eğer türbanın amacı güzelliği örtmek olduğu için peruk takılmıyorsa neden türbanlılar en güzel işlemeli, en renkli ve en pahalı görünen türbanları kullanıyorlar merak konusudur.
alt tarafa giyilen vücuda oturup çekici görünen kıyafeti saymıyorum.
yok amaç sadece saçın gözükmemesiyse o zaman zaten kafana tencere geçirsen de farketmez.
"dini kafalarına göre yorumlayan" tanımlamasını da çok komik buldum. dini yorumlamak kimin elinde? bunun için insanların uydurdukları dışında bir kural mı var ki sadece din bilimciler, hacılar hocalar yorumluyabiliyor. tek gerçek kuran'dır. herkes anlayabilir, herkes yorumlayabilir.
beyin yerine beyinciğini kullanan yazar saçmalaması. özgürlükten ne anladıklarını gerçekten merak ediyorum. bu tarz başlıkları okurken sıkça aklıma dostoyevski'nin ''ölü evinden anıları'' gelir. mahkumların hastalıklı fikirleri içselleştirip bunların yılmaz savunucuları haline dönüştüğüne şahitlik ederiz dostoyevski'nin kaleminde. çoğu mahkum haksız ve gereksiz yere orada olmasından daha ziyade bu çarpık, hastalıklı fikirler ve onların yarattığı hastalıklı ilişkiler ile mahkumiyet hayatlarını sürdürmektedir. neredeyse hiç kimse bu çarpıklıkların farkına varabilecek bilinç ve derinlikte değildir ve işin garip tarafı tüm bu zahiri ve lokal gerçeklik hayatlarının yegane rehberi haline dönüşmektedir. çarpık sistem, çarpıklığını benimseyip onu kendi argümanlarından daha şiddetle savunan müritler yaratmakta, belkide sistemin var edicileri bunu şaşkınlık ve memnuniyetle izlemekte. türkiye sınırları içerisinde yaratılmış gerçeklik algısı, dünyayla ilişkisi olmayan, zahiri, dogmatik bir gerçeklik algısı durumunda. işin enteresan tarafı sistem eli ile şekillendirilmiş ideal insan tiplemesi, ''ölü evindeki anılar''ın mahkumlarından pek farklı değil. bu insan modelinin paralize olmuş aklının ürünü olan fikirleri, önerileri saçmalık mertebesine ulaşmaktadır. basit bir özgürlük problemini grift bir sorunun parçası haline getirmek yine bu düşünce sahiplerinin eseri olarak ortaya çıkmaktadır. yarı kapalı cezaevi konumundaki türkiye'nin dönüşüm sancılarını bize has şekilde yaşamaktayız. işin güzel tarafı eskisinden çok daha fazla fikir kendi medyasını yaratıp halkın dimağında yer bulmakta ve insanlar bir nebze de olsa bu saçmalıkların farkına varabilmekte. bu başlığı açanın 16 yaşında lise talebesi olduğu gerçeği bile aklının paralize olduğu gerçeğini değiştirmemekte.
olmayan gerçek. bir kadının kafasına ne taktığı değil önemli olan.
bir kadının kendi arzusu haricinde çocukluğundan başlayarak sistemli bir şekilde sosyal hayatta geri durması gerektiği, ikinci sınıf olduğu fikrinin dayatılmasına yenilmesi önemli. bunu bir kere yaşadıktan sonra kafasına lcd de takabilir sonuç değişmez.
Türbanın amacı kadının saçını haram olan diğer erkeklere göstermemesidir.Peruk ise yine bu işlevi görmektedir.Saç kadına güzellik verir,perukta öyle diyen arkadaş,kadına türbanda güzellik verir.
sorun başı ne ile kapatacağınızda değil o başı bir şekilde kapattırmak isteyişinizdedir.
illa bir gerçekten söz edilecekse; ataerkil toplumun dinden bel alarak kadın üzerinde kurduğu baskı, bu baskı üzerinden gelişen şekilcilik ve bu yöntemle aidiyet duyguları hiçe sayılmış kadınlarımızdır asıl gerçek.
(bkz: yazarlar fetva verirse)*
gercek degıl sadece kendını beyaz turk zanneden ahmakların allah ın kurallarına alternatıf kosma gafletınde bulunmasıdır.
ilkokul'da ki din dersimize giren öğretmen bu şekilde derslere geliyordu. madem dert başı kapatmak, peruk takın kapansın efenim. türban tartışmasıda sonlanmış olur.
edit: derdim ne fetva ne de sorunlara çözüm bulmak. sadece din ile ilgili fakülte bitiren birinin yaptığı davranış. yüz güzelliğini örteceksek neden güzel yaratmış allah? ne saçma bir düşüncedir bu. kıçınızdan dini yargılar üretmeyin.