rivayet odur ki bu bir sümbülzade şiiri. 18. yy da doğup yaşamış bu zat-ı şahane maraş doğumlu ve asıl adı mehmet. sümbülzadeler olarak anılan ailesinden mütevellit bu yafta ile anılmış abilerim, ablalarım. sıkı durun dedesi de müftü bu muhteremin. velhasılı namını duyuran tarzın adı rücu. rücunun anlamı; geri dönüş. ya da çarketme. ya da geniş tabiriyle beyit olarak yazılan şiirin ilk mısrasında yazılanların, ikinci mısrayı okuyunca hiç de öyle olmadığını farkettirip yüzde gülümse bıraktırma. yerine göre kendinden utandırma. bir nevi ters köşeye yatırma. neyse efendim rivayet devam eder ki; bu nam dönemin padişahı 3. selim'in kulağına gider ve sümbülzade'yi sarayına davet eder. aslında davet ediş biraz da öfkesini bildirmeye yöneliktir. zira şiirilerinde selim'i de anmamazlık etmemiştir. dalkavuklar ''haşmetlum bu deyyus size aleni küfreder şiirlerinde'' diyedursun padişah biraz daha sanatkar bakar olaya ve ''lan bana öyle beyitler düz ki ilkini okuyunca kelleni vurmak, ikincisini vurunca zekanı takdir etmek istiyeyim'' ve işte yıllardır yanlış anlamalara mahal vermiş şu şiir kaleme alınır:
Azm-ü hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
Kese ile sabunu, rahat etsin cism-ü can...
Lal-ı şarab içirem ve ıslatıp geçirem,
Parmağına yüzüğü,hatem-i zer drahşan...
Eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?
Lale ile sümbülü kahkülüne nevcivan...
Diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
Bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan...