tamamı boktan ve kepaze olmasına rağmen bir de utanmadan 2 saat süren gereksiz yapımlar topluluğu.
Standart bir amerikan dizisi 30 ila 40 dakika arasında sürüyor. Üstelik hepsi ayrı ayrı çekici konulara sahip. Bunların tek bildiği komedi(?), aşk, aşk ve yine aşk.
Türklerin dizi ve film çekmesi yasaklanmalıdır. Sikko hint ve kore dizileri bile bunları geçti.
Yaz mevsiminin gelmesi ve evde olmam sebebiyle tekrardan malesef ki maruz kaldigim, konularin hep ayni oldugu romantik komedimsi berbat dizilerdir.
Benim anlamadigim şey şu ki bu dizilerdeki kadin oyuncular niye bu kadar ağır on kilo makyaj yapiyor. Tum dunyanin izledigi dizilerde kadin oyuncular oldukca sade, nude makyajlar yaparken bu dikkatimi cekti.
son zamanlarda tüm kanalların sanki talimat almışlar gibi yüzde doksanı askeri veya osmanlı temalı olarak hazırladıkları dizilerdir. kalanı da zaten eski usul zengin oğlan fakir kız veya her ikiside zengin ama allahın bir hikmeti ile bir türlü evlenemeyen başlarına türlü türlü badireler gelen çiftlerin aptal aptal olaylarını anlatan diziler.
biri bitiyor biri başlıyor arka arkaya. şu mevsimde akşamları evde vakit geçireyim diyorsan televizyona ya hiç bulaşmayacaksın ya tlc veya spor seviyorsan ntv spor gibi kanalları izleyeceksin. yahu bu karakterler nasıl cenabetler ki her bölümde 12-13 defa böyle tuhaf tuhaf olaylar yaşıyorlar. uçurumlardan düşüyorlar, vuruluyorlar, kanser oluyorlar iyileşiyorlar. ölmüyorlarda lan biz düz yolda yürürken rüzgar sert eser kaldırımdan düşer ölürüz bunların üzerine göktaşı düşmediği kalıyor bir tek hepsi sağ bir şekilde.
Kötü film seyretmek gibi sapık bir zevkim olmadığı halde, merak edip izlemiştim mesela muhteşem Yüzyıl'ı.
şimdi bir yerde gözüme ilişince kafama dank etti, "muhteşem yüzyıl" türk dizi tarihinin en ihtişamlı ve görkemli serileri arasında gösteriliyormuş...
Hani şu, daha başlamadan, nereden öğrendilerse "Sultan Süleyman'ı şehvet düşkünü, haremi de genelev gibi gösteriyorlar" diye binlerce kişinin protesto ettiği diziden bahsediyorum.
o zamanlar bir tahminde bulunmuştum ve yanılmadım; Sekizinci Henry dönemini anlatan "The Tudors" dizisinin bir tür uyarlamasını yapmışlardı.
Tanıtım fotoğraflarından da belliydi, padişahla kadınları Henry ve eşleri gibi sıralanmışlardı... Bol yakın plan... Aferin, televizyonculuğu öğrenmişlerdi. Tudors dizisindeki kadar olmasa bile "miktar-ı kafi" seks...
Ve de "stilize" edilmiş, yalan yanlış kostümler... (Valide Sultan Nebahat Çehre, Kraliçe Margot'yu oynayan Isabelle Adjani gibi giyinmiş.)
Bütçe sınırlı olduğu için de az figüranla (üç beş bostancı, iki zülüflü), birkaç dekorda iş bitirmece... (Cafer Ağa'nın idamı öyle mi çekilirdi be kardeşlik? Üniversitede porno filmi yapan kıza versen daha iyisini çekerdi.)
ee şimdi bu Osmanlı dizisini tarihin en iyi türk dizileri arasında görünce benim asfalyalar attı tabi!
Kötü oyunculuk... Kabak ışık... Üzerinde çalışmaya vakit yok, kanalın yayın müdürü kaseti bekliyor!
Günümüz mankenleri gibi "peltek e" sesiyle konuşan on altıncı yüzyıl cariyeleri... Padişahtan çok mafya tetikçisini andıran bir Halit Ergenç... Büyük bir şirketin kapısında duran güvenlik görevlisini hatırlatan bir de Makbul ibrahim Paşa falan...
Dizi bu yahu, dizi... Adı üstünde, kötü sinema demek! üzgünüm ama ayrıca kötü de diziydi.
hiç kimse farkında değildi belki de ama esinlenilen "Tudors" dizisinde de utanç verici çarpıtmalar vardı.
Fransa kralıyla evlenen Henry'nin kız kardeşi Portekiz kralıyla evlenmiş gibi gösteriliyor, üstelik iskoçya kralıyla evlenen diğer bir kız kardeşle birleştiriliyordu, kadrodan tasarruf.
Bizimkiler de onlar gibi "Avrupa tarihine Amerikan basitliği ve yüzeydeliği aşılama" yolunda gittiklerinden, buna benzer hataları onlar da yapmışlardı.
patates çuvalı gibi bir Hürrem gördük (padişahın huzurunda dans ederken Amerikalı striptizci kızlar gibi tutunup sürtüneceği çubuğu eksikti), bir de cariyeleri "modern bir emprezaryo gibi" eğiten harem ağası Engin Günaydın. (isterseniz koreograf diyelim, aklıma Balanchine ya da Maurice Bejart geldi.)
Tarihi öylesine ayağa düşürmüşlerdi ki, ondan sonra da herifçioğlu geldi, utanmadan ilber Ortaylı'dan "harem dairesini otel gibi kiralayıp kalma" izni istedi falan! Vallahi ben de Hampton Court Sarayı'nda Henry'nin ikinci karısı Anne Boleyn'in yatağında yatmak isterdim ama bilet almadan sokmazlardı, saat beşte de kovalarlardı herhalde...
Bu dizinin Kanuni'yi seks düşkünü, haremi de genelev gibi göstermişti... bu muydu yani Osmanlı?
ille Osmanlı filmi mi yapmak istiyorsunuz? Eh, bizim yeni yönetmenlerimizin akılları tarihe basmadığına göre... Dışarıdan adam getirteceksiniz, kesenin ağzını da açacaksınız.
Verin bütçeyi örneğin bir Jean-Paul Rappenau'ya, bir Bertrand Tavernier'ye, bir Benoit Jacquot'ya, size bomba gibi film yapsın. isterseniz BBC'ye Jane Austen uyarlaması yapan herhangi bir yönetmen getirseniz de olur. Sofia Coppola'yı çağırmayın ama, Amerikalı girmesin işin içine, tarihleri olmadığından tarihten hiç anlamıyorlar.
ya şu boku adam gibi yiyin yada hiç bulaşmayın... ha bir de boku yedikten yıllar sonra da "ulan ne güzel diziydi" de derseniz, millet size "ahmak" der!
Leş. Hele şu savaş dizileri. Duyguları sömüren diziler. Senaryo çekim oyunculuk her şey berbat.
Yerel tv dizileri gibiler.
Her sey aşk baska bir derdi tasasi yok milletin.
kadının, erkeğin yanında bir kız görür görmez triplere girdiği; sonrasında o kızın, erkeğin kız kardeşi çıkması şeklinde silik senaryolara sahip dizilerdir.
pek gerçekçi ve mantıklı gelmeyen dizilerdir. mesela bir örnek vereyim. hatta iki örnek;
kanal d'ye gidiyorsunuz. ülkücü bıyıklı reisimizin tek yumrukla hain bir teröristi yıktığını görüyorsunuz. vay be diyorsunuz kendi kendinize.
atv'ye geçiyorsunuz. yakışıklı bir abimizin 2,3,4 demeden yediği yumruklara rağmen yıkılmamasını ardından karşısına dikilmiş 4 tane çakma erkeğin kaçışını görüyorsunuz. vay be diyorsunuz kendi kendinize.
ama bi saniye ya.
ulan bi yerde adam tek yumrukla yıkılıyor. diğer yerde adam 2,3 yumruk yemesine rağmen yıkılmıyor.
Televizyonda bir sürü dandik dizi yayınlanıyor. Geçenlerde bunlardan birine emeği geçen bir arkadaş, "bunlar televizyon dizisi olduklarından, bizatihi, 'özleri gereği' iyi olamazlar" dedi.
Bunlar bir mevsimde seksen beş kadardırlar, yetmişi "tutmaz" ve kısa sürede kalkar. En "babası" da iki sene sonra hatırlanmaz bile...
Bunları, televizyon eleştirmenleri "işleri bu olduğundan", halk da "akşamları başka işi olmadığından" oturur seyreder.
Ben seyretmem.
Yok, seyretmem deyip de gizlice seyreden ikiyüzlülerden değilim. Gerçekten seyretmem.
Çünkü beğeni düzeyim yüksektir. Ben halk değilim. Hiç kusuruma bakmayınız. Üstelik, her akşam kuş gibi evimde oturamayacağımdan, dizi ne kadar iyi olursa olsun, arada "bölüm kaçırmak" hoş olmayacaktır. Dizi, her akşam evinde oturmak zorunda kalanın eğlencesidir. Aynı zamanda bedavadır. Harcadığınız elektrik parası önemli değildir. Televizyon aygıtının "amortismanı" da ancak iktisatçıları ilgilendirir.
Hiç üzülmeyin, Amerika'da da böyle, Avrupa'da da... Onların dizileri de ara sıra gözüme iliştikçe, Avrupa Birliği'ne giremesek bile, hiç olmazsa batıyla ayni basitlik, seviyesizlik ve dıngıllık düzeyine ulaştık diye teselli buluyorum.
geçmişte bir türk dizisi vardı... Bu dizinin sonu için üç ayrı "versiyon" hazırlanmıştı. Arkadaşlar ciddi ciddi "hangi final daha iyi olurdu" konusunu tartışıp kazananı türk halkına servis edeceklerdi. şimdi geçmiş gün dizinin adını hatırlayamıyorum ama elbette içinizde hatırlayan çıkacaktır.
Elbette bu bana, (sizin de hemen aklınıza gelmiştir belki), Doktor Kimble'ı hatırlattı... Kaçak doktor kaçıyor, Komiser Gerard kovalıyordu hani... Onun da üçlü sonu vardı, birinde doktor gerçekten karısının katili çıkıyor, birinde doktorun masum olduğu anlaşılıyor ve katil yakalanıyor, birinde de katilin Komiser Gerard'ın ta kendisi olduğu görülüyordu!
Uyanık yapımcılar akla gelen her çözümü hazırlamışlar ve çekmişlerdi, her ülke, "kendi seyircisinin meşrebine göre" birini seçip oynatacaktı...
Elbette Türkiye gibi pırıl pırıl, tertemiz, dümdüzgün, yasalara saygılı sosyal bir hukuk devletinde, bir komiserin katil çıkması düşünülebilebilemezdi. Doktorun katil çıkmasına da Tabipler Odası çok bozulacağından, TRT yetkilileri orta yolu seçtiler.
mevzuyu yeterince sulandırdığıma göre mesajımı vereyim; herhangi bir sanat eserinin üç farklı sonu olması, bizatihi onun kötü olduğunun en basit göstergesidir.
Düşünebiliyor musunuz, Suç ve Ceza'nın finallerinden birinde Raskolnikov gerçekten katil çıkıyor, birinde katilin o değil de sarhoş Marmeladov olduğu anlaşılıyor, birinde de Raskolnikov teslim olmuyor fakat Sonya'yla evlenip çoluk çocuğa karışıyor... Karamazov Kardeşler'in finallerinden birinde katil Smerdiyakov, birinde Dimitri, birinde ivan, birinde de Alyoşa!
Madame Bovary bir finalde intihar ediyor, bir finalde kocasıyla barışıyor, bir finalde "dostuna" kaçıyor... Anna Karenina birinde intihar ediyor, birinde kocasına dönüyor, birinde boşanıp Vronski'yle evleniyor!
Olur mu ulan böyle rezillik? Televizyonda oluyor.
Olacaktır da, çünkü herkesin entelektüellik seviye bir olmadığından, siz 1080p filmi indirip, flash belleğinize atıp tv yerleştirip, "ecnebi filmi" izliyor olabilirsiniz ama "yemek üstüne çay demleyip çekirdek çıtlayanların" başka eğlencesi yoktur. Televiyonun çapı halkın çapına uyar. Her ülkede...
Fakat bizde hazin olan, koca bir yazılı basının da televizyonla aynı dalga boyuna gelmesi, bu dandik eğlencelerin gönüllü reklamını yapmasıdır.
Ya arkadaş insanlar zaten gergin ,sinirli kompleksli ne diye bütün dizileri dram ve aptalca aşk konulu yaparsanız be kardeşim .
Yok kırgın çiçekler yok kanatsız kuşlar vay efendim kara para aşk ..
Arkadaş yap bir komedi dizisi insanlar biraz gülsün morali yerine gelsin yada macera dizisi yap insanları sürükle sorunlarını unuttur nerde ..