yıllar önceydi, üniversite öğrencisiydim hava çok sıcaktı.
ne dolmuş param vardı ve de su alacaka param..susuzluktan dilim dışarı çıkmış bir halde , belki de yüzlerce yıl önce yapılmış olan çeşmeye doğru serap göre göre ilerliyordum..
parasızlığa da kahrediyordum bir yandan. daha ödenmesi gereken kira ve faturalar da bu fantezinin uç noktaları oluyordu. böyle bir çaresizlik ve susuzluk içinde çeşmeye yaklaştıkça gür bir şekilde akan suyun sesini duymak bile beni hızlandırıyor, bir an evvel kana kana içmem gereken o suya doğru aşkla şevkle yürüyordum.
nihayet vardım çeşmeye, bakır tası doldururken çeşmenin tam üstünde, mermere oyma işlenen ve gözüme ilişen bir ayet her şey alıp götürdü:
''dileseydi suyu tuzlu yapardı, şükretmeniz gerekmez mi''
suyu da unuttum susuzluğu da.. br yudum bile su içmeden kalkıp gittim. vallah.
yeni doğmuş bir bebeği kucağa almak... her şeyden tüm kötülüklerden habersiz,o masum çehresi ve pırıldayan gözleri ile size bakıp anlamsızca gülmesi. eğer merhameti ve insanlığını yitirmemişse biri; o an tebessüm edip mutlu olmasın, imkanı yoktur mutlu olmamasın.
eski sevgiliden gelen bir mesajdır. aslında mutlu olunacak bir şey değildir. umutsuzca gönderilen bir hediyenin beğenildiği ifade edilir sadece. 90 saniyelik bir mutluluk ve sonra her şey kaldığı yerden devam eder. bombok vaziyette sözlük açılır akıl dağılsın diye ancak dağılmaz. çünkü bu başlık görülür buluttan nem kapılır.