cocuklugumdan beri yaptigim eylem... her ne kadar eglenceli de olsa kotu bir aliskanliktir, kitap heycanliysa tuvaleti 1 saate kadar isgal edebilirim...
heyecanlı bir romansa pekala müthiş eğlenceli olabilecek hadisedir. ne alakası var canım din ile müslümanalıkla, yabancı hayranlığıyla. okunuyor işte hem de çok güzel oluyor. sessiz, sedasız.
hiç denemediğim, düşününce hiç te hoş olmayacağını anladığım eylem.
"joseph o gün hiç olmadıııııığğğııııı kadar gergiiiiiğğğnnnddiiihhhh oohhh. silahının kabzasssııığğhhhhınııı nıhhh sıkıca kavradı ve jiiiğğğhhhhmmmm'in ooohhh üzerine dddoooğğğğhhhrulttttuuuuuhhhhğhh....oohhh"
hani bir insan ömrünün anatomisi çıkartıldığı vakit, ömrünün kaçta kaçını neye harcadığı ortalama olarak hesap edilir ya... işte birgün böylesi bir yazıya denk geldim. yazıya göre, seksen yıllık bir ömrün 23 yılı uykuda, 1 yılı tuvalette,7 yılı yolda, 2 yılı banyoda,6 yılı yemek sofrasında... geçiyormuş. tabi bunların hepsi bir tahmin. ömür boyu mahkum olduğumuz rutinlerin hayatımızda kapladığı oran daha fazla da olabilir daha az da olabilir.
misal, seksen yıllık bir ömrün yirmi üç yılı uykuda geçiyor denmiş ya, bu hesaplama, günlük yedi saatlik bir uyku varsayımıyla yapılmış. ama kendi hayatıma baktığım vakit, çoğu zaman yedi saatten daha fazla uyuduğumu rahatlıkla söyleyebilirdim. bu halimle ömrümün daha büyük bir kısmını uykuya ayırmış bulunuyordum. *
işte yazıyı okuduktan sonra, düşündüm şöyle, ömrümün büyük bir kısmı uyku ile ve bu gibi bedensel ihtiyaçları tatmin etmeye çalışmakla geçiyor. yapılan tahmini hesaplamaya göre, seksen yıl yaşayan bir insanın, sadece ama sadece kendisine ayırdığı vakit, ufak rutinler de çıkartıldığı vakit, beş yıldan daha az oluyor. * kasvetli bir huzursuzluk ve isyanın vücudumu kapladığını hissettim. inanmak istemedim.
- ''yazı işte canım. hepi topu bi yazı. olsa olsa, bir fantezi.'' şeklinde düşünmek
için zorladım kendimi.
lakin içten içe bir ses, bunun pek de öyle olmadığını söylüyordu. birşeyleri biraz daha sıkıştırmam, dolayısı ile başka şeylere de daha fazla alan bırakmam gerekiyordu. elimde, hayatıma tatbik edebileceğim sıkıştırma programları da yoktu. kendimce ufak rötuşlarda bulunma gayreti içinde oldum.
işte, tuvalette kitap okuma aktivitesi de böylesi bir rötuşun eseri. çoğunlukla kitap ve dergi; bazen de gazete... hiçbir sakıncasını görmedim. beş dakikayı aşacağını bildiğim bütün tuvalet seanslarına, kemerimin altına sıkıştırdığım * bir mecmua ile girmeyi huy edindim.