--spoiler--
Şarkılar bilirim çığ tutmuş
Resimler, heykeller, destanlar
Usta ellerin yapısı
Kolsuz,yarı çıplak Venüs
Trans-nonain sokağı
Garcia Lorca'nın mezarı,
Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin
Kar altındadır. *
--spoiler--
Ahmed Arif'in ifade ettiği şekliyle, 2015 yılının aralık ayında kar altında olan şehirdir Tuşba.
Sıcak duvarlar ardına sinerek baharı beklediğimiz yıllardan biri olarak not düşülsün yitikler tarihine...
Meher Kapının ve dahi Yeşilalıç Anıtının da kar altında olduğu yazılsın.
Sarnıçların kimsesizlikten buz tuttuğu ve beyaz donlu bir grup Pegasusun yaşlı burçlarını delerek kaleye sızdığı,
Hoşap Kalesinin 300 kantar ağırlığındaki çift kanatlı som demir kapısının gece boyunca fırtınada kükreyip durduğu,
ve kaya nişinde saklanan perinin, bu soğuk cuma gününde zuhur edeceği meçhul saat için taşlardan pelerin ördüğü de eklensin o tarihe...
Ayazdan mı yoksa periyi sırtlanan yağız atın öldürücü bakışlarından mı can verdikleri bilinmeyen çocukların son hazırlıkları tamamladığı ve yeni kurtarıcılar devşirmek için en renkli elbiseleriyle varoşlara ve bilumum izbe coğrafyalara dağılarak masum yürekleri kurtarma harekâtına başlayacaklarını fısıldıyor Kral işpuini'nin kurmayları...
Müneccimlerin 800 yıl sonra gelecek isa Peygamberi müjdelemesinden bu yana, 3000 yıllık bitimsiz bir umutla sevgilisi Ara'nın tekrar dirileceği günü bekleyen Kraliçe Semiramis, kan kızılı ellerini soğuktan donan Muradiye Şelalesinin sularında yıkayamadığı için kahrından eriyerek rüzgarla birlikte Süphan Dağının eteklerine doğru savrulduğu için değil, tipiden dolayı yolların kapandığını söylese de ajanslar, Tanrı Haldi olan bitenden haberdar ve mağrur bir suskunluk içinde izlemektedir karayolları ekiplerinin hebadan ibaret uğraşlarını...
'ince Beyaz' dedikleri bir hastalık elinden muzdarip badem ağaçlarına şifa bulamayan ziraatçiler, baharla birlikte tekrar dirilen dalların hikmeti üzerine kafa yora dursunlar, kendinden emin tebessümü ile dallardan kar bademi toplayan ve hüzünlü bir ilahiyi mırıldanarak umudu nasihat eden Tamara'nın soğuk gecelerde yüzünde beliren endişeyi, göldeki kayıp cesetlere yoruyor kefaller ve karınlarında taşıdıkları yumurtalar üzerine yeminler ederek takılıyor balıkçı ağlarına...
Kiliseye sonradan eklenen şapele hep üvey evlat gözüyle bakan, soranlara soğuğu bahane ettiği bükük dudağıyla eserinin çevresinde dört dönen Mimar Manuel, rölyeflerden damıttığı kıssaları Artos Dağına karşı büyük bir tazimle okuduğu rutin ayinini, kabartmaları kaplayan kardan dolayı gerçekleştiremeyip de adanın bir köşesinde Yüzbaşı Dr. Operatör Cavit Bey ile dertleşen Yaşar Kemal'e doğru tozlaşmış yüreğinden üfürdüğü kızıl kumları armağan ettiğinde, kadrajlarda beliren efsunlu gün batımı atmosferinin insanları nasıl da hayrete düşüreceğinden habersizdir.
Erek Dağı kalıntılarında beliren çift hale yöre halkı tarafından tipiye yorulsa da, ışığı kehkeşana varan ışık huzmesinin kurd ile kuzunun muhabbetinden doğduğunu bilen Siyabend, dipsiz uçurumun zaman boşluğundan haykırarak insanlara anlatmaya çalışsa da, uluyan kurdun ve öten baykuşun sesindeki hikmeti kimseler kimseler anlamaz da, bir tek xece anlar, bir tek xece kanar da, akşamüstlerinde bir ölüm sessizliği halinde beliren sükûnetin talihsizliğini sevdalısına bir türlü, bir türlü söyleyemez.
---------------------------------
Evet,
Kar altındadır hakikatimiz...
Şairleri ve yitikleri kanatır...
---------------------------------
Hüsrev Paşa Külliyesinin batı kapısını okşayan akşam güneşinde zuhur eder Mimar Selman…
‘‘Ben buradayım!
Şu kesme taşta, şu minberde…
Şu son cemaat yerinde, münzevi medrese rahlesinde, şefkatle sarıp sarmalayan kubbede…
Şu ıssız kederin her bir zerresinde…
Ben buradayım!
Güneşin son takatiyle kamaştırdığı yansıma benim hakikatimdir, benim avazım…
Yine mi görmezler ey benim yanık bağrım, azabım…
Serdarı nasname elemidir benim yolum!!!’’
Köse Hüsrev, akçe kokulu tüysüz çehresini sıvazlar…
Kâtipler hıyanet halindedir…
Kelimeler rakkas…
Selman yanar, Selman kanar Horhor’a karşı…
Elem i harından, su dile gelerek kaynar da, Süleyman Han mabedinin güney yamacını döven tipideki silüet dışında, kimseler, kimseler anlayamaz…
Anlayamaz da kapılarını ve pencerelerini kapatıp dururlar esrara karşı…
--spoiler--
Kirvem,
Hallarımı aynı böyle yaz…
Rivayet sanılır belki,
Gül memeler değil,
Domdom kurşunu
Paramparça, Ağzımdaki…**