allah kuranda, şirk koşmak yani o'na ortak koşmak dışında bilmeden veya gaflet anında bilerek işlenen tüm günahlar için kullarının samimi tevbelerini, kabul edeceğini haber verir. önemli olan nasılsa affedilirim gibi lakayıt bir tavra girmemektir. zaten bu samimi bir davranış olmaz.
kisiden kisiye gore degisir. niyete baglidir. allah nasilsa affeder deyip surekli gunah islemekle, farkinda olmadan islenen gunahlarin sonradan pismanlik uyandirmasi ayni degildir.
gunah insan icin vardir, tevbe de gunah sebebiyle vardir. allah samimi edilen tevbeleri kabul eder.
şeytanı, günah keçiliği vazifesi noktasında makul bir materyal olarak görmenin ona yıkılacak hatalara gerekçe sayılan, şeytana uydumculuğa karşı geliştirilen eleştirel yaklaşımın en ideal örneği orospu-harabe bağıntısıdır. hatalar yapılır ve hatayı yapmakla, pişman olma arasındaki bağları koparmaya yarayan şeytan faktörü bütün samimiyet toplayıcı hasletleri bir araya getirir, nihayetinde ihale şeytana kalır. oysa şeytan, eğer cehennemde olsam bile seni görebileceksem dert değil, diyebildiği yaratıcısına karşı bu kadar namert değildir. haa acziyet ve abdiyet kavramlarının sunduğu hata yapabilme kabiliyetinin normatif sıkboğazlığı devreye girerse bana bok yemek düşer.
kendine yöntem bulmuş gayriagnostik not: yalama olmuş tövbe, ıslak havlunun kurutma fonksiyonuyla aynı kapasitededir.