bana zamandan sözediyorsun..
aramıza giren imkansızlıklardan..
sorumluluklarım var diyorsun..
ve korkularım sana dair..
sana zamandan sözetmek istiyorum..
ve parçalamak istediğim imkansızlıklardan..
sorumluluğumuz aşktan başka ne diyorum sana..
korktuklarına toslarsan gelme bana..
eski şarkılara sarılırdık..
ayrılık her düştüğünde gönlümüze..
şimdi şarkıların da tadı yok..
ayrılık bile geçmişte kaldı..
başka çarem yok sevdiğimm..
ben yine zeki' den, münir' den dinliyorum..
umut taşıyan şarkıları..
ayrılık bile hüzzam makamındaysa şayet..
dilime yakışmaz ayrılık şarkıları..
Yürekleri burkan hikayelerin kavuşma ümidini yitirdiği gecelerin sonunda sindi üzerime. Yollarda kendini bir bilinmeze ittiren içimin fırtınalarını sorgularken yüreğime sıcaklığını her sarışında sarıldığımdı. Hiç kimsenin hissiyatına benzemeyen hissin başkalığını başkaldırmakla hükümlerken bir simada yüreğimi eğişimdi başka bir yüreğe. her insan kendi yüreğinden asılırdı, her insan hiç kimse olmanın peşinde çokluğa karışırdı.
Oysa ben...
Kendimin kendini feda ettiği ve bu fedaya fedai olduğu, içimin kendine köle devri yaşatacağının bilincinde karşı koymak isteyipte karşi koyamadığımdı. Bir düşşel devrin içimde devir sürdüğü benimse hiçbirşey anlamadan dışarıdan yüreğime bakıp kımıldayamadığımdı, bazen güldüren bazense gecelerimi sabaha ağlamakla bağladığım duygu döngüsü başbelası kızgınlığın kasık sancılarından ayaklarımı çocuklar gibi karnıma çekip için için yandığımdı yassı sessizliklerde. Düşüncenin derinliğini aşıp kendimi başka yönlere yönlendirdiğim bilmediğim yada hatırlanması güç yazarların hiç sevmediğim şairlerini bilinçaltına yer edinmiş. beynimin sancılarına benzer hatırlamamak için direncimi sonuna kadar kullandığım ama buna rağmen bu akımı durduramadığımdı. Öylesi bir ben vardı beni içine alan, kendini kendi aynasında gören kendini hoyratça yeren, yüreğin terlerinde ruhun üşümesine izin veren kendine gülen yarım aklın, çekik gözlerin yerlerini çıkık gözlerin alması işte. Her yerde aşk yokla var arası bile olsa yüreğimden uçup gitmese...
tut demiştim yüreğimden..
uçmasın..
bak kaç yürek daha kapıldı peşimden ayrılığın rüzgarına..
meğer mevsimiymiş ayrılığın..
şimdi elde ne yürek kaldı..
ne de yüreğimi tutacak bir el..
............................................
sadece rüzgar var sadece rüzgar.....
içimi üşüten...
tek bir umuttu yüreğimde tuttuğum
onu düşünerek derdimi unuttuğum
güzel olacak her şey diye gönlümü avuttuğum
uçup gitmesin ne olur o masum çocukluğum
sensizlik bir kör kuyu
dipsiz bir uçurum
yalvarıyorum işte ve
ayakların altında gururum
gitme ne olur
gözlerini dahi benden çevirme
bakışlarındır benim nurum
tut ki yuregimden ucup gitmesin
sahip olduğum tek umudum
bak işte açıkça söylüyorum
ya sende ya ölümde benim huzurum
sana şiir yazayım diye yola çıkınca..
bir alkoliğin elleri gibi titriyor ellerim..
ve seni unutayım diye uyumaya kalkınca..
yerinde bulamıyorum yatağımı..
uçurumun kenarında bir aşk bizimkisi...
ve tutunacak bir yürek bile yok kenarında..
derin ve ölümcül bir ayrılık bekliyor bizi..
uçacak bir yürek bile yok sonunda..
Tükenmeden çoğalmanın anlamlarında yetim değiliz,
Uzun kelimelerin darağacına asmadık birbirimizi,
Talan duygularda yok olmadan başkaları gibi,gülebildik acıyla birlikte,
Karanlıklardan korkmadan yıldızları görme çabasında sarıldık yaşama,
inanmadılar yüzümüzdeki tebessüme ,
Yakmadık yakılası yaşamları,
Üryan bedene sığınıp derinlerden,
Rahatsızlığını bilmedik içimizdeki hislerin,
Eğrisini doğrusunu aramadık çoğu zaman yaşananların
Yüreğin, her şeyi farklı kıldığını görüp sığındık birbirimize,
inançlarımız ruhumuzun saflığınaydı,
Muhabbetler eskilerden yenilere uzanan köprü
Dalgalanıp durdukça kendimizde,
Esintiye kapılmadan, her bir limanda sessizliği dinledik içimizden
geldiğince,
Elenmiş hisleri kim anlar senden benden başka,
Nedensiz sebepsiz soruların çokluğunda herkes meşguldur, herkes meraklı,
Ulaşılmazlığı bu yönde hissin, kendini yitirip bulması da,
Çoğalan günden güne, belirginliğinde seni biraz daha bana karan,
Uzaklığı yakın kılan ruhumun deli yönüsün durmadan esecek,
Perdesi kapansa da hayat yolunun, hep bir şeyler kalır hayata bizden dair,
Günlere boyun eğmeden güne başlamanın tadında,
inadına yüreğini sevinçlerle doldurup, farklı bakmak yaşama,
Tutuşturup hissiyatının en derin yanını yanmak deli gibi,
Manada sana erişmek ruhumun kendiliği ile, sarmak seni dolu dizgin,
Ermişliğinde erimenin bilinç altını alt üst etmesi, bırakması kendini,
Sesinde kendimi bıraktığım gibi
inanmak kendine inanır gibi, soyutlamak sorgulamadan,
Nedensiz niçinsiz, tut ki yüreğimden uçup gitmesin...
sensizliğimin ilk sabahı,saatin sesiyle gözümü açtığımda kalbimde fırtınalar koptu,yüzleşmeye cesaretim yoktu gerçeklerle ölmek istdim o an...yapayalnızdım koca dünyada,gözlerimden süzülen yaşlara engel olamadım.sanki kalbimin yangını gözyaşlarımdan akıyordu.yakıyordu gözyaşlarım değdiği heryeri...yokluğun cehennemin öbür adıydı.hangi kelimeler tarif edebilir ki içimdeki acıyı?ölüyorum..karaya vuran deniz kızı gibiydi çırpınışlarım.sen yalanlarla bir dünya kurmuştun ikimize,bense ne kadar kaptırmıştım bu oyuna.sonra bir gece ansızın gerçekleri tokat gibi çarptın yüzüme evliydin ve bir oğlun vardı.hayatında bana yer yoktu.oysa sen bana deniz kızım derdin beni bırakma.dünya başıma yakıldı o an keşke bu evden giderken canımı alıpta gitseydin.inan o zaman bir kez ölürdüm.oya şuan karaya bırakılmış deniz kızı gibi can çekişe çekişe ölüyorum.mutlumusun şimdi kralım arkanda bıraktığın bu enkazla?
tutki kralım yüreğim uçup gitmesin bedenimden...
tut ki yuregimden ucup gitmesin gün batımları,
bir bakla daha kırılmasın zincirimden,tutmazsan yoldan yaya geçitleri silinir
sandalyelerin, masaların üç bacağı kalır.
tekneler fırtınaya yakalanır, delinir ayakkabıların altları.
eve dönmem belki, kendime de dönmem...
tut sen ruhumun uçurtmasını, asılı kalır yoksa telefon tellerine.
tut ruhumdan, bir dilek tutarcasına sımsıkıca,
ve gözlerini kaçırma yüreğimden, delsin bir bakışın gögüs kafesimi.ve tut hüzünlerimi,
düşlerimi,
sevinçlerimi
bütün iyi niyetlerimi...
sen tut yinede,nasılsa parmak izlerine alışık faili meçhul yüreğim.
ah yuregimi tut ucup gitmesin
ama ucup gitmez o,
ucurtma mi bu meret?
masallah manda gibi
yerli yerinde oturuyor
zaten ucurtma olan yurekten,
ne beklenir ki?
herhalde abonman bileti beklenmez.
demir atti yuregim, halice
halimiz hamdolsun iyice
alfabenin ilk uc harfi a,b,c,
tursil matik tursil matik
tanidik bildik temizlik!
Ben sana okunmuş şiirlerden değil, gecelerin sessiz çığlıklarından yüreğimden kopanlarla geldim, aç kapını diyemesem de gönlünü aç dedim,yıpranmışlığımın kendine zulümlerinde kaç şiirde demlendik kaç yaşanmışlıkta kendimize sığındık.Renk cümbüşü duygu seli sende kayboldu sende çoğaldı.Söyleyemediğim kendime yetim kendine sahtekar kendine asi duygu seli senimi kandırdı beni mi. Seni kendime kardığımdan buyana başladı hasretlerim özlemlerim, yüreğimin hükümlerine hükümsüz kalışlarımda pul pul döküldüm sensizliğinde.Günaydınlarım yetimliğini sardı içime, güneş başka değdi tenime, kaç çehre geçtim sensizlikte her simada seni gördüm. Donukluğunu öğrendim yaşamın sonra, çaresiz bel bağlayışlarında içimin kendime isyanlarını, acılarımda kayıplarımı, kayıplarımda kazançlarımı, sorguladıkça yaşamı sende çoğalıp sende yok oldu. Memleket gezdim sende diyar diyar, kaç donuk sevdaya inat yine seni anlattım hikayelerimde. Kanaatkar kelimelerimde seni yazdım seni sildim baştan sona kadar.Masallar anlatılırdı çocukluğumdan, mavi köşk mavi saçlı kız maviye meyilli maviler. yüreğime serptim sevadmı sensizlikte nemi var. Kıpırtısız sessizliğin çığlıkları, yarınlar başka dilde lal olmuş, yüreğimde sorgusuz senlilik acı sevinç hepsinin payı var,Uykular bölünür sen varsındır yanımda, kah yanı başımda kah çok uzaklarda, hani birden elimi uzatınca kayboluyorsun futursuzca, leylamıdır mecnunmudur buna eş dünyada. Hissimi giyinip karışamadım sana, söylemek istediklerim liğme liğme dolandı boğazıma, seni sarıp içime, bir gün hani belki bir gün olur ya, yinede deyip gölge indirmiyorum umuda. Seni sahiplenmenin en güzel anlarında tut ki yüreğimden uçup gitmesin.
tut ki yuregimden ucup gitmesin herşey
güvercinler, kırlangıçlar, martılar...
sana ait unsurları barındıran bütün kuşlar, bütün mahlukat.
gitmesinler işte.
bir sonbahar daha yaşanmasın gökyüzümde,
tut bulutları, tut dünyayı ve kuşları da tut göç etmesinler.
bu kış sen de göç etme, aslında hiç gitme.
sen mevsimleri tut, bir de kuşları.
her günümüz sonbahar olsun ziyanı yok.
baharın anlamı senin dönüşündü nasılsa,
gitme, varsın anlamsız olsun mayıs ayı da...
yaşamın kavakları esiyordu ankaraya inat
Ağlıyordu kuytu köşelerin sessizliği
Burukluğun çığlığında kayıyordu enkazlar
Yüz üstü duygu selinde
peri kızının gözyaşları akıyordu
Kirlenmiş hayatın maviliğinde, denize yansıyordu gökyüzü
Ellerinden kayıyordu insanların gençliği, çocukluğu, yaşlılığı
Gözyaşları hesaplı hesapsız kullanılmıyordu insafsızlığımızda
Hani aksa insan yanımız ağlayacak dünlere, yarınlara, geleceğe
Kaçırılmış yıllara yanarken bir yanımız
Beyinlerin sarıldığı şarmaşıkların düğümlerini çözemiyordu zaman
peri kızının gözyaşları okşasada gönlü
tut ki yüreğimden uçup gitmesin o bir damla gözyaşı
yine de beklerim seni gecemin yalnızlığında...
dur dediğimi hatırlıyorum sen giderken..
ama sesim çıktı mı bilemem..
sana aşığım dediğimde cevabın bir öpücük olmuştu..
da..
defalarca söylemiştim aynı baharatı bulurum diye dudağında..
şimdiyse dur demişken ben sana...
cevabını yine dudakların veriyor..
ama öperek değil..
hıçkırıp üzgünüm bitanem diyerek..
Benliğimizi giyiniyorduk, ağlıyorduk yaşanmışlıklarımıza sonra tuaf bir şekilde gülüyorduk. Bir anının peşine takılıp uçuruyorduk hayallerin maviliklerine özenerek. Gidilesi yollardan men edilmiş yüreğin hüznüne yeni umutları bağlıyorduk, dileğimiz dileklerimiz hep birdi ümitsizliğimizde. Ya kurusaydı içimizde yeşeren dilek ümitleri. Sorguluyorduk korkuları sonra yeniden cesaretlendiriyorduk. Dizlerine baş koyamadığımız sevginin ağıtlarını yakıyorduk yüreğimize, o sisler bulvarında kaybolmuştu bense jilet yiyen kızın dudaklarında paramparça. Atilla ilhan rüzgarında esiyorduk elde hüzün vardı yürekte sevda bellekte düşlerimiz içine düştüğümüz hasret. Gün soğuktu, gökten sitem yağıyordu, rayların üzerine beyazlığını sermişti kar, trenler isyan dumanlarında yalnız, benden önceki izler çoktan yenilmişti beyaza, yeni keşiflere meraklı yüreğimin kendine hesabı yoktu. Gözlerimi yumduğumda çehresine sarılıyordu yüreğim, açtığımda beyazın temsili saflıklarla sevişiyordu hayali, trenler isyan ediyordu, ağaçlar üzerine örtülen beyazlığın yorgunluğunda, kuşlar uçmaktan aciz nefes nefese, hürriyetlerinden geçmiş yorgun kanatlarını dinlendirecek dal arıyordu, yüreğim gibi... O bilmediğim kişilerle bilmediğim ayak izlerinde, o bilmediğim belirğinliğinle güne yansıyorsun, bilmediğim gözlere bakıyordur gözlerin kimbilir, belki de sende beyazlara sarılı yollarda yüreğine beni sardın temennisinde avuçlarımı ısıtıyorum, burnunu kapa üşümesin diyişin geliyor aklıma gülümsüyorum içim ısınıyor, buna rağmen, herşeye rağmen elde var hüzün,Bu kez ben sisler bulvarından geçiyorum O jilet yiyen kızın dudaklarında parçalanıyor, kıskanıyorum, tutki elde var hüzün, tutki yüreğin uçup gitmesin yüreğimin ayazından.
tut ki yuregimden ucup gitmesin ruhum
elin elimi
bir de elin yüreğimi tutsun.
gözlerim kararır ruhum halsiz düşer yoksa.
tut yüreğimden ellerinle
uçup gitmesin ruhum
tut ki, her bir çarpışın sana olduğunu ritimleri hissederek anlayasın.
tutmak nafiledir uçup gitmeye meyli olana. tutmak haksızlıktır aynı zamanda kalmayı tercih edip fedalarla hamle yapmışlara. yüreğini tercih etmişlere...tutmak kendine de haksızlıktır.
paylaşmaya,
özveriye,
aşklara yapılan ayıptır.
uçacak olana en iyi engel haddinden fazla sevmek, aşırı derecede değer vermektir buna rağmen giderse sensizliği hak etmiş, yüreğinde kapladığı geniş yerden yoksun kalmayı göze almış demektir...iyi uçuşlar denir içinden kopup gidene.