bi kaç kömüre oy verdiricek kadar fakir bırakılmak, sokakataki tüm insanlara kuşku ile bakmak zorunda bırakılmak, bilgiden mahrum bırakılmaktır.. daha da acısı bu yukardaki edilgen fiillerin arkasındaki gerçek özneyi bi türlü bulup hesap soramamaktır.
herşeye rağmen güzel bir şeydir.
avrupada yaşamın debisini bulmuş akarsu gibi olduğu düşünülürse bizdeki daha renkli bir yaşam. azer bülbül'ün şarkısı gibi "heran her şey olabilir"
bir bilince sahip olamayıp, sürekli başkalarının ağzından konuşmak, muğlaklaşmaktır. . tıpkı halk kavramı gibi her şey muğlak ve kaygan. halk sınıflardan oluşur, elbette burada bahsedilen geniş kitleler. fakat o geniş kitlelerin işi hiçbir zaman ellerindeki gücün farkında olmayıp, "bak böyle şeyler var güzel kardeşim" diyenlere üvey evlat muamelesi yapmaktır. kısacası türkiye'de halk olmak demek; aynı evde olduğunu sanıp, aslında sırçalı köşkün bahçesindeki bekçi kulubesinde yaşamak ve bunun için şükretmek demektir.
"hani şu derya içre olup deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf" olmaktır türkiye'de halk olmak. her şeye yorum var ama iş uygulamaya gelince o yorumları arka kapı hep açıktır kaçmak için. yine de nihat behram hakırıyor, belki duyan olur diye;
haykır acını ey halk! başeğme haykır!
bir yol kavşağındasın ve ancak
yaraların haykırışlarla onarılır
bir yol kavşağındasın ve senin
değişmek için çırpınıyor kaderin
kuşan alnında biriken o kara teri
sırtında şakırdayan kırbacı kopar
soluk al ışıldat o mazlum yüreğini
bak korlaştı acıların, kozalandı
ey halk! parçala şu nankör suskunluğunu başkaldır artık
sevginin ve öfkenin uğultusunu
bağrına vura vura taşırken sana
karşılık gözetmiyor bu gencecik insanlar
ne barbarın tehdidi ne dişleri kıran elektirik
dalga dalga yayılan o rüzgarı durdurabilir
bu direniş senin için ey halk
bu çığlık senin kollarınla yıkılsın şu köhne dünya
ve coşkuyla yeniden kurulsun diye çınlatıyor hayatı
bir yol kavşağındasın fakat mutlaka değişecek kaderin
bunu bekliyor şu ıslak çukurlarda üşüyen çocuk
bunu bekliyor gözevleri kurutulmuş analar
bunu bekliyor zincirin oyduğu bilek
bunu bekliyor açlık, kuraklık, ılık ılık akan kan
bunun için en genç yerimizi ölümle tanıştırdık
kuşan kendini artık biraz da gövdeni yüreğinle kırbaçla
ey halk! haykır acını! bu kara dumanı dağıt
1924 anayasası ile j.j. rousseau nun milli devletini benimsemektir. 1961 anyasası ile locke'un fırsat eşitliğini benimsemektir.
gunumuzde ise hangi dala kondugunu dahi bilememektir.
garipliktir, kimsesizliktir en acısı ise ideallerden yoksun olmaktır.
gobegini kasimaktir.
piknik alanlarinda atletle durmaktir.
vatandasa ragmen plajlara akin etmektir.
bidon kafali olmaktir.
ama asla ve asla kendi dusuncesinden olmayana hakaret etmemektir.
vurulduk ey halkım unutma bizi! diyenleri , kendisiyle lanlı lunlu konuşanları , verilen sözleri , harcadığı emekleri , hayallerini , inandıklarını , beklentilerini , yaşamayı unutmaktır.
satrançta piyon ile rekabet etmektir..
ağzını açmaya , bir şeyler söylemeye , düşünmeye , düşündüğünü uygulamaya , çalışmaya , direnmeye , karşı gelmeye , kendin olmaya korkmaktır.
koalalarla tembellikte rekabet etmektir..
elin oğlu yapıyor , gavur malı , biz de yoğurdu bulduk , nerde bu devlet nerde bu millet , nolacak bu memleketin hali diyerek sürekli şikayet etmek , bir yerlerde memleket kurtarmak , bunun faydadan çok zarar getirdiğini bilmemektir.
yaratıcılıkta kimseyle rekabet edememektir..
yalnızca türkiye'de olabilecek olayları yıllarca , ağlasam mı gülsem mi diye düşünerek anlatmak , erke dönergecini bulmaktır.
iyimserlikte pollyanna ile rekabet etmektir..
benim hala umudum var , yarın güzel olacak , atam sen kalk da ben yatayım , atatürk gibi bir lider gelecek diyebilmek , borsa çökmüş - vatan için seve seve kampanyaları başlamış - açlık sınırındaki insan sayısı ülke nüfusuna yaklaşmış -asgari ücretten sıfırın yanında başka rakamlar da atılmış -ken bile gülebilmektir.
saflıkta kimseyle rekabet edememektir..
kendisini 5 kilo nohuta muhtaç edip oğluşuna gemicik alanları , buzdolabının afili süt şişesini bağrına bastığı gibi bağrına basmaktır.
başka halklarla kardeş olmak yerine sevgili olacak , ilişki bitince küsüp gidecek ; komşusu bir fincan şeker istediğinde 5 avro demeyecek , ölesiye paylaşacak ; dünya türk olsun huleeyn! derken bile kökeni nolursa olsun insan ayırmadan yardım edecek , bunu başına kakmayacak ; sokak düğünlerinde tanımadığı bir kızla göbecik atabilecek , limonata ikram edebilecek ; günaydın dendiğinde gülerek başını sallayacak , gün boyu mutlu olabilecek ; en ufak bir olayda gaza gelecek , ortalığı ateşe verebilecek ; ne kadar inkar etmeye çalışsa da hep bir olmadıklarında eksik - yarım olabilecek bir halk olmaktır.
oturup kahve köşesinde, akşam sohbetlerinde devleti kurtarmak, her önüne geleni eleştirmek, sonra iş icraate gelince taşın altına elini koyamamaktır.
mustafa kemali aramaktadır, onun gibisini yetiştirebilmenin yollarını aramakta değil.
ve sonunda demokrasiyi de itmektedir yavaşça, bakalım hayırlısı.