doğru, o zamanlar otobüslerde kapısında türbanlı olmayan giremez yazan küçük odacıklar bulunurdu. o küçücük odaya yerine göre on onbeş türbanlı sıkışıp giderdi. duracak düğmesine basmaları yasaktı, biz basıp otobüsü durdurursak ancak inerlerdi.
bu odacıkları da pek kimse bilmezdi. otobüsün arkasında gizli bir yerdeydi.
Hatta o dereceydi ki otobüsün altında yere paralel şekilde dingillere tutunarak yolculuk etmek zorundalardı. Şanslı olanları ise otobüsün en arkasında havasız küçük kolilerde taşınırdı.
ne günlerdi be... şimdiki liseliler bilmez. o zamanlar otobüse evcil hayvanla girmek serbestti ve evcil hayvanlar da o küçük odaya bırakılırdı. sahibi inerken de o küçük leş gibi odadan korkmuş hayvancağızını alır giderdi. vay be...
bu tür söylemler "bırakın bu milletim başı kıçı ile uğraşmayı !f?=)(!!+ı%dumun dangalakları" diye isyanlara neden olmaktadır.
hoş, bu türban saçmalığını yapanlar da genelde erkekler olup asıl türban onların testislerindedir.
durakta sadece turbanlilar beklersen otobusun durup almadigi donemlerdi. sukurler olsun geride kaldi o gunler. artik okula bile turbanli gidip turbansiz gavurlarla ayni egitimi alabiliyor turbanli bacilarimiz.
Tepeden topuzlu türbanlılara cemaatci abiler, sıkmabaş modellere de refah partili abiler yer verirdi. cahil olan sıradan insan ise bu ayrımı Bilmez her türbanliya hatta, (tövbe bismillah) başı açık olana bile yer verirdi. O yıllardan akılda kalan nüans ise, balık istifi dolu otobüste, turbanli bacının yanı boşsa oraya ancak bir başka bayan oturabilirdi. Yanlışlıkla erkek oturursa, tüm otobüs halkının sövgülerine mazhar olurdu.
hiçbir türbanlının oturma hakkı yoktu. oturmaya çalışanlar yaka paça gözaltına alınırdı. bazı bacılarımız binmeden önce başını açıp inince tekrar kapatırlardı. büyük lider recep tayyip king "bir hayalim var" diyerek düzeltmiştir bu durumu.