simli, terli, allı morlu parlak kumaşlara sarınmış, çirkin topuzlu ve mor göz farlı bayan akrabalar; efendi gibi takım elbisesini giyip gelmiş fakat iki tek attıktan sonra takımın ceketini pantolonun kenarına kıstırıp, kravatı da kafaya bağlamak suretiyle şakkada şakkada oynayan erkek akrabalar; masalarda uyuyan, dans pistinde koşan, gelinin duvağına basan ve kuytularda şişelere işeyen çocuklar; davul ve zurna.
boya kutusuna sokulmuş kızlar.
aşırı jöleli saçlı erkekler.
en az bir adet zil zurna sarhoş.
gelin-damat masasında gelinle damadın yanına sandalye çekip oturan kimliği bilinmeyen bayan.
dans ederken sürekli kulaklarına birşeyler fısıldayan gelin ve damat.
damat ve gelinin genellikle tanımadığı, oyun havalarında maharetli enerjisi bitmek bilmeyen en az bir , tercihen iki kişi . her düğünde vardır , istisnasız.
"hadi çıksana kız, oynasana kızım hadi"
"Bak ablan da satıldı sıra sende, bakalım seni kimlere veecez."
"gelinlik hiç güzel değilmiş."
v.s. gibi muhabbetler.
bizim buralarda düğün sonuna yakın harmandalı eziyetleri.
orkestra para toplamak için "damat beyin babası, amcası ve amcaoğulları" , "gelin hanımın iş arkadaşları, çiş arkadaşları", "her iki tarafın 3. derece akrabaları, yoldan geçerken selam verdikleri, vermedikleri" diye uzatır gider. kusasınız gelir, eziyet bitse de gitsek diye dua edersiniz.
en iyisi -eğer olabiliyorsa- takı merasiminden sonra sıvışmaktır, zaten asli görev budur.
oooooohhhhhhhh kızzzzz ... oturmayamı geldik ayoool buraya hadiii kııız halaya tey tey tey ---- ( her düğünde yaşadığım hadisedir bıktım valla bide başı verirler elime ne bok varsa)