türk demokrasi tarihinin en önemli 4 hükümetinden(1950ler menderes,60lar demirel,80ler özal) birisi belkide birincisidir.
evet eleştirilecek yönü çoktur ama sezarın hakkı sezaradır.
gelmiş geçmiş en iyi hükümet edebiyatı yapılmaması gereken lakin özal dönemini hayal meyal hatırlayanlar için en az o dönem kadar iyi bir profil çizen hükümettir. yanlışları olabilir adam gibi eleştirilir, hataları olabilir adam gibi düzeltilir, günahları olabilir onu da allah bilir. ekonomik açıdan cebimize para girdiğini hissettirdiğine göre göz boyaması yapmıyorlar denilen hükümettir. ayrıca yüzde 10 baraj koyup da bugün meclis dışında kalanlar neden acaba "milletin yüzde 66 meclis dışında kaldı " gibi garip bir hezeyana giriyorlar sorusunu akla getiren ilk hükümet olmakla müşerreftir. saygıyla sevgiyle bakılmalı onur duyulmalıdır.
amerikan yandaşı,ampül simgeli 25W lık ,amerikanın hiçbir sözünden çıkmayan,ekonominin sürekli iyi olduğunu söleyen fakat ekonominin berbat olduğunu bilen bir hükümet.
geçmişi karanlık arızalılardan oluşan, geçmişte avrupa birliğine hristiyan birliği deyip söven ama şimdi o birliğin paçasından inmeyen kişinin * bulunduğu, geçmişte atatürke laikliğe cumhuriyete bilimum bu ülkenin temelinde ne varsa ona dil uzatan imam başbakanı *olan, geçmişiyle çelişen hükümet. seçim sisteminin bozukluğundan ve ekonomik krizden dolayı tesadüfen bunlar seçilmiştir. halk, seçenek olarak ya bunları görmüştür yada chp yi görmüştür. chp yi yanlış tanıyan büyük kitle oyunu bunları dindar olarak gördüğü için muhafazakar demokrat etiketli akpye vermiştir.
dindar görünmek için türban arkasına saklanmak, imam hatipleri arka bahçe olarak kullanmak, ramazanda **kumpanya dağıtıp geri kalan 11 ayda fakiri unutmak mı gerek sorusu akla gelir.
son olarak, geldiği günden günümüze kadar toplam borcun 120 milyar dolar arttığı söylenir. halkın hala geçim sıkıntısı çektiği, hala milyonlarca işsiz olduğu, hala hortumculuğun tüm çekişiyle devam ettiği, hiç olmadığı kadar toprağın satıldığı, hiç olmadığı kadar türkiyenin uluslararası ortamda küçük düştüğü. bu hükümet özetle bunları hatırlatır.
1923-1938 hükümeti hariç, geçmişteki hükümetlerin hiçbirinden iyide kötüde olmayan hükümet diyebiliriz aslında ama bunların bir ekstra dezavantajı var ki , geçmişteki hükümetler ekonomi ve kalkınma alanında sıfır çekmişken, bunlar ekstradan 'vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne' aykırı işler de yapmaktalar..
milletin tek getirisi olan yerli firmalar yabancı devletlere çok cüzi rakamlarla peşkeş çekilmekte .. o açıdan , beni geçmişteki kötülerden çok daha fazla korkutan kötü ..
türkiye'yi iç siyasette olduğu gibi dış siyasettede utanç verici durumlara düşüren hükümet olmuştur. en son olarak kıbrıs taki lokmacı kapısı olayından çıkarabileceğimiz sonuçlara dayanarak diyebiliriz ki;
1) akp iktidarı önce kıbrıs davasının büyük kahramanı, ömrünün sonuna kadar kktc devlet başkanı olması gereken sn. rauf denktaş ın ayağını kaydırmış, yerine kendisini ve devletini rumlara yamamak isteyen, türk düşmanı işbirlikçi mehmet ali talat ı destekleyerek cumhurbaşkanı olmasını sağlamıştır.
2) devlet politikamıza tamamen aykırı, adayı salt rum tarafına yarayacak bir annan planını sırf ab yardakçılığı uğruna desteklemiştir.
3) içerisinde serdar denktaş ın bulunduğu, bir nebzede olsa ulusal duruş sergilemesi muhtemel bir önceki hükümeti devirmiş yerine binbir katakuliyle tamamen rum ve ab yanlısı bir hükümet oluşturmuştur.
4) oluşturduğu bu kukla hükümetin güya kendi iradesiyle aldığı ''kabul edilemez'' kararları, ''kktc devletinin içişleri'' diye türk kamuoyuna yutturmuş ve kendisi ''aradan'' çekilmiştir.
5) son olarak lokmacı kapısı olayında uluslararası ilişkilere tamamen aykırı, taviz niteliğinde bir uygulama olan geçidin yıkılmasında sessiz kalmış* kktc hükümeti ile genelkurmayı karşı karşıya bırakmış ve biz bu işe karışmayız mesajı vermiştir ve fakat ''bölgemizde ve dünya siyasetinde aktif olacağız'' diyen hükümet başkanının 40 yıllık milli dava kıbrıs ta neden aktif olamadığı-olamayacağı tarih sayfalarına çoktan geçmiştir.
denilebilir ki akp iktidarı ulusal duruştan yoksun, ülkemizin antlaşmalarla kazandığı haklarını bile savunamayacak konumdaki bir iktidardır. esasen tek derdi türban ve imam hatipler olan bir iktidarında ülkemizin geleceği açısından onurlu, cesur, kararlı adımlar atması beklenemez. her işi takıyyeye dayanan, karanlık ilişkileri, şeriatçı-ümmetçi bir geçmişi olan böyle bir iktidara ülkemizin daha fazla dayanabilmesi mümkün değildir. bugün kıbrıs ta, güneydoğu da yaşadıklarımızı yarın ege de, karadeniz de yaşamak istemiyorsak bu zihniyetin devlet tepesine ''daha fazla'' yerleşmeden demokratik yollarla yok edilmesini sağlamak her türk vatandaşının birinci vazifesidir.
daha önceki kimi hükümetlerde de rastladığımız üzere; plan ve programı washington, telaviv ve brüksel de hazırlanmış hükümettir. başbakanı, eski başbakan ecevit in hastalığıyla alay edip, aynı duruma düşünce sus-pus olan hükümettir. enflasyon başarısını, yalnızca talebi kısarak sağlayabilen hükümettir.
ekonomi ile alakalı yorumlarında çok başarılıymış gibi davranan, başarılı olduklarını iddia eden, bunu da makarna, çay, simit hesabıyla yapan ve en büyük kozlarından biri de 2006 yılında verdirdikleri bütçe fazlasını gösteren ancak, 2007'nin ilk 5 ayında 3,3 milyar ytl bütçe açığı veren hükümettir...
2006'da satıldı kamu kurumları, satıldı araziler, bütçe fazla verdi bunlar da kendilerini başarılı atfettiler... hükümet olurlarsa, 2007'nin ikinci yarısında da satılır, 2008'de de... bütçeye fazla verdirilir... mirasyedi diye işte bu hükümete denir... miras ne kadar mal varsa satalım anuna goyim... yatırım yok, üretim yok... ver yesin, ört yatsın... ondan sonra "biz bütçeye ilk defa fazla verdirttik" ulan 2007'nin daha ilk 5 ayı geçilmişken 3,3 milyar ytl açık nereden geldi o zaman?
bu açığın yüksek çıkmasındaki bir diğer neden de vergilerin azalması... bu yüce (!) varlıkların yaptığı reformla (!) fiş toplama tarihe karıştı, haliyle, devlet halkın dolaylı olarak peşin ödediği vergiden muaf duruma geldi... halkın alım gücünün düşmesi ve alış veriş yapmaması da ekonominin iyi olduğuna işarettir zaten -yersen- ayrıca, faizlerin yükselmesi de ekonominin iyi olduğuna işarettir...
ekonomi çok iyi anam... yatırım yok, üretim yok, işsizlik artmakta, yoksulların nüfusa oranı artmakta, kapkaç, hırsızlık, soygun, gasp gibi suçlar artmakta, terör artmakta -sonuçta terör artınca, askeri harcamalar da artar, bu da ekonomiye yansır- vergiler azalmakta, faizler yükselmekte, sıcak para girişi sık yaşanmakta ve yabancılara başka hiçbir ülkede kazanamayacağı nakit kazanımı sağlanmakta, bütçe yapılan satışlarla fazla veriyor gösterilmekte, satış olmayınca açık verdirilmekte ve çözümün satış olduğu dayatılmakta, ekonomi çok iyi... **
oylarımız akp'ye... ekonomi çok iyi... ha tabi bir de kuzey ırak'taki türk şirketlerinin getirdiği döviz var yurt içine... çok muazzam para akışı var ülkemize o kadar ihya oluyoruz ki, her gün şehit cenazesinin gelmesine razıyız...
2003'teki 1 mart tezkeresi'nden sonra abd ile "1 milyar dolar hibe mi, 8,5 milyar dolar kredi mi?" pazarlığı ile türkiye'nin menfaatlerini ve dış politika anlayışını ekonomiden sorumlu devlet bakanı ve ab başmüzakerecisi ali babacan imzası ile satan(!), bu anlaşma ile türkiye'nin ırak politikasında; "abd ile tam bir işbirliği içerisinde olma ve bağımsız olarak ırak'a müdahale etmeme" maddesini imzalayarak bugün elimizi kolumuzu bağlayan ve gizlice -gerçi gizli değil, 4 sene önce her yerde yazıldı bu- türkiye'nin politikasını satmakta çekinmeyen hükümettir...
chp lider deniz baykal ntv'de katıldığı liderler programında ırak'a müdahale konusunda dile getirmiştir bunları... dönemin askeri konuları müzakere eden ve günümüzde mhp milletvekili adayı olan emekli büyükelçi deniz bölükbaşı da açıklamıştır...
bu hükümet bush'tan izinsiz bırakınız kuzey ırak'a gitmeyi, çişe bile gidemez... size bir haberim daha var türkiye bu muhteşem (!) hükümet sayesinde bu yıl 1 milyon ton pamuk ithal edecek... akdeniz'deki, ege'deki pamuk arazileri ise boş... çünkü çiftçi tarlayı ekmediğinde en azından elindeki avucundaki gitmiyor...
büyükanıt paşa: barzani ile görüşmem...
rte: biz oradaki kürt yönetimi ile görüşürüz...
3 ay sonra...
basın: barzani ile görüşecek misiniz?
rte: ben kabile reisi ile görüşmem...
rte: içeride 5000 dışarıda 500 pkklı var...
2 gün sonra...
rte: içeride 1500, dışarıda 3500 pkklı var...
rte: operasyon dahil her şey masada...
abdullah gül: her şey masada...
büyükanıt paşa: kuzey ırak'a müdahale şart...
rte: operasyon gündemimizde yok...
rte: ordudan bana bir talep gelmedi... talep gelirse gereğini yaparız...
büyükanıt paşa: kuzey ırak'a müdahalede siyasi iktidarı karar alması gerekmektedir...
rte: tsk ile tam bir işbirliği içindeyiz...
rte: abd ile pkk konusunda tam bir işbirliği içindeyiz...
abdullah gül: görmek istediğimiz adımları göremiyoruz...
rte: abd'nin daha etkin olmasını bekliyoruz...
büyükanıt paşa: müttefiklerimiz pkk'ya silah yardımı yapıyor...
pejak yöneticisi: abdli generaller kamplarımızı ziyaret ediyorlar...
rte: abd kuvvetlerinin gerekeni yapacağını düşüyoruz...
abd: pkk'nın silahlı kuvveti olduğunu sanmıyoruz...
al jazeera görüntüleri: pkk'nın elinde uçaksavar bile var hem de kamufle etme ihtiyacı bile görülmemiş...
büyükanıt paşa: siyasi hedef koyulmalı...
rte: tsk ile işbirliği içerisindeyiz... ne gerekiyorsa yapılır...
biri bu hükümete arada bir ana haber bültenlerini izletsin de tsk'nın basın açıklamalarını falan iyice bir öğrensin...
halefini kötüleyerek bir yerlere gelmeye çalışan; kriz sonrası halefi olan hükümet döneminde düşmeye başlayan enflasyon ve iyiye giden borsayı kendine mal etmeye çalışan ve buna kanan düşük eğitimli kesimden oy toplamaya çalışan popülist hükümet...
2001 yılında kriz patlak vermeseydi de yine bunlar başa gelseydi üzerine bunların da abanmasıyla ekonomide ne büyüklükte bir kriz olurdu tahmin bile edemiyorum ama diyorum ya, krizin fırlatılan bir anayasa yüzünden çıktığını zanneden bünyelere hava hoş kasa boş!
ayrıca bünyesinde abdülkadir aksu gibi su katılmamış bir kürt partizanı ile dengir mir mehmet fırat gibi sürekli kürdistan hayaliyle yanıp tutuşan bir parti genel başkan yardımcısını da barındıran, sonra da terörü bitirmesini beklediğimiz şaka gibi oluşumdur.
verilmiş vaadler, tutulmamış sözler,hayal kırıklığı, çıkarcılık.
(bkz: yiğidi öldür hakkını yeme.)mek gerek sağlık alanında yapılan süper değişikliklerdir.
türkiye'yi dünyanın en büyük (!) 20 ekonomisi içine sokan hükümettir...
tabi büyüklük burada biraz değişiktir... bir vakfın demokrasinin yıldızları olarak lanse ettiği 3'lüden adnan menderes, ülkeyi abd'nin dümen suyuna sokmuş, diğeri turgut özal büyük (!) bir başarıyla 1984-1987 arasında gsmh'nın yıllık %4,3 ile %9.8 arasında büyümesini sağlamıştır... tabi bu büyüme çok büyük ölçüde dış borçlara dayanmaktadır. keza, dış borçlar, 1984'te 20,6 milyar dolarken, 1987'de 40,4 milyar dolara yükselmiştir... tabi daha sonrası körfez krizi, 3 koyup 1 almak vs... sonrasında yine krizler... velhasıl bu krizler bir süreç meselesidir... döneminde kriz çıkmayan hükümetin başarılı sayılması için üzerinden en az 10 yıl geçmesi gerekmektedir... gelelim demokrasinin 3. yıldızına... kendisi döneminde de gsmh'mız oldukça artmıştır... aynen turgut özal'ın döneminde olduğu gibi bu da çok büyük oranda dış borca dayalı bir büyümedir... tıpkı turgut özal'ın sebep olduğu gibi, 5-6 yıl sonra değirmen dönmeyince, satacak yer kalmayınca bir kriz çıkması az bir olasılık değildir...
2002 yılının kasım ayında 221 milyar dolar olan bir borç, 2007 yılının 2. çeyreğinde 408 milyar dolara çıkmış durumdadır. 2002'de 15 milyar dolar olan dış ticaret açığı, 2007'nin 2. çeyreğinde 50 milyar doların üzerine çıkmıştır -ihracatta rekor kırdıklarını her fırsatta dile getirip, ithalat kavramının i'sini dile getirmeyenlere selam ederim-. yani ithalata dayalı bir ekonomik sistem... büyüyen bir ekonomi... evet, büyümek, borca dayalı, cari açık, dış ticaret açığı veren, işsizliğin her ne hikmetse ekonomi büyümesine rağmen azalmadığı hatta arttığı, büyüyen (!) bir ekonomi... 2002 yılında kişibaşına düşen borç 3200 dolarken, 2007'nin 2. çeyreğinde, 5500 dolar olmuştur... -kişi başına düşen milli geliri kağıt üzerinde artmış gösterenlere de selam ederim, müjdeler olsun, kişi başına düşen borç da %60 artmıştır- şu anda türk lirası aşırı değerlidir ve bu aşırı değerlilikten kaynaklanan, teoride artan ancak, pratikte artışın mevzu bahis olmadığı bir milli gelir... bizzat ekonomiden sorumlu devlet bakanı ali babacan 2006'nın sonunda "kayıt dışı konusunda 4 yılda hiçbir şey yapamadık" dedi... ancak başbakan recep tayyip erdoğan, "kayıt dışında büyük yol kat ettik" dedi... ki, kayıt dışı konusunda hiçbir şey yapılmadığı aşikardır... vergi mükellefi sayısında bir düşüş söz konusu... o zaman bu vergi mükellefleri ya vergiye mevzu bahis olan kazançlarından mahrum kalmışlardır ya da kayıt dışına yol almışlardır... ücretli çalışanların reel gelirleri 2001 seviyesinin altındadır... ama ekonomimiz büyüyor(muş)...
bu şöyle bir şey... benim 200 liram var... gittim bir bankadan %25 faizle 1000 lira kredi aldım ve cebimdeki para 1200 lira oldu... ama ben bu parayı 1250 lira olarak bankaya geri ödeyeceğim... kağıt üzerinde alım gücüm arttı... cebimdeki para kağıt üzerinde arttı ama reel olarak benim cebimde, bu aldığım parayı üretime ve ekstra kazanca dönüştüremezsem -50 lira olacak... tıpkı türkiye'nin üretime çeviremediği sıcak para gibi... durmadan ithalat yapan, dış ticaret açığı veren türkiye gibi... ben bu borcu ödeyemezsem, banka beni icraya verecek... tıpkı türkiye'nin durumu gibi... bu şimdi değil, 10 yıllar sonra olacak bir olay... krizler, çıktığı dönemin hükümetinin hataları değildir tek başlarına... bir süreçtir...
git gide borç batağına sürüklenen bir türkiye... durmak yok, yola devam!
turhan çömez'in de dediği gibi, bu seçim vatanseverlerle, vatan hainleri arasında olan bir seçimdir...
hepimiz bildiği gerçeğin uygulamada yeniden ete kemiğe bürünmüş hâlidir. öngörüden, siyasi melekelerden, zekâdan, vicdani yetilerden ve iktidar olmak için gereken ne kadar özellik varsa tümünden yoksun olan bu insanların devlet terbiyesinden ve hatta en basit toplumsal değerlerden dahi nasiplerini almadıklarının son derece net olarak dışavurumudur. kimi az kimi çok yetkili, kimi asık kimi yumuşak yüzlü, kimi bilinçli kimi güdümlü ama hepsinin aynı kumaştır.
iktidar döneminde akp yönetimin acizliği ve ihmallerinden yaşayan olaylardan sorumluluk sahibi olmadıklarını zaman zaman belirten hükümet. oysa ki onlardan yıllar önce hz ömer bakın ne demiş: "nil kıyısında kaybolan koyundan bile ben sorumluyum."