne kadar yakından ve arada uçurum;
    insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
    Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
    Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
    Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
    Ben artık adam olmam bu derde düşeli
    Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan
    oraya
    Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
    Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su
    içtiğimi
    Ve içim götürmez kenarından kesilmiş
    ekmeği
    Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45
    vapurunda;
    Hangi şarkıyı duysam, bizim için söylenmiş
    sanki
    Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
    Nasıl unutmuşum senin bir başkasını
    sevdiğini
    Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
    Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
    Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
    Bu böyle pek de kolay değil gerçi…
    Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
    Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
    Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
    Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
    inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
    Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
    Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
    Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri

    Cemal süreya
    2 ...
  44. 23.
  45. içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden,

    bizi helâk eder misin, Allah’ım? '

    (Arâf 155)

    Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
    Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!

    Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
    'Yandık! 'diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!

    Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında
    Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında

    Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i islâm;
    Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!

    Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn'i
    En sonra, salîb ormanı görmek Harameyn'i

    Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicaz'ın
    Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın

    Emvâcı hurûş-âver olurken melekûta
    Çan sesleri boğsun da gömülsün mü sükûta?

    Sönsün de, ilâhi, şu yanan meş'al-i vahdet
    Teslîs ile çöksün mü bütün âleme zulmet?

    Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman
    Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?

    Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin
    Solsun mu o parlak yüzü Kur'an-ı Hakim'in?

    islâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?
    Yâ Rab, bu ne hüsrandır, ilâhi, bu ne zillet?

    Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ?
    Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ

    Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm
    Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?

    Lâ yüs'ele binlerce sual olsa da kurbân;
    insan bu muammalara dehşetle nigeh-bân!

    Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık;
    Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık

    Mâdem ki, ey adl-i ilâhi yakacaktın...
    Yaksaydın a mel'unları... Tuttun bizi yaktın

    Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:
    Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi

    Kalmışsa eğer bir iki mâbed, o da mürted:
    Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!

    Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,
    Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar!

    En kanlı şenâatle kovulmuş vatanından
    Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!

    islâm'ı elinden tutacak, kaldıracak yok...
    Nâ-hak yere feryâd ediyor: Âcize hak yok!

    Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?
    Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i ilâhî!

    Mehmet Akif ersoy
    3 ...
  46. 24.
  47. "günler geçer ve çalışır şafağın değirmeni
    kim bilebilir ki kimi neyin eskittiğini
    ben ne kadar önemserdim kendimi hay allah
    sen ne kadar kumraldın aynalarda hay allah
    temmuz tam bu işe göredir bana kalırsa
    gel bağışlayalım birbirimizi"
    (bkz: turgut uyar)
    1 ...
  48. 25.
  49. Senin dudakların pembe
    Ellerin beyaz,
    Al tut ellerimi bebek
    Tut biraz!

    Benim doğduğum köylerde
    Ceviz ağaçları yoktu,
    Ben bu yüzden serinliğe hasretim
    Okşa biraz!

    Benim doğduğum köylerde
    Buğday tarlaları yoktu,
    Dağıt saçlarını bebek
    Savur biraz!

    Benim doğduğum köyleri
    Akşamları eşkıyalar basardı.
    Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
    Konuş biraz!

    Benim doğduğum köylerde
    Kuzey rüzgârları eserdi,
    Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
    Öp biraz!

    Sen Türkiye gibi aydınlık ve g
    üzelsin!
    Benim doğduğum köyler de güzeldi,
    Sen de anlat doğduğun yerleri,
    Anlat biraz!
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük