ahahah hayatımda çok cahil gördüm. ama bunun gibileri en tehlikeli olan türdür. bilgili olduğunu zanneden ama aslında zır cahil olan tür. cevap vermeye değmez, boşverin.
türbanın bir pagan adeti olduğu doğrudur, ama tarih boyunca her toplum farklı farklı kültürler edindiği gibi şimdiki tarzda saç kapatan sadece sami kökenli halklar olmuştur.
Bakın konu ile alaklı bu yazı sanırım biraz durumu açıklar, yani Türban(cilbab) emir olarak yer almakta ve bu hususta din alimleri bilgiler vermektedir.
islâm dini birtakım emir ve prensipler getirdi. Bunlardan birisi de kadının cilbab ile örtünmesini emreder.
"Ey Peygamber, hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin hanımlarına söyle! Baş ve boyunlarını örtmek için cilbablarını (dış örtü) üzerlerine alsınlar."(Ahzab, 33/59)
Cilbab'ın mâhiyeti hakkında birkaç görüş vardır:
1. Cilbab, bütün vücudu örten uzun gömlek veya entaridir.
2.Entari üzerine giyilen geniş elbisedir.
3. Başı, boynu ve çevresini örten atkıdır.
4. Üst tarafı göbeğe kadar örten ve ridâ denilen örtüdür.
Sibeveyhrnin üstadı olan Halil; "Bu mânâlardan hangisi kasdedilirse caizdir." diyor(el-Sîracel-Münir, III/271).
Müslüman kadın, el ve yüzü müstesna bütün vücudunu örtmek mecburiyetindedir. Bir kimse buna inanır fakat uygulamazsa günahkâr olur. Amma inkâr ederse dinden çıkar, mürted olur. islâm'ın kabul etmediği tevillere başvurup halkın inancını bozmak sapıklıktır.
Tesettürün dinen makbul olabilmesi için birkaç şartı vardır, onlara ri'âyet etmek gerekir:
1. Elbisenin vücudu gösterecek tarzda ince,
2. Nazar-ı dikkati çekecek kadar süslü ve renkli,
3. Vücudun hatlarını gösterecek şekilde dar olmaması gerekir.
Bir memlekette manto giymek âdet ise, dar olmamak şartıyla onu giymekte beis yoktur. Çünkü islâm dini, ne erkek ne kadın için belli bir kıyafet getirmemiştir. illa şu veya bu kıyafet lazımdır diyerek bir kalıba sokmak doğru değildir.
Bu hususta Kur’an-ı Kerim'de iki ayet mevcuttur. Bu ayetlerde Cenab-ı Hak gayet açık bir şekilde mealen şöyle buyurmaktadır:
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar.”(1)
“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını da korusunlar, zinetlerini açmasınlar, bunlardan görünen kısmı müstesnadır. Başörtülerini de yakalarının üzerini kapatacak şekilde iyice örtsünler.”(2)
Ayetlerde mü’min kadınların nasıl örtünecekleri, hangi yerlerini açabilecekleri açıkça belirtilmiyor. Fakat şu mealdeki hadis-i şerif ayetleri tefsir ediyor. Peygamberimiz (a.s.m.) baldızı Hz. Esma’ya hitaben,
“Ey Esma! Bir kadın âdet görmeye başlayınca el ve yüzünden başka yerini yabancılara göstermesi caiz değildir.”(3)
Demek ki, büluğ çağına gelmiş olan Müslüman bir hanımın başını kapatması hem Allah’ın hem de Peygamberin emridir. Yani yüz kısmı açık kalacak şekilde başın kalan kısmını, boyun ve göğüsleri örtmek farz-ı ayndır. Açmak ise, bir farzın terki sayıldığından haramdır. Allah ve Resulünün emrini dinlemediği için günahkâr olmakta büyük bir mes’uliyet altına girer. Günahkâr olan kimse, bu günahından kurtulmak için tövbe istiğfar eder, Allah’tan affını diler.
Bu vesile ile konuyu bir daha özetlemekte fayda görüyoruz:
Nur sûresindeki âyetlerde kadınların avret (örtmeleri gereken) yerleri açıklanmış, hadisler de bu açıklamayı tamamlamıştır. Örtme, kapatma emri ve yabancıya (nâmahreme) gösterme yasağının, kadın başını ve saçını da içine alıp almadığı bütün devirlerde konuşulmuş, sorulmuş ve başın ve saçın avret olduğu, kapatılması gerektiğinde ittifak edilmiştir (icmâ meydana gelmiştir).
Bizim tesbitimize göre sahâbeden günümüze kadar her asırda yapılan ve kısmen yazılan tefsirlerde hür, Müslüman kadınların el, yüz ve ayakları hariç, bütün vücutlarının avret olduğu, örtülmesi gerektiği konusunda sözbirliği ve görüş beraberliği vardır. Baş dahil avret yerlerinin örtülmesinin farz, açılmasının haram olması hükmü, açıklayıcı hadisler yanında bilhassa Nur sûresindeki âyete ve bu âyetin şu üslûp özelliğine dayandırılmıştır:
a) Erkeklerin gözlerini haramdan korumaları, iffetlerine sahip olmaları istenmiş; ancak bu davranışın onları ruhen temiz kılacağı bildirilmiştir.
b) Kadınların da gözlerini haramdan (cinsi arzuyu uyandıracak yerlere bakmaktan) sakınmaları, iffetlerini korumaları emredilmiş; hemen bunun arkasından zaruri olarak açıkta kalan yerler (eller, ayaklar ve yüz) müstesna bütün vücutlarını kapatmaları, güzel ve çekici yerlerini nâmahreme göstermemeleri istenmiştir.
c) Başörtülerini (hımâr-humur) boyun ve göğüslerini örtecek şekilde bağlamaları açıkça ve özellikle emredilmiştir.
d) Örtülecek ve açılacak yerler yanında kimlere karşı ne kadar açılabilecekleri de hükme bağlanmıştır.
e) ilgili ayetlerin sonunda "Ey iman edenler! Hep birden Allah'a tövbe ediniz ki kurtulasınız" buyurulmuş, örtünmenin bir tavsiye değil, bağlayıcı emir olduğu hükmüne bir işaret göndermesi de bununla yapılmış, daha önceki ve bundan sonraki itaatsizlikler için tövbe edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Bu emir gelince Müslüman kadınlar derhal itaat etmişler, gerektiği gibi kapanmışlar, uygulama Hz. Peygamber (s.a.) tarafından titizlikle takip edilmiş ve asırlar boyunca da bu şekilde devam etmiştir.
Bütün bu açıklama, karîne, delil ve işaretler konumuz olan, sınırları belirlenmiş örtünme emrinin -tavsiye değil- bağlayıcı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
"Bazı ilahiyatçılarlar, 'Kur'an'da başörtüsü hükmü yoktur' veya 'Devir değişti, islam hukuku artık uygulanmaz' diyorlar. Dayandıkları bir nas var mı?"
Bu konuda yıllardır yazıyoruz; ama hâlâ konuşulduğunu, tartışıldığını, sorulduğunu görünce yazmaya devam etme ihtiyacı ortaya çıkıyor.
"islâm'da başörtüsü vardır" diyecek yerde "Kur'ân'da vardır" dememizin sebebi, "Kur'ân'da olmayan islâm'da da yoktur" diyenlere itiraz payı/fırsatı bırakmamaktır.
Doğrusu ise "Kur'ân'da, Sünnet'te, ictihadda ve ictihadların birleşmesi ile meydana gelen icmâda var olanın islâm'da da varolduğu" hükmü ve kaidesidir.
Cehaletten cesaret alanlarla bilgisini "nefsânî arzularına, menfaatine, taassubuna, peşin hükmüne" kurban edenler, Müslüman halkımızın kafasını karıştırıyorlar.
Ortaya attıkları yeni iddia -daha doğrusu yeniden ısıtıp sofraya getirdikleri temcit pilavı- "başörtüsünün Kur'ân'da bulunmadığı, başın ve saçın açılmasında dinî bir sakınca olmadığı" hükmüdür.
Halbuki biraz Arapça bilenler, Nur sûresinin ilgili ayetinde (24/31) geçen "hımâr" (çoğulu humur) kelimesinin "başörtüsü ve baş dahil vücudun üst kısmını kapatan örtü" mânasına geldiğini bilirler.
Bu âyet gelmeden önce başlarındaki örtünün öndeki iki ucunu omuzlarından arkaya atan, boyunlarını ve gerdanlarını açıkta bırakan kadınlara "böyle yapmayın, bu iki ucu göğsünüzün (elbisenizin yakasının, gerdanınızın) üzerinden bağlayın" emrinin verildiğini de bilirler.
Hadis okuyanlar, bu âyet gelince mescitte bulunan Ensar kadınlarının -ilâhî emri geciktirmeden yerine getirmek üzere- etekliklerini yırtarak başlarını, boyun ve gerdanlarını bununla bağladıklarını; keza Hz. Peygamber'in (s.a.) "Allah Teâlâ ergin kadının namazını başörtüsüz kabul etmez" (ibn Mâce, Tahâre, 132; Tirmizî, Salât, 160; Ahmed b. Hanbel, IV, 151, 218, 259). buyurduğunu da bilirler.
Bunları bilmeyenlerin fetva verme hakları yoktur. Bilip de bilmezden gelenlerin, güneşi nefsânî balçıklarıyla sıvamaya kalkışanların ise hesap günü gelip çatmadan akıllarını başlarına almaları gerekir.
Köşe yazarı bazı ehliyetsiz müftüler (bunların içinde bir bayan da var) ısrarla Kur'an'da başörtüsünün olmadığını, bunu geleneğe bağlı olarak yorumcuların uydurduklarını ve Kur'an'a mal ettiklerini, Kur'an'da (dolayısıyla islam'da) bulunmayan, farz olmayan başörtüsünü kullanmakta ısrar edenlerin bunu siyaset gereği yaptıklarını? iddia ediyor ve bu iddialarını meydan okuyan bir üslup içinde tekrar edip duruyorlar. Halbuki çok değil, birkaç ay önce bu konuyu bir daha yazmıştım; işte size o yazıdan bir parça:
"Hayli zaman önce bir ilahiyatçı ile islam'da başörtüsünün hükmü konusunu yazışarak tartışmıştık. Bu tartışmayı olduğu gibi "islam'da kadın ve Aile" isimli (Ensar Yayınları'ndan) kitabıma aldım. Geniş bilgi almak isteyenlere tavsiye ederim. Burada, sayın Ö. ince'nin yazısı sebebiyle, Kur'an'da başörtüsü'ne ait kısa bir özet yapacağım:
"Kur'an-ı Kerim'de başörtüsü 24 sıra numaralı Nur suresinin 31. âyetinde geçmektedir. "Kadınlar, başörtülerini, göğüslerinin üzerinden bağlasınlar; yani başörtüleriyle göğüslerini de örtsünler" mealindeki bu âyette geçen "humur" kelimesi, başörtüsü manasına gelen "hımâr" kelimesinin çoğuludur. "Kur'an'da geçen hımar kelimesi yalnızca örtü manasına gelir, başörtüsü manasına gelmez" diyenler kesinlikle yanılıyorlar. Çünkü bu kelimenin kökünde "örtme, karışma, yaklaşma" gibi manalar varsa da, kökten alınmış farklı kelimelerin (şekillerin) farklı manaları vardır. Mesela aynı kökten gelen "hamr", şarap, "hamîr", hamur mayası, "humâr" akşamdan kalma hali manalarına gelir. Tartışma konumuz olan "hımâr" da başörtüsü ve vücudun bütününü örten örtü manalarında kullanılmıştır. Bu mananın delillerine gelince:
Hz. Peygamber zamanından bu güne kadar "hımâr"a bu mana verilmiş ve uygulama da bu manaya göre olmuştur.
2. ibn Manzûr, Fîrûzâbâdî gibi kaynak luğatçıların eserlerinde kelimeye "başörtüsü" manası verilmiştir.
3. Taberî, Zemahşerî gibi kaynak tefsirlerin tamamında hımâr kelimesinin manasının başörtüsü olduğu kaydedilmiştir.
4. M. Esed'in ingilizce ve M. Hamidullah'ın Fransızca çevirilerinde de kelimeye verilen mana "başörtüsü"dür.
Hasılı Kur'an'da başörtüsünün bulunduğuna dair deliller güçlü ve çok, bulunmadığına dair delil ise yoktur."
Bu vesile ile mahut bayanın programında arkadaşım M. Saim Yeprem'in beğendiğim bir cevabını da nakletmek isterim. Bayan yine "Kur'an'da başı örtmek yok, gerdanı örtmek var" demiş. Saim Bey de "Kur'an'da başörtüsü var, evet 'saçınızı örtün' denmiyor, ama 'başörtünüzle gerdanınızı kapatın" deniyor, mesela "Etekliklerinizle diz kapağınızdan aşağısını örtün" denseydi, aşağı çekerek aşağıyı örtün, üst tarafını açın manası verilir miydi?" demiş.
Ben dinleyemedim, dinleyenler naklettiler, pek beğendim, ağzına sağlık.
Öncelikle dinler tarihi okursan hiçbir dinin kadını açık tasarlamadığını görebilirsin. paganlarda bile tesettür vardı. seküler çağın kadını açmıştır başını. çünkü sekülerizm kadını erkeğe sunulan bir meta olarak dizayn etmiş bunu da modernizm tezgahında çok güzel pazarlamıştır. bir deterjan reklamında da kadın vücudu kullanılır bir şampuan reklamında da kadın kullanılır bir diş macunu reklamında da kadın bedeni kullanılır. onlar için tarifsiz ucuz bir paketleme sistemi olmuştur bu. islam inancındaki türbana gelirsek öncelikle bu dine inancın varsa kanıtlayabilirim. emir nur suresi 31inci ayette sabittir. soru şu ki tesettür bir namus örtüsü olduğu için farz kılınmamıştır. nitekim örtünün altında da namussuzluk yapılabilir. örtü bir fıtrat meselesidir. kadın ruhu bunu gerektirir. elbette şu içinde bulunduğumuz zaman diliminde kadın kendi fıtratından da uzaklaştırılmıştır.