- daha kötüsü yoktur! fakat bundan sonra yavaş ya da hızlı ama illaki bir yükseliş olacaktır. yeter ki hayata tutunma isteğini kaybetmesin insan...
bunun için öncelikle bulunulan ortamı değiştirmek gerek; deniz kıyısına inmek ve sahilde çıplak ayakla yürümek ya da dağlara çıkıp otun-çimenin üzerine uzanmak.
muzip bir karınca baldırınızı gıdıklar, ellerinizi yana açarken üzerine bastığınız bir arı elinizi sokar, bir çakırdikeni çorabınıza yapışmıştır ve ayağınızı çizer; "lanet olsun!" dersiniz...
- ne oldu? birden bire değer mi kazandı o terketmeyi düşündüğünüz canınız?
her şeye rağmen canın korunmaya, yaşamın güzel ve sürdürülmeye değer bir şey olduğuna kanaat getirirsiniz. herkes terk etse de doğanın sizi terk etmeyeceğini, bağrına basacağını bilmek öylesine güzel ve motive edicidir ki böylesi anlarda.
her günümüz güzel, yaşanası sürprizlerle dolu değil elbet! "günü anormalleştiren bu tip acılar, sıkıntı ve dertler olmasa, normal anlar bu kadar değerli olabilir miydi" dersiniz kendi kendinize. ardından yere çömelir, kalan tüm gücünüzü bacaklarınıza verir ve var gücünüzle yukarı fırlatırsınız kendinizi!
20li yaşlarındadır. Muhtemelen henüz 25i görmedi.
Hayat çok zalim. Ömrü hayatında gün yüzü görmedi. Öyle mazlum, öyle mahzun. Annesi de eppekle yoğurt almayı unutursa gerçekten çok onur kırıcı oluyor.
Şu an tam olarak bu haldeyim.kendimi yatıştırmaya çalışıyorum ama kendimi kandırıyorum galiba. Sevdiğim adamı düşündüğüm muddetce bu ruh halinden kurtulamayacam. hem zevk alıyorum hem acı çekiyorum,mutlu olmalıyım ,üzülmemeliyim.