tek kanallı dönemdeki dizilerde çekirdek aile yapısı önemle korunurken günümüz dizilerine doğru aile yapılarında değişim yaşanmış; tek ebeveynli, boşanmış aile tipleri yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır.
tek başına çocuğunu büyütme mücadelesinde olan anne/baba karakterleri senaristlerce körün değnek bellediği gibi bellenmiş, duygu sömürüsü reytinge, dolaylı yoldan paraya dönüştürülmüştür.
baş karakterler her zaman için mükemmel insanlardır, kanatları olmayan melektirler adeta. içlerinde kötülük yoktur, akıllarından bile geçmez kötü birşey düşünmek, vakurdurlar, parada pulda gözleri yoktur (nasılsa ileriki bölümlerde zengin olacaklardır bir şekilde çünkü), hayatları boyunca yalnız bir insanı severler, onlar üzüldüklerinde, sinirlendiklerinde bile konuşmaz,susarak sadece (!) gözleriyle herşeyi anlatırlar, yalan söylemezler çünkü söyleyemeyecek kadar dürüst ve saftırlar, herşeyin ve herkesin içindeki iyiliği görürler, karşılarındaki insanlar onlara her haltı yapmış olsa dahi affetme büyüklüğünü gösteren insanlardır.
öncelikle film uzunluğundadır. ibnelik olsun diye, bir de tüm televizyon kanallarının türk halkınının %100'ünü gerizekalı olarak kabul ettiğinden, 1 hafta içerisinde tüm diziyi yetiştirebilmek için müddet tanınır. öyle 30 dakikada halkım herşeyi anlar, o diziyi yakalamak için elinden geleni verir, reklamcılar da o 30 dakikalık bölüme yüksek sınıfta bir reklam bütçesi ayırır gibi medeni dünya ilkeleri söz konusu bile olmaz.
dizi çekimleri öyle erkenden para verilip, ilk 13 bölüm çektirilip başlanmaz. mümkün mertebe televizyon kanalı size para vermez, sponsor bulun öyle çekin der, ardından bir de üstüne para ister. kasıp bölüm başı 300 milyar üstü bir dizi satarsanız sevinmenize gerek yoktur, lakin kanal size paranızı çoğu zaman 1 yıl boyunca ödemez ve sizin bir yıllık bütçeniz götünüze haşııırt diye girer.
diziyi türkiye'nin en iyi senaristine yazdırsanız bile, oyuncuların hemen hemen hepsi kendi bildiğini okur. ezberleyebildiği ve göt kadar akıllarıyla "benim karakter bu hatta ben buyum" kadarı ekrana yansır. e doğal olarak siz de zaten doğal hayatta karakterine tahammül edemeyeceğiniz embesili televizyonda da izlemek istemezsiniz ve dizi batar.
yönetmen ayrı bir şekilde evlere şenliktir; alkolden ve esrardan kaldırdığı başını "heyo bu çok sanatsal" diye çıkışlarla süsler; cihangir'deki kafede diğer hayatında televizyon izlemeyen arkadaşlarıyla televizyon dizilerinin nasıl olması gerektiği üzerine o tüm hücreleri ölmüş beynini yorar.
siz yapımcı kanadındaysanız, ve tek bir cümle "ulan napıosun?" dediğinizde melankolik olur sete viski şişesiyle gelir.
herşeyi kusursuz yaparsınız torpillerinizi ve gücünüzü kullanarak, o zaman da kimse sizi izlemez; reytinglerde dev bütçenizle dibi vurursunuz.
yani; Mark Burnett bile gelse Türkiye'ye avucunu yalar. sizler de izleyici olarak nah kaliteli bir şeyler izlersiniz.