dış işleri bakanlığı eski müsteşarlarından emekli büyükelçi ali tuygan'ın, 'diplomatik yorum' isimli web sitesindeki yazısından kısa bir bölüm:
"türk dış politikasında mutlak bir geriye gidiş söz konusu. türkiye 5-6 sene evvel demokrasisiyle örnek gösterilen, ortadoğu'da da saygınlığı yüksek bir ülkeydi. şimdi ise demokrasiden uzaklaşan, herkesle kavgalı, ideolojik ve iç politikaya yönelik söylemlerle harmanlanmış bir dış politika var."
buna türkiyenin dış politikası demek lazım aslında, o başlık daha uygun ve öznel duruyor.
türkiye'nin dış politikasını açıklarken hatalardan bahsedicem bu yazımda.
dış politikayla özel olarak ilgilenmeyen ancak devlet meselelerine aklı yatan arkadaşlarım için de oldukça temel yazmağa çalışacağım.
a) türkiye cumhuriyetinin dış politikalarına bakışı değişkendir, zira hükümetler türk dış politikasına kendi pencerelerinden bakarlar ve bu dıştan bakıldığında çok büyük bir handikaptır.
ilk olarak kıbrıs ;
belki çoğumuz ıskalıyoruz ancak türkiye cumhuriyeti Lozan antlaşması ile kıbrıstaki haklarını tamamen ingilizlere devretmiştir. bu bir handikap olarak görülemez, zira o zamanın kaybedilmiş bir toprağıdır ve anavatan kendini zor kurtarmıştır.
ancak 1950 li yıllarda adadaki rumlar bağımsızlık isteyince, ingiliz politikacılar çok zekice bir haraketle adadaki türk "azınlık" dan dolayı türkiyeyi de adadaki duruma dahil etmiştir. yani kısaca bakarsak, hiç bir hakkımız olmayan bir yerde sonradan hak sahibi olmuşuz.
kısa kesmek için bu kısmı hızlı geçeceğim, yapılan görüşmeler, mulakatlar sonucu, ingiltere-türkiye ve yunanistanın garantör olduğu bir kıbrıs adasında, eşit stratejik ortaklıklı bir kıbrıs cumhuriyeti kurulmuştur. bu durum o zaman ki türkler için çok çok iyidir. düşünsenize hiç bir şeyiniz yokken, kendinizi yönetebilecek hale gelmişsiniz...
önemli bir nokta var o da madde q olsun ;"söz konusu kıbrıs cumhuriyeti bu üç garantör devletin içinde olmadığı bir ortaklığa, pakta, siyasi-askeri ittifaka giremez...
olayın devamında dışarıya sevimli görünen rumlar "enosis" adına katliamlara başlamışlardır, bu tarihsel bir gerçek. türkiye müdahale etmek istemiş ancak abd ve avrupa buna engel olmuştur, 74 de iş çığrından çıkınca alınan izinler vs. ile kıbrısa müdahale gerçekleşmiş, ve bugünkü konumunu almıştır. bugünkü konuma göre dünya kıbrısı 60 da kurulan cumhuriyet olarak görmekte, biz bölünmüş görmekteyiz.
şimdi gelelim analize, böyle eliniz boşken büyük bir koz elde ediyorsunuz. ve bakalım napıyorsunuz.
sene oluyor 90, ve kıbrıs rum kesimi, kıbrıs adası adına ab ile müzakerelere başlıyor... peki siz ne yapıyorsunuz? hiç bir şey... ama madde vardı hani (madde (Q)). ab bunu yok saymış sizde ab nin bunu yok saymasına göz yummuşsunuz ve ab nin hukuğu yok sayan tavrına seyirci kalmışsınız ve sonuç? kıbrıs 2002 den beri ab li... ya garantörlüğünü yaptığımız türkler??? 3 ün 1'i...
yunanistan meselesi ve nato gerginliği ;
bir kaçımız bilir ama söyleyelim, yunanistan 60 lı yıllarda cunta yönetimine girmiş ve sonuç olarak nato dan atılmıştır. akabinde bu süreç tamamnlanınca tekrar girmek istemiş ancak "natoya tekrar girebilmek için, veya yeni bir devletin alınabilmesi için tüm devletlerin oyu gereklidir" açıklamalı nato maddesine takılmıştır. peki biz ne yapmışız? bu açıdan bakınca, yunanlara siktirin kıbrıstan belki alırız nato ya diyebilir mişiz, değil mi? evet... ama... ilişkilerimiz iyileşsin diye onlara bir iyilik yapmışız. peh!!!
atina avrupa birliğinin içerisinde camii olmayan tek başkentidir. ve geçenlerde verilen insan hakları mahkemesi kararına rağmen, yunanistanda hala türkler içerisinde türk adı geçen vakıflar veya dernekler kuramazlar, peki biz ne yapıyoruz? fener-rum patrikhanesine, ruhban eğitimine müsaadeye kalkıyoruz... ayıp bize...
bekle, gör, tavır al üzerine kurulmuş salakça bir dış politika.
sinemaya gidip sinema izlemek gibi birşey, filmin gösterime girmesini bekliyorsun, izliyorsun ve çıkıyorsun çok salakça bir filmmiş birdaha gelmem diyorsun.
eğer son zamanlarda gördüklerimizin ve yaşadıklarımızın hepsi birden bir kurgu falan değil ise, fena halde bocalamakta olandır.
mısırda artık idareyi eline almış olan sisi hükümetiyle neredeyse kanlı bıçaklıyız. bu konuda batılı devletlerin desteğini de alamıyoruz. suriyede esede karşı en düşmancıl tavrı sergileyen ülkeyiz. bu konuda da batının desteğini alamadığımız gibi, bir de durduk yerde iran ve rusya gibi yakın komşularla ilişkilerimiz bozuluyor milli çıkarlara ters olarak. merkezi ırak yönetimiyle aramız bir süredir bozuk. buna esas sebep olarak da türkiyenin son dönemlerde kuzey ırak kürt yönetimiyle olan iyi (belki fazla samimi) ilişkileri gösteriliyordu. fakat son dönemdeki gelişmeler neticesinde görülüyor ki kobane meselelerine paralel olarak kuzey ırak kürtleriyle de aramız bozuldu. barzani erdoğan/davutoğlu ilişkileri bundan nasıl etkilenir onu zaman gösterecek fakat politik açıdan pek de olumlu seyretmeyecekmiş gibi görünüyor.
batı ise erdoğana yönelik tepkilerini her geçen gün biraz daha cesur bir şekilde dile getirmeye başladı. biden'ın açıklamaları bana kalırsa sadece bir gaf olmaktan öteydi. amerikanın türkiye algısını göstermesi açısından oldukça önemliydi. bu bakımdan belli ki batıda "bizim en büyük problemimiz ortadoğudaki müttefiklerimiz" şeklinde bir algı yaratılmaya çalışılıyor. yani bir bakıma abd ve esada karşı koalisyon oluşturmuş olan müttefiklerin kamuoyuna günah keçisi olarak sundukları ülkelerin başında geliyoruz şu an.
öte yandan aynı anda hem ışid tarafından hem de pkk ve türevi örgütler tarafından tehdit altındayız. son zamanlarda sığınmacı adı altında ülkeye alınan milyonlarca insanla birlikte belki bu örgütlerin bazı militanlarının da ülke içine sızmış olmaları ihtimali var. şu şartlar altında, kevgire dönmüş sınırımızda ve metropollerde güvenlik nasıl sağlanacak, tam bir soru işareti.
velhasıl özet olarak aynı anda bu kadar fazla düşmana sahip olup 10 yıl öncesine göre daha dostane ilişkiler geliştirebildiğimiz tek bir ülkenin dahi olmaması galiba başarısızlıkta bir son nokta!
kimse gucumuzu test etmeye kalkmasin diyerek putinle obama ozel toplanti yaparken bunlardan gunlerce randevu bile alamayanlarin kendi ic dunyalarinda cizdigi sozde dis politikadir, buna politika deniliyorsa tabi.