"türkiye kyoto protokolünü abd nin imzaladığı gün imzala" olması gereken başlık.
küresel ısınma adından anlaşılacağı üzere küresel bir sorundur. bir ülkenin imzalamaması yada protokolün gereğini yapmaması bütün dengeleri bozar.
gelişmekte olan ülkeleri zor durumda bırakan bir protokolde taraf olabilmek için ilk önce türkiye nin gelişmekte olan ülke statüsünden kurtulması gerekir...
bu zihniyet nükleer enerjiye karşı çıkan ve bizi başka ülkelerden enerji ithal eden bir ülke durumuna sokan zihniyetle aynıdır.
kesinlikle imzalamamiz mi gerektigini asagidaki haberi okuduktan sonra bir daha dusunmemiz gereken protokoldur.
--spoiler--
Kyoto Protokolü için 20 milyar dolar lazım
Türkiye, sera gazı salınımında kısıtlama hedefleyen Kyoto Protokolü'ne imza atarsa kömürden vazgeçmek zorunda kalacak. Vahşi çöp depolama uygulamasının da terk edilmesi gerekiyor
Birleşmiş Milletler (BM), iklim değişikliğini önlemek
için sera gazı salınımında kısıtlama hedefleyen Kyoto Protokolü'nü 1997'de gündeme getirmesine karşın Türkiye, ekonomik gelişme gerekçesiyle protokole taraf olmuyor. Türkiye, protokole imza attığı anda sanayisine çekidüzen vermek zorunluluğu yanında kömür kullanımından da büyük ölçüde vazgeçmek zorunda kalacak.
Kyoto Protokolü, her ülke için, sera gazı seviyesinin 1990'dakinden yüzde 5 aşağı çekilmesini öngörüyor. ABD ise AB ülkelerince imza atılan Kyoto Protokolü'nü, dünyadaki en büyük sera gazı üreticisi olmasına rağmen imzalamıyor. Türkiye için Kyoto Protokolü'nü imzalamaktaki temel sıkıntıyı ise, sera gazında düşüş sağlaması şartı ve ekonomik koşullar oluşturuyor. Türkiye, 1990'dan bugüne artan sanayi tesisleri ile ekonomik büyümesini sürdürürken, buna paralel olarak dünya atmosferine her geçen gün artan miktarda sera gazı salıyor.
297 milyon ton gaz
Türkiye, BM'ye sunduğu "1. Ulusal iklim Değişikliği Raporu"nda toplam sera gazı emisyonunu, 1990'da 170 milyon ton, 2004'te ise 297 milyon ton olarak açıkladı. Türkiye, 1990'da 140 milyon, 2004'te ise 242 milyon ton karbondioksit gazını (CO2) atmosfere salmış durumda.
Kişi başına düşen karbondioksit gazı (C02) emisyon miktarı ise 2004 verileriyle bakıldığında, AB ülkelerinde 9 ton, OECD ülkelerinde 11.1 ton, dünya ortalaması 4 ton iken, Türkiye'de ise 3.4 ton olarak gerçekleşiyor.
Ciddi filtreleme önlemi gerekiyor
Kyoto Protokolü'nde hedeflenen sera gazı emisyonundaki düşüşü sağlamak için mutlaka otomotiv, kâğıt sektörü ve enerji santralları gibi pek çok sanayi yatırımında ciddi filtreleme önlemleri alınması gerekiyor. Türkiye açısından protokole imza atmak, az 20 milyar dolarlık yatırım anlamına geliyor.
Kyoto Protokolü ile birlikte ilk adımda AB ülkelerindeki gibi kömürle ısınmaktan tümüyle vazgeçilmesi ve tamamen doğalgaza dönülmesi de gerekiyor. Yerel yönetimlerce metan gazı emisyonuna neden olan vahşi çöp depolama uygulamasının terk edilmesi, kapalı sahalarda düzenli atık bertaraf edilmesi, ulaşımda raylı taşımacılığa öncelik verilerek, petrol ve petrol ürünlerine dayalı kara taşıtlarının azaltılması zorunluluğu bulunuyor.
Ormanlar 74 milyon tonu yutuyor
Raporda, "yutak alanlar" tabiriyle, sera gazını yok etmeyi başaran ormanlar sayesinde atmosferi etkilemeyen gaz değerleri de sıralanıyor. Buna göre, Türkiye'de ormanlar, 1990'da 43 milyon ton, 2004'te ise 74 milyon ton sera gazını yuttu.
Ancak Türkiye'nin sanayileşmesini sürdürmesi nedeniyle toplam sera gazı emis- yon miktarında gün geçtikçe artış olması bekleniyor. Bu nedenle Türkiye, Kyoto Protokolü'nü imzalayarak, kendi sanayi gelişimini sınırlayacak bir adım atmak istemiyor.
ABD imzaladı, ama onay yok
ABD, Avustralya, Kazakistan ve Hırvatistan, Kyoto Protokolü'ne imzalamasına rağmen, ulusal meclislerinden onaylatmadıkları için kendileri açısından protokol şartlarını yürürlüğe koymadı. Çin ve Hindistan ise, protokolün taraf olma sürecini tamamladı, ancak bu iki ülke de, 2012'ye kadar sera gazı emisyonunu azaltmak zorunda değil.
imzaladığımız anda enerji üretimimizin temelini oluşturan termik santrallerimizin tamamına yakınını kapatmamız gerekiyor ki bu santraller genellikle kömür yakıtlı olduğundan, önümüzdeki 190 yıl yetecek kömürümüz olduğu düşünülürse, kendi öz kaynaklarımızı kullanamama gibi bir durum söz konusu olacaktır. zaten dışa bağımlı olmadığımız enerjiler sadece hidrolik, ki bunun şu anki kapasitesi, türkiye ihtiyacının 3'te birinden azdır, ve termik santrallerdir. kyoto'yu imzaladıktan sonra ya nükleer santraller zinciri kurmak zorunda kalırız ki bu zaten %8 büyüyen bir ülke için termik santraller kapanmasa da gereklidir, ya da daha çok doğalgaz ithal ederiz. şayet termik santrallerin kapanması söz konusu olursa hemen hemen her bölgeye 2'den az olmamak kaydıyla nükleer santrallerin kurulması kaçınılmaz olacaktır. bu da en az 14-15 nükleer sanrtal demektir.
yani işin kısası ya 50-60 sene içinde 2-3 derecelik sıcaklık artışına razı olacağız; ki bu sadece bizden kaynaklanan bir sorun değil, bizim etkimiz çok küçük mertebelerdedir, ya da daha çok enerji ithalatı yapıp zaten sefalet içinde olan halkımızın parasını ruslara, iranlılara savuracağız.
tabi ki küresel ısınma önemli bir sorun, ama dünya yok olursa enerjinin hiç bir anlamı kalmaz tarzında bir yaklaşım da gerçekçi değildir, zira dünya tehlike altındadır ancak bu tehlike dünyadaki diğer tehlikelerden öne geçebilecek boyutta değildir.
bu cagriya kulak verip vermeme arasinda malesef siki$maktayim*. turkiye ekonomik olarak sanayiye ihtiyac duymaktadir. yillardir avrupa, amerika ve kimi asya ulkeleri sanayiyi kokune kadar kullanarak zaten doganin anasini aglatmi$tir. kyoto protokolunun getirecegi kisitlamalar ve bazi dayatmalar dogal olarak ulke sanayisini ve ekonomisini etkileyecektir. fakat bu demek degildir ki onlar yapti yapacagini biz de bi yapalim hele sonra du$unuruz.
ote yandan doganin yok olu$u her insan olanin vicdanini sizlatmaktadir. masmavi gokyuzu yerine griye bulanmi$ bir evrende ya$amak hic ic acici degildir.
"zaten türkiye'deki milliyetçiler ve islamcılar ay'dan arsa parsellediği için, onların imzalamasına gerek yokmuş, onlar içine sıçıp ay'a gideceklermiş dünyanın, bi sol kesim kerizmiş, onların arsası yokmuş ayda, ondan hep onlar savunuyormuş imzalanmasını" da dedirten istek.
abd yada diger avrupa ulkelerinin daha oncede yaptigi uluslararasi anlasmalari, kendi cikarlari dogrultusunda yok saydiklari gorulmustur. abd bu protokolu imzalasa bile uygulamayacagi kesindir.
-dur sen zahmet etme biz uretir sana satariz, denmektedir. ve bu slogani atanlar malesef bilerek yada bilmeyerek bu ulkelerin en buyuk yandaslaridir.
bir sonun baslangicina girmis bulunmaktayiz. kyoto protokolu yada her ne ise bunun onune gecebilecegimizi pek sanmiyorum. * biz zavalli insanlar hep doga ana'yi korumak icin ugrasir onlemler almaya calisiriz. oysa bugun tahminleyebildigimiz kadariyla doga ana cok daha buyuk felaketlerle kendine adeta format atip, tam anlamiyla 0 dan baslamistir. olan sadece uzerinde yasayan ac gozlu canlilara olmustur.
sonuc olarak dunya nufusu ve bu nufusun ihtiyaclari ortadadir. kyoto protokolu yada sacma sloganlarla kendimizi kandirmayalim. ne zaman yasam standartlarimizi degistirip; otomobile yada dvd player lere ihtiyacimiz oladigini anlarsak o zaman belki gercekten bu dunyada yasayabiliriz.