tutunamayanlar

entry781 galeri20 video2 ses1
    76.
  1. ...

    nasıl yaşadım on yıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? ben ne yaptım. kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım... *
    7 ...
  2. 77.
  3. hatırladığıma göre kitabın bir yerinde göçebe hayvan türüydü bu tutunamayan canlısı. arkadaşlarında kalır, kovuluncaya kadar da gitmezdi. kendini beslemekten acizdi, yemek yemeyi falan unuturdu. arkadaşlarının eve getirdiğiyle yaşamını devam ettirirdi. bunları okurken aa bu benim lan demiştim kendi kendime.
    1 ...
  4. 78.
  5. 79.
  6. ne bi yere düşmüş ne de havada asılı kalmıs. hayatın kendisine katlanamayanlar.
    1 ...
  7. 80.
  8. defalarca okunabilen ve her defasında ayrı bir tat veren, oğuz atay kitabı.
    0 ...
  9. 81.
  10. 82.
  11. tutunmuş olanların gülerek tekmeledikleri kişilerdir.
    3 ...
  12. 83.
  13. biz susalım kitap konuşsun:
    'şehrin üstüne çirkinlik yığınları çökmüştü.içinde herkesin bir payı olan çirkinlikler.'
    'bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz olric.cesareti yalnız kafamızda mı yaşayacağız.'
    'fahişelerin barlarda onlara para veren tüccarları hor görmesi gibi...'
    'onları öfkeme layık bulmuyorum'
    'insanın içinde geçenler daha önemli değil mi? daha gerçek değil mi?'
    'hayatım;hayatımın romanıdır.'
    'akıl!çevreye uymak için gerekli olan akıl!'
    'hiç olmazsa adam oldun derler fakülteyi bitirirsem.yakamı rahat bırakırlar'
    'başından kesmeli,ilk yanılmada ilk hayalkırıklığında son vermeli bu işe.'
    'hiç yorulmadan mı ölelim istiyorsun'
    'aydınlar dışında başka hiçbir kalabalık kendi hakkında yazılan eserleri okuyacak sabrı göstermez.'
    'iNSANLAR ARTIK AYDINLARA VERDiĞi UMUMi VEKALETNAMEYi GERi ALISINLAR'(dikkat çekmesi için büyük harfle yazmak)
    'isa günah işlemedi. bunun ağırlığını bilemez.'
    'ben iç dünyama dönüyorum,orada hayalkırıklığına yer yok'
    3 ...
  14. 84.
  15. günlük'te şöyle bir not yazmış tutunamayanlar kitabı için oğuz atay:
    "dün de kitabı cem yayınevi sahibi oğuz akkan' a götürdüm. durum pek parlak değil." 07.11.1970
    (bkz: #3781385)
    4 ...
  16. 85.
  17. cevat çapan kitabı şöyle anlatıyor,yıl 1984,sanat olayı dergisi: *
    " uzun süren bir yayıncı arama dönemi başladı. yayıncılar kitabı okuyunca -zaten çoğu sonuna kadar okumuyordu- basmaktan vazgeçiyordu. bu vazgeçişte kalın olması,maliyetini kuratarmama tehlikesi gibi gerçekçi kaygılar rol almıştı.onlara biraz fazla yeni, deneysel bir kitap gibi geldi. çoğu tadına varamadı, anlayamadı."
    *
    6 ...
  18. 86.
  19. bir mizah dergisinde* bulunan karikatürde koala'nın ağaca tutunarak okuduğu kitaptır.*
    3 ...
  20. 87.
  21. yirmili yaşlarında olup da eli biraz kitap tutan [ eli kitap tutmak ? ] her genç biraz tutunamayandır. hepsi kendinde selim'den turgut'tan birşeyler bulur. hepsi kendisini bu modellerle özdeşleştirir. ah hepsi de nasıl yalnızdır ve hayat nasıl dayanılmaz ve yaşanılmazdır.

    bizim burdan öğrendiğimiz tutunamayanlar gibi bir edebiyat harikası kitap bile yine okuyucunun kendi eliyle kendi kendini koyunlaştırma malzemesi olabiliyor. tutunamayan olunca genç birey bir nevi level atlıyor. sonraki levellerin atlanması için birkaç kült kitap daha bulunur. bizim yeni nesilde entelektüel devinimler bu şekilde yaşanır.

    ha ! roman star izleyerek büyümekten iyidir elbet.
    17 ...
  22. 88.
  23. Telefon çalar. Arkadaş ile hoşbeş ettikten sonra arkadaşınız elinde bir kitap olduğunu söyler. "Oğuz Atay" ismini duyduktan sonra durursunuz. Bahsedilen tahmin edildiği gibi Tutunamayanlar'dır. Arkadaşınız size kitabın nasıl olduğunu, bir süreden beri okuduğunu ancak anlayamadığını sorar. Sizse sadece kem küm edersiniz. Çünkü Tutunamayanlar anlatılmaz, hissedilir.
    7 ...
  24. 89.
  25. bir erdil yaşaroğlu karikatürü.

    (img:#692730)

    edit: link yenilendi.
    5 ...
  26. 90.
  27. hiç bir özgünlüğü olmayan oğuz atay romanı. ruh tahlili yapmaya özenmiş yazar hepsi bu. bunu frenk edebiyatçılar ve rus dostoyevski ziyadesiyle yapmış zaten zamanında. mukallitlikten öteye geçememiş hulasa.

    sonra bu romanın kahramanı selim ışık gercekten bir tutunamayan ya da yazarın deyimiyle disconnectus eractus mudur gercekten ?

    iyi bir işi var, sevgilisi var, intihar ettikten sonra bu intiharın sebebini arastıracak bir kankası bile var. kaçımız bunlara sahibiz ?

    bir de küçük burjuvayı eleştirmeye yeltenmiş yazar. şuna benzer bir cümle geçiyor : ' saat 01:30 şimdi küçük burjuvaların kıçında pireler uçuşuyordur. oysa ben uyumuyorum demek ki ben küçük burjuva değilim ''

    bundan daha yüzeysel ve sığ olunamazdı herhalde.

    ben begenmedim.
    2 ...
  28. 91.
  29. 92.
  30. kitaptan notlar:

    Sen birden çökeceksin Selim. Çünkü neden? Çünkü için boş senin. Birden, kollarımın arasında için boşalacak: birden, üçüncü boyutunu kaybedip bir düzlem olacaksın ve ben de seni duvarda bir çiviye asacağım. s 28

    Yanında yatan karısına baktı: Nermin'in vücudu, yorganın kıvrımları arasında kaybolmuştu; yalnız saçları görünüyordu. Yorgan hafifçe inip kalmasa, yatakta canlı bir varlık olduğunu anlamak zordu. Belki de gerçekten yoktur; yanımda yatan, bir saç demetinden ibarettir. Yorganın altından elini uzatarak karısının tenine dokundu. Yazık; insanlar düşüncelerimize uygun biçimler almıyor. Karısına sırtını döndü, kolunu yataktan aşağı sarkıttı. Hayat, düşünceleri tutan bir hapishanedir insan, can sıkıcı bir saç demetidir, ben de akılsız bir robotum. Uyuyakaldı. s 32

    Yarı aralık kapıdan çocuklarının sesleri geliyordu. Bu sesler ve odayı kaplayan güneş, onu yavaş yavaş ısıttı. Ne oldukları pek anlaşılmayan, fakat hayata ait sesler, rüyanın verdiği katılığı yumuşattı. Yattığı yerden doğruldu, henüz başka bir ülkenin kolayca kırılabilen bir varlığı olmanın endişesiyle yavaşça baktı: karşı evlerin Turgut'a sırtını dönmüş arka cepheleri: çizgilerinin yumuşatmayı bilememiş kütleler; çirkinliklerini, rüyadan yeni uyanmış bir insana, sadece var olmalarıyla unutturan gerçek hacimler... Turgut, bütün bunları o sırada mı düşündü, yoksa sonradan, o anı hatırladığı zaman, öyle düşündüğünü mü sandı? Bilemedi: çünkü o zaman henüz Olric yoktu. Henüz durum bugünkü gibi açık ve seçik, bir bakıma da belirsiz değildi. Bir cümle kaldı yalnızca aklında: Güzel bir gün ve ben yaşıyorum. s 36

    Fakat bütün bu soyut kavramların arasında, anahtar denen somut nesneyle kolayca açılan- tabi apartmanın dış kapısı için aynı kolaylıktan bahsedilemezdi- bir kapının gerisinde, içinde yaşanan ve elle tutulabilen belirli hacimlerin varlığı inkâr edilemezdi. s 44
    5 ...
  31. 93.
  32. notlar 2:

    Büyük bir sarsıntı olmamıştı. Selim ölmeden önce, içinde düşüncenin fazla yer tutmadığı bu evde oturuyorlardı. Selim yaşamıyordu arık ve gene aynı evde oturuyorlardı. Bu olayın etkisini eşyada görmek imkânsızdı. s 45

    fakat nihayet ben, sen ve Kenan tarafından layık olduğu mevkie getirilmiş olan matematik, namı diğer riyaziye ilmini üniversel karakterine kavuşturmak hedef ve gayesiyle uykusuz geçen geceler ve ayakta uyuyarak geçirdiğim gündüzler pahasına "Hayatın Koordinatları" yahut kısaca "Bir insanın nerede, ne zaman ve nasıl olursa olsun, ne yaptığının analitik geometri esaslarına göre açıklanmasına giriş" adını verdiği sistemi buldum. s 69

    Gordiyum neden kördüğüm?

    Çok iyi bilinmesi gereken filozof ve edebiyatçılar:

    Soren Kierkegaard
    Oswald Spengler
    Franz Kafka
    Friedrich Nietzsche
    ...The Tragic Aspect

    s 100
    5 ...
  33. 94.
  34. notlar 3:

    Bir dostun varlığı güzel bir şeydir; fakat bir dosta ihtiyaç duymadan yaşayabilmektir önemli olan. s 111

    Garip yaratıklar ansiklopedisinden:

    Tutunamayan (disconnectus erectus): Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. insan boyunda olanları bile vardır. ilk bakışta, dış görünüşüyle, insana benzer. Yalnız, pençeleri ve özellikler tırnakları çok zayıftır. Dik arazide, yokuş yukarı hiç tutunamaz. Yokuş aşağı, kayarak iner. (Bu sırada sık sık düşer.) Tüyleri yok denecek kadar azdır. Gözleri çok büyük olmakla birlikte, görme duygusu zayıftır. Bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez.

    Erkekleri, yalnız bırakıldıkları zaman acıklı sesler çıkarırlar. Dişilerini de aynı sesle çağırırlar. Genellikler başka hayvanların yuvalarında (onlar dayanabildikleri sürece) barınırlar. Ya da terkedilmiş yuvalarda yaşarlar. Belirli bir aile düzenleri yoktur. Doğumdan sonra ana, baba ve yavrular ayrı yerlere giderler. Toplu olarak yaşamayı da bilmezler ve dış tehlikelere karşı birleştikler görülmemiştir. Belirli bir beslenme düzenleri de yoktur. Başka hayvanlarla birlikte yaşarken onların getirdikleri yiyeceklerle geçinirler. Kendi başlarına kaldıkları zaman genellikle yemek yemeyi unuturlar. Bütün huyları taklit esasına dayandığı için, başka hayvanların yemek yediğini görmezlerse, acıktıklarını anlamazlar. (Bu sırada çok zayıf düştükleri için avlanmaları tavsiye edilmez.)

    içgüdüleri tam gelişmemiştir. Kendilerini korumayı bilmezler. Fakat gene taklitçileri nedeniyle, başka hayvanların dövüşmesine özenerek kavgaya girdikleri olur. Şimdiye kadar hiçbir tutunamayanın bir kavgada başka bir hayvanı yendiği görülmemiştir. Bununla birlikte, hafızaları da zayıf olduğu için, sık sık kavga ettikleri, bazı tabiat bilginlerince gözlenmiştir. (Aynı bilginler, kavgacı tutunamayanların sayısının gittikçe azaldığını söylemektedirler.)

    Din kitapları, bu hayvanları yemeyi yasaklamışsa da, gizli olarak avlanmakta ve etleri kaçak olarak satılmaktadır. Tutunamayanları avlamak çok kolaydır. Anlayışlı bakışlarla sürerseniz, hemen yaklaşırlar siz. Ondan sonra tutup öldürmek işten değildir. insanlara zararlı bazı mikroplar taşıdıkları tespit edildiğinden, Belediye Sağlık Müdürlüğü de tutunamayan kesimini yasak etmiştir. Yemekten sonra insanlarda görülen durgunluk, hafif sıkıntı, sebebi bilinmeyen vicdan azabı ve hiç yoktan kendini suçlama gibi duygulara sebep oldukları, hekimlerce ileri sürülmektedir. Fakat aynı hekimler, tutunamayanların bu mikropları, kasaplık hayvanlara da bulaştırdıklarını ve bu sıkıntılardan kurtulmanın ancak et yemekten vazgeçmekle saplanabileceğini söylemektedirler.

    Hayvan terbiyecileri de tutunamayanlarla uzun süre uğraşmış ve bunları sirklerde çalıştırmak istemişlerdir. Fakat bu hayvanların, beceriksizlikleri nedeniyle hiçbir hüner öğrenemediklerini görünce vazgeçmişlerdir. Ayrıca birkaç sirkte halkın karşısına çıkarılan tutunamayanlar, onları güldürmek yerine mahzun etmişlerdir. ( Halk gişelere saldırarak parasını geri istemiştir.)

    Filden sonra, din duygusu en kuvvetli olan hayvan olarak bilinir. Öldükten sonra cennete gideceği bazı yazarlarca ileri sürülmektedir. Fakat toplu, ya da tek gittikleri her yerde hadise çıkardıkları için, bunun pek mümkün olamayacağı sanılmaktadır.

    Başları daima öne eğik gezdikleri için, çeşitli engellere takılırlar ve her tarafları yara bere içinde kalır. Onları bu durumda gören bazı yufka yürekli insanlar, tutunamayanları ev hayvanı olarak beslemeyi de denemişlerdir. Fakat insanlar arasında barınmaları –ev düzenine uyamamaları nedeniyle- çok zor olmaktadır. Beklenmedik zamanlarda sahiplerine saldırmakta ve evden kovulunca da bir türlü gitmeyi bilmemektedirler. Evin kapısında günlerce, acıklı sesleriyle bağırarak ev sahibini canından bezdirmektedirler. (Bir keresinde, ev sahibi dayanamayıp kaçmışsa da, tutunamayan, sahibini kovalayarak, gittiği yerde de ona rahat vermemiştir.)

    Şehirlere yakın yerlerde yaşadıkları için, onları şehrin içinde, çitle çevrili ve yalnız tutunamayanlara mahsus bir parkta tutarak, sayılarının azalmasını önlemeyi düşünmenin artık zamanı gelmiştir. s 151
    6 ...
  35. 95.
  36. notlar 4:

    "Önce kelime vardı." Diye başlıyor Yohanna'ya göre incil. Kelimeden önce de Yalnızlık vardı. Ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnızlık... Kelimenin bittiği yerde başladı; kelime söylenemeden önce başladı. Kelimeler, Yalnızlığı unutturdu ve Yalnızlık, kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe, yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu. Selim Işık yalnızlığını kelimelerle besledi. Kelimelerin anlamını bilmeden önce tanıdığı yalnızlığı kelimelerin içinde yetiştirdi. Eski yaşantılarının hastalığından yeni kalktığı sırada, aldırışsız kelimeler konuşurken, eski yaraların eski kelimelerinin göğsüne saplandığını duydu birden; sustu kaldı. Kelimeler, yalnızlığını yaşamasına da bırakmadılar onu. Her yandan kuşatıp saldırdılar. Kullandığı kelimeler de dönüp ezdi onu, soluksuz bıraktı. Sonra, yatağından fırladı birden Selim; bütün kelimeleri ve yaşantılarını ezdi ayağının altında. Güneşe çıktı. Güneş, gözünü acıttı bir süre sonra, perdelerini kapayıp kelimelerin karanlığına döndü. Birtakım kelimeler bağışladı onu; aralarında gene yaşamasına izin verdiler. Bu kelimelerle birlik olup amansızca saldırdılar başka kelimelere: aşağılayan, ezen, soluk aldırmayan kelimelere. Yendi, yenildi; sonunda gene yenildi. Kelimelere, kelimelerle birlikte açtığı savaşta. Yalnızlık hep oradaydı.

    s 152

    Hegel meselesi s 175

    Çinli başını kaldırınca ünlü düşünür Len-Sta-Troc-En ile karşılaştım. s 192
    6 ...
  37. 96.
  38. notlar 5:

    Ve biz onlara diyeceğiz ki:
    Hesaplaşma günü geldi. Şimdiye kadar yalnızca din kitaplarında yargılandınız. Biz fakirler, zavallılar, yarım yamalaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz. Ve çıkarınıza baktınız. Hatta gene sizlerden, sizin gibilerden, büyük düşünürler çıktı ve bu kitapların bizleri uyuşturmak için yazıldıklarını ileri sürdüler. Biz zavallılar, ya bu düşüncelerde habersiz kaldık, ya da bunları yazanları bizden sanarak alkışladık. Yani uyuttular alkışladık, uyandırıldık alkışladık. Her ne kadar bugün siz suçlu, biz yargıç sandalyesinde oturuyorsak da, o dünyayı bizlerin sanıp yaşarken, hepinize hayrandık. Sizler olmadan yaşayabileceğimizi bilmiyorduk. Ayrıca, dünyada gereğinden çok acıma olduğuna ve bizim gibilerin ortadan kaldırılmasının sizlerin insancıl duygularına bağlandığına inanmıştık. Bu çok masraflı dünyada bir de bizlere bakmanız katlanılması zor bir fedakârlıktı. Arada bir bize benzeyen biri çıkıyor ve artık yeter diyordu. Onunla birlikte bağırıyorduk: artık yeter! Bazen kazanıyorduk, bazen kaybediyorduk ve sonunda her zaman kaybediyorduk. Onlar da sizler gibi onlardı. Düzeni çok iyi kurmuştunuz. Hep bizim adımıza, bize benzemeyen insanlar çıkarıyorduk aramızdan. Kimse bizim tanımımızı yapmıyordu ki biz kimiz bilelim. Gerçi bazı adamlar çıktı bizi anlatmak üzere; ama bizi size anlattılar, bizi bize değil. Tabii sizler de bu arada boş durmadınız. Bir takım hayır kurumları yoluyla hem kendinizi tatmin ettiniz, hem de görünüşü kurtarmaya çalıştınız. Sizlere ne kadar minnettardık. Buna karşılık biz de elimizden geleni yapmaya çalıştık: kıtlık yıllarında, sizler bu dünyanın gelişmesi ve daha iyi yarınlara gitmesi için vazgeçilmez olduğunuzdan, durumu kurtarmak için açlıktan öldük; yeni bir düzen kurulduğu zaman, bu düzenin yerleşmesi için, eski düzene bağlı kütleler olarak biz tasfiye edildik (sizler yeni düzenin kurulması için gerekliydiniz, bizse bir şey bilmiyorduk); savaşlarda bizim öldüğümüze dair o kadar çok şey söylendi ki bu konuyu daha fazla istismar etmek istemiyoruz; bir işe, bir okula müracaat edildiği zaman fazla yer yoksa, onlar kazansın, onlar adam olsun diye biz açıkta kaldık; yani özetle, herkes bir şeyler yapabilsin diye biz, bir şey yapmamak suretiyle, hep sizler için bir şeyler yapmaya çalıştık. Bütün bunlar birtakım adamlar da anlayamadığımız sebeplerle anlayamadığımız davalar uğruna yalnız başlarına ölüp gittiler. Böylece bugüne kadar iyi (siz) kötü (biz) geldik. Bize, sizleri yargılamak gibi zor ve beklenmeyen bir görev ilk defa verildi; heyecanımızı mazur görün.

    Aramızda hukukçu olmadığı için söz uzatılmadı, sanıkların kendilerini savunmalarına izin verilmedi. Gereği düşünüldü. Sanıkların ellerinden başarılarının alınmasına oybirliğiyle karar verildi. s 226

    Bana çiçeklerin adlarını kim öğretecek Olric? Yeni şeyleri öğrenmek için çok vaktiniz olacak efendimiz. Ne kadar iyisin Olric. Benim bütün ihanetlerime göz yumuyorsun ve bana doğru yolu göstermiyorsun. Bir gün bu çiçekler o kadar büyüyecek ki bütün reklâm demirlerini örtecek. Sarmaşıklar reklâm levhalarına sarılacak ve tabiat medeniyeti yutacak. O zaman biz ne olacağız Olric? Biz her zaman yolda olacağız efendimiz. s 572

    Yeter artık: bu konuşmayı çok uzattık. Kitapçı fark edecek. s 582

    * --spoiler--
    ekleme: şunu da eksi oylayan siliğin var ya... şu koca metni buraya yazarken harcadığım süre kadar validesine atlasınlar.
    --spoiler--
    19 ...
  39. 97.
  40. 'Hayatım, hayatımın romanıdır.'
    3 ...
  41. 98.
  42. turk edebiyati'nin var olduguna inanma ve en onemlisi ona saygi duyma sebebi.
    4 ...
  43. 99.
  44. --spoiler--
    adam olmadığı için, insanlığa vekalet ediyordum
    --spoiler--
    5 ...
  45. 100.
  46. james joyce'un ulyses adlı romanının neredeyse türkiye şubesidir.
    müthiş ötesi yapısıyla algıları deşer, anlamların altını oyar.
    türk aydınının hayata tutunamayışının resmini çizer ki, insanın gönlünü de çizer geçer.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük