10 kasım 1938'den itibaren türkiye'de giderek güçlenen, modern türkiye cumuriyetine ve onun ilkelerine karşı olan akım. bu durumu aşağıda çok güzel bir benzetmeyle ortaya koyan bir yazı sunuyorum. bu yazı anonim olup, kerem doksat'ın sitesinde de (bkz: http://www.keremdoksat.com) yakınlarda yayınlanmıştır.
Bedevi ;bir târif yapmak yerine, bir hikâye ile sorunuza cevap verebilir miyim?; der.
Gazeteci Elbette, anlat hikâyeni; diye cevaplar.
Bedevi anlatır:
''Benim gibi bir Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, Sîna Çölü'nde yol almaktadır. Birden ufuk çizgisi kararır, gökyüzünde nâdiren tek tük görülen kuşlar, bu kez toplu halde, karanlığın aksi istikametine doğru, telâşla kanat çırpmaktadır. Çölün mutlak sessizliği, daha da yoğunlaşır sanki. Tecrübeli Bedevi bu alâmetlerin şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar. Devesini çökertir, üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca bu kazığa bağlar. Sonra yine heybelerden, katlanmış parçalar hâlinde çıkardığı küçük çadırını alelacele kurup, içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler.
Son düğümü henüz atmıştır ki, fırtına bulundukları bölgeye ulaşır. Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta, rüzgârın oluşturduğu kum sağanağı neredeyse delip geçecek bir hızda çadır yüzeyine çarpmaktadır. Her kum tânesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi bedenine saplandığı deve, dile gelir:
;Efendi, canım çok acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin?; der. Dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi, zavallı devenin bu dileğini kabûl eder ve ; Peki, başını çadıra sokabilirsin; diyerek, kapıyı bağlayan düğümleri boşaltır.
Durmak bir yana, fırtına giderek daha da gemi azıya almaktadır. Deve, sâhibine tekrar yalvarır; Efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur ve şu an çok acıyor. izin ver, boynumu da çadıra sokayım ;.
Biraz ikirciklenmeyle, bu isteğe de ;Peki der Bedevi.
Fırtına, sanki sonsuza dek sürecek gibidir. Deve bu kez, ilk ikisinden daha acıklı bir sesle yalvarır; Efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver;
Bedevi bu son isteği de kerhen kabûl eder. Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda artık kımıldayacak yer kalmamıştır.
Bu duruma, Bedevi; den önce, deve tepki gösterir; Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının çaresine baksan ;
;Lider kimdir; demiştiniz; bu hikâyeyi mesnet alarak cevap vereyim; Lider; devenin başını dahi, çadıra sokmasına izin vermeyen insandır''
***
Atatürk'ten sonraki lider ismet inönü Köy Enstitüleri'ni kapatarak ve kendini ona ikame etmeye kalkarak cumhuriyet inkılâplarının kırsal bölgelere uzanan kollarını kopardı.
Sonraki lider Menderes, dini politik bir enstrüman olarak kullanma geleneğini başlattı. Dini hurafelerden, siyasî spekülasyonlardan arınmış bir şekilde halka öğretecek aydın din adamları yetiştirmek üzere kurulan imam Hatip liselerinin misyonunu ters çevirdi.
Sonraki lider Demirel, Menderes'ten de baskın çıktı. Tarikatlar üzerinden siyasî ikbâl aramaktan çekinmedi.
Arada gelen ve çoğumuz tarafından, Cumhuriyet inkılâplarının, lâisizmin ve demokrasinin seçkin temsilcisi olarak gördüğümüz bir başka lider, Fethullah Gülen ile muhabbetli olmaktan sonuç bekledi.
Sonraki lider Özal zâten muhibbin-ı tarikat olduğunu, gizlemeye gerek bile duymadı.
Sonraki lider Erbakan döneminde, tarikat şeyhleri, başbakanlık protokolünün liste başındaydılar.
Modern Türk Kadını imajını güçlü bir rüzgâr gibi arkasına ve oy portföyüne alıp, başbakan olan Çiller, nabzını tarikatlara tutturdu.
Ecevit'li, Bahçeli'li, Yılmaz'lı hükûmet tarikatların ve dipten gelen dalganın sırtını sıvazlamaya devam etti.
Özetle:
Atatürk'ten sonra gelen bütün liderler; devenin çadıra girmesine izin verdiler. izin vermenin ötesinde, teşvik ettiler.
Özetle;
Biz de Bedevi'nin hikâyesini mesnet alırsak, ortaya şu sonuçlar çıkıyor:
1) Türkiye 10 Kasım 1938'den beri, varlık sebebi olan Cumhuriyet'i gerçek anlamda savunan bir liderden mahrum olarak, 69 yıl geçirmiştir.
2) Bu dönemde gelen istisnâsız bütün liderler, kendi siyasî pazarlamalarını, Cumhuriyet'e ve Cumhuriyet inkılâpları'na vurmak üstüne kurulmuş stratejilerle yapmışlardır.
3) Yaklaşık üç nesle tekabül eden bu zaman zarfında, Türkiye’nin millî eğitim politikası teokratikleştirilmiştir ve teokratikleştirilmektedir.
4) 29 Ekim 1923'te gerçekleştirilen devrim, bilâ-fâsıla tam 84 yıl süren bir karşı devrim ile tasfiyenin son aşamasına gelmiştir.
Son söz: Başını rica ile çadıra sokan deve, artık sâhibini dışarı dâvet etmektedir.
Deve deyip geçmeyin; kini çok derindir. Sizi çadırın dışına atacak kadar!