ellerimizin değebildiği kadar yaşadığımız bu hayatta bazen, arsalar parselleyip dağıttığımız yüreğimizde, yeşil alanlar da olsun isteriz. birileri gelip aşk karşılığı kat çıksın isteriz yaşamımıza. tapumuz elimizde gideriz kapısına. oysa gaddar aşka bağlı çalışan arazi mafyası çoktan iş başı yapmıştır. arsalar da , söğütlükler de elinizde kalır. satıp çekip gitmek istersiziniz yüreğinizi. bırakmaz peşinizi. alışkındır sizin ısınıza. alışkındır sizin sessiz, ciğerden kopup gelen çığlıklarınıza. ve o an anlarsınız ki, tek ihtiyacınız olan, yüreğinizi birine emanet etmektir. biri tutmalıdır kalbinizden sizi. ve gideceğiniz yere, yağmalanacak yeni aşk arazilerine götürmelidir..
Yağmurlu bir günde gelmeliyim ben köprülere sokaklara söylediğim şarkılarla yürümeliyim koşmalıyım sana utanmaz bir gülüşe sattıysan beni boşver o zaman senin olsun........ mafyalara gülüp geçtiysem bir dilenci kadının saçlarına taktıysam onları ve hala yeşilin kokusu varsa üzerimde yağmurlu bir günde kapını çalacaksam eğer utanmaz bir mayıs yağmuru gibi beni dışarda bırakma..................
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
ben sende bütün aşklarımı temize çektim.
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş ayrıntılarında
zaman zaman geri tepip duruyordu.
ve elbet üzerinde durulmuyordu.
sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
biraz daha fazla sevdiğim,
biraz daha önem verdiğim.
başlangıçta dogruydu belki.
sıradan bir serüven,
rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
gün günden hayatıma yayılan,
varlığımı ele geçiren,
büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
ve hala bilmiyordun sevgilim
ben sende bütün aşklarımı temize çektim
anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
bütün kazananlar gibi
terk ettin
yaz başıydı gittiğinde,
ardından,
senin için üç lirik parça yazmaya karar vermistim.
kimsesiz bir yazdı.
yoktun.
kimsesizdim.
çıkılmış bir yolun ilk durağında
bir mevsim
bekledim durdum.
çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
yüzündeki küskün kedere,
gür kirpiklerinin altından kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
çerçevesine sığmayan
munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
lirik sozcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
yaz başıydı gittiğinde.
sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti mayıs.
seni bir şiire düşündükçe
kanat gibi, tüy gibi,
dokunmak gibi uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
belki de ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
yaz başıydı gittiğinde.
bir aşkın ilk günleriydi daha.
aşk mıydı, değil miydi?
bunu o günler kim bilebilirdi?
"eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen"
notunu buldum kapımda.
altına saat:16.00 diye yazmıştın,
ve 16.04'tü onu bulduğumda.
daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
takvim tutmazlığını
aramızda bir düşman gibi duran
zaman'ı
daha o gün anlamalıydım
benim sana erken
senin bana geç kaldığını
gittin.
koca bir yaz girdi aramıza.
yaz ve getirdikleri.
döndüğünde eksik,
noksan bir şeyler başlamıştı.
sanki yaz, birbirimizi
görmediğimiz o üç ay,
alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan,
olmamıştı, eksik kalmıştı.
kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
adımlarımız tutuk,
yüreğimiz çekingen,
körler gibi tutunuyor,
dilsizler gibi bakışıyorduk.
sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.
fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki. zamanla
gözlerimiz açıldı,
dilimiz çözüldü
güvenle ilerledik birbirimize.
gittin.
şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
biliyorum
ne sen dönebilirsin artık,
ne de ben kapıyı açabilirim sana.
şimdi biz neyiz biliyor musun?
akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
birbirine uzanamayan
boşlukta iki yalnız yıldız gibi
acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
bir zaman sonra
batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
bizden diyorum, ikimizden
ne kalacak?
şimdi biz neyiz biliyor musun?
yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. umut
ve korkunun
hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını
bilmeyen
çocuklar gibi
ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz
kış başlıyor sevgilim
hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
oysa yapacak ne çok şey vardı
ve ne kadar az zaman
kış başlıyor sevgilim
iyi bak kendine
gözlerindeki usul şefkati
teslim etme kimseye, hiçbir şeye
upuzun bir kış başlıyor sevgilim
ayrılığımızın kışı başlıyor
giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.
kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
yazıya oturup
sonu gelmeyen cümleler kurmak,
camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...
böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
içimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar,
eşyalar gözünüzün önünde durur
birlikte yarattığınız alışkanlıklar
korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
cağrışımlarla ödeşemezsiniz
dışarda hayat düşmandır size
içeride odalara sığamazken siz, kendiniz
bir ayrılığın ilk günleridir daha
her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta
gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
kulak verdiğiniz saat tiktakları
kaplar tekin olmayan göğünüzü
geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
bakınıp dururken duvarlara
boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak,
eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasinda
kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
kendimizin içinden
yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
yeni bir iklime, yeni bir kente,
bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye,
ameliyata alınmaya kendimizi hazırlar gibi
yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
ve kazanmış görünürken derinliğimizi
ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
bir an'ın, yalnızca bir an'ın bütün bir hayatı kapladıgı anlar
o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
denemeseniz de, bilirsiniz
hiç yakın olmamışsınızdir intihara bu kadar
bana zamandan söz ediyorlar
gelip size zamandan söz ederler
yaraları nasıl sardığından,
ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
zamanla ilgili
bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
hepsini bilirsiniz zaten,
bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
dahası onalar da bilirler.
ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
bittiğine kendini inandirmak,
ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak,
yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
kolay değildir elbet.
kolay değildir
bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
zaman alır.
zaman,
alır sizden bunların yükünü
o boşluk dolar elbet,
yaralar kabuk bağlar,
sızılar diner, acılar dibe çöker.
hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
o boşluk doldu sanırsınız
oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir
gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
dilerim geri teper.
yoksa gerçekten
bitmişsinizdir.
zamanla yerleşir yaşadıkların,
yeniden konumlanır, çoğalır anlamları,
önemi kavranır.
bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey,
çok sonra değerini kazanır.
yokluğu derin
ve sürekli bir sızı halini alır.
oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır.......
alnımdaki kaküle vurulmuştun hatırlıyor musun..
bende tenindeki baharata..
ne çok gülmüştük yağmura tekme atarak yürürken..
ve ne çok ısınmıştık karlar içimize yağarken....
ilk randevumuzda arkadaşının ölüm haberi gelmişti de..
daha o gün anlamıştık ..
çileli bir aşk olacaktı bizimki..
öyle oldu da gerçekten...
şimdi çilesini bile özlüyorum karlar saçıma yağarken..
bir ölümle başlayan bu aşkı...
yoksun...
tam da doruğundayken sessizliğin ve sensizliğin
gözlerinin yeşilini gördüğüm günden beri
seninle başlamak isteyen ellerimden sıkıca tut
tut ki; nefesin yüreğimden uçup gitmesin...
nefesini izlediğim gecelerde..
yani kolarımdayken..
benimken..
bir huzurun koynundayken..
ve ürkek bir aşkı emzirirken..
aslında..
çarpıntılarınmış izlediğim..
terkedeceğinin habercisi çarpıntılarınmış..
tutmak nafiledir uçup gitmeye meyli olana. tutmak haksızlıktır aynı zamanda kalmayı tercih edip fedalarla hamle yapmışlara. yüreğini tercih etmişlere...tutmak kendine de haksızlıktır.
paylaşmaya,
özveriye,
aşklara yapılan ayıptır.
uçacak olana en iyi engel haddinden fazla sevmek, aşırı derecede değer vermektir buna rağmen giderse sensizliği hak etmiş, yüreğinde kapladığı geniş yerden yoksun kalmayı göze almış demektir...iyi uçuşlar denir içinden kopup gidene.
tut ki yuregimden ucup gitmesin ruhum
elin elimi
bir de elin yüreğimi tutsun.
gözlerim kararır ruhum halsiz düşer yoksa.
tut yüreğimden ellerinle
uçup gitmesin ruhum
tut ki, her bir çarpışın sana olduğunu ritimleri hissederek anlayasın.
Benliğimizi giyiniyorduk, ağlıyorduk yaşanmışlıklarımıza sonra tuaf bir şekilde gülüyorduk. Bir anının peşine takılıp uçuruyorduk hayallerin maviliklerine özenerek. Gidilesi yollardan men edilmiş yüreğin hüznüne yeni umutları bağlıyorduk, dileğimiz dileklerimiz hep birdi ümitsizliğimizde. Ya kurusaydı içimizde yeşeren dilek ümitleri. Sorguluyorduk korkuları sonra yeniden cesaretlendiriyorduk. Dizlerine baş koyamadığımız sevginin ağıtlarını yakıyorduk yüreğimize, o sisler bulvarında kaybolmuştu bense jilet yiyen kızın dudaklarında paramparça. Atilla ilhan rüzgarında esiyorduk elde hüzün vardı yürekte sevda bellekte düşlerimiz içine düştüğümüz hasret. Gün soğuktu, gökten sitem yağıyordu, rayların üzerine beyazlığını sermişti kar, trenler isyan dumanlarında yalnız, benden önceki izler çoktan yenilmişti beyaza, yeni keşiflere meraklı yüreğimin kendine hesabı yoktu. Gözlerimi yumduğumda çehresine sarılıyordu yüreğim, açtığımda beyazın temsili saflıklarla sevişiyordu hayali, trenler isyan ediyordu, ağaçlar üzerine örtülen beyazlığın yorgunluğunda, kuşlar uçmaktan aciz nefes nefese, hürriyetlerinden geçmiş yorgun kanatlarını dinlendirecek dal arıyordu, yüreğim gibi... O bilmediğim kişilerle bilmediğim ayak izlerinde, o bilmediğim belirğinliğinle güne yansıyorsun, bilmediğim gözlere bakıyordur gözlerin kimbilir, belki de sende beyazlara sarılı yollarda yüreğine beni sardın temennisinde avuçlarımı ısıtıyorum, burnunu kapa üşümesin diyişin geliyor aklıma gülümsüyorum içim ısınıyor, buna rağmen, herşeye rağmen elde var hüzün,Bu kez ben sisler bulvarından geçiyorum O jilet yiyen kızın dudaklarında parçalanıyor, kıskanıyorum, tutki elde var hüzün, tutki yüreğin uçup gitmesin yüreğimin ayazından.
dur dediğimi hatırlıyorum sen giderken..
ama sesim çıktı mı bilemem..
sana aşığım dediğimde cevabın bir öpücük olmuştu..
da..
defalarca söylemiştim aynı baharatı bulurum diye dudağında..
şimdiyse dur demişken ben sana...
cevabını yine dudakların veriyor..
ama öperek değil..
hıçkırıp üzgünüm bitanem diyerek..
yaşamın kavakları esiyordu ankaraya inat
Ağlıyordu kuytu köşelerin sessizliği
Burukluğun çığlığında kayıyordu enkazlar
Yüz üstü duygu selinde
peri kızının gözyaşları akıyordu
Kirlenmiş hayatın maviliğinde, denize yansıyordu gökyüzü
Ellerinden kayıyordu insanların gençliği, çocukluğu, yaşlılığı
Gözyaşları hesaplı hesapsız kullanılmıyordu insafsızlığımızda
Hani aksa insan yanımız ağlayacak dünlere, yarınlara, geleceğe
Kaçırılmış yıllara yanarken bir yanımız
Beyinlerin sarıldığı şarmaşıkların düğümlerini çözemiyordu zaman
peri kızının gözyaşları okşasada gönlü
tut ki yüreğimden uçup gitmesin o bir damla gözyaşı
yine de beklerim seni gecemin yalnızlığında...
tut ki yuregimden ucup gitmesin herşey
güvercinler, kırlangıçlar, martılar...
sana ait unsurları barındıran bütün kuşlar, bütün mahlukat.
gitmesinler işte.
bir sonbahar daha yaşanmasın gökyüzümde,
tut bulutları, tut dünyayı ve kuşları da tut göç etmesinler.
bu kış sen de göç etme, aslında hiç gitme.
sen mevsimleri tut, bir de kuşları.
her günümüz sonbahar olsun ziyanı yok.
baharın anlamı senin dönüşündü nasılsa,
gitme, varsın anlamsız olsun mayıs ayı da...
Ben sana okunmuş şiirlerden değil, gecelerin sessiz çığlıklarından yüreğimden kopanlarla geldim, aç kapını diyemesem de gönlünü aç dedim,yıpranmışlığımın kendine zulümlerinde kaç şiirde demlendik kaç yaşanmışlıkta kendimize sığındık.Renk cümbüşü duygu seli sende kayboldu sende çoğaldı.Söyleyemediğim kendime yetim kendine sahtekar kendine asi duygu seli senimi kandırdı beni mi. Seni kendime kardığımdan buyana başladı hasretlerim özlemlerim, yüreğimin hükümlerine hükümsüz kalışlarımda pul pul döküldüm sensizliğinde.Günaydınlarım yetimliğini sardı içime, güneş başka değdi tenime, kaç çehre geçtim sensizlikte her simada seni gördüm. Donukluğunu öğrendim yaşamın sonra, çaresiz bel bağlayışlarında içimin kendime isyanlarını, acılarımda kayıplarımı, kayıplarımda kazançlarımı, sorguladıkça yaşamı sende çoğalıp sende yok oldu. Memleket gezdim sende diyar diyar, kaç donuk sevdaya inat yine seni anlattım hikayelerimde. Kanaatkar kelimelerimde seni yazdım seni sildim baştan sona kadar.Masallar anlatılırdı çocukluğumdan, mavi köşk mavi saçlı kız maviye meyilli maviler. yüreğime serptim sevadmı sensizlikte nemi var. Kıpırtısız sessizliğin çığlıkları, yarınlar başka dilde lal olmuş, yüreğimde sorgusuz senlilik acı sevinç hepsinin payı var,Uykular bölünür sen varsındır yanımda, kah yanı başımda kah çok uzaklarda, hani birden elimi uzatınca kayboluyorsun futursuzca, leylamıdır mecnunmudur buna eş dünyada. Hissimi giyinip karışamadım sana, söylemek istediklerim liğme liğme dolandı boğazıma, seni sarıp içime, bir gün hani belki bir gün olur ya, yinede deyip gölge indirmiyorum umuda. Seni sahiplenmenin en güzel anlarında tut ki yüreğimden uçup gitmesin.
ah yuregimi tut ucup gitmesin
ama ucup gitmez o,
ucurtma mi bu meret?
masallah manda gibi
yerli yerinde oturuyor
zaten ucurtma olan yurekten,
ne beklenir ki?
herhalde abonman bileti beklenmez.
demir atti yuregim, halice
halimiz hamdolsun iyice
alfabenin ilk uc harfi a,b,c,
tursil matik tursil matik
tanidik bildik temizlik!
tut ki yuregimden ucup gitmesin gün batımları,
bir bakla daha kırılmasın zincirimden,tutmazsan yoldan yaya geçitleri silinir
sandalyelerin, masaların üç bacağı kalır.
tekneler fırtınaya yakalanır, delinir ayakkabıların altları.
eve dönmem belki, kendime de dönmem...
tut sen ruhumun uçurtmasını, asılı kalır yoksa telefon tellerine.
tut ruhumdan, bir dilek tutarcasına sımsıkıca,
ve gözlerini kaçırma yüreğimden, delsin bir bakışın gögüs kafesimi.ve tut hüzünlerimi,
düşlerimi,
sevinçlerimi
bütün iyi niyetlerimi...
sen tut yinede,nasılsa parmak izlerine alışık faili meçhul yüreğim.