eğri oturup doğru konuşmak gerekirse bazı alanlarda eksik hatta güdik kalmış dilimizdir. aslına bakılırsa güdik kalması kavramı yanlış, ama eksiktir. özellikle alanlara bakılarak anlaşılabilir bu, çok basit özellikle felsefe.. felsefe ile haşır neşir olanlar anlar ki, ortada bir hiç kimsenin anlamadığı ve muhtemelen kelimesini bile ''belkilikle'' şeklinde çeviren yayınevleri bulunmaktadır.. anlayana aşk olsun..
esas nokta kelimenin dile verdiği nedir? hiç bir dil kelimesiz konuşulmaz. kelime dağarcığınız genişse daha geniş düşünebilirsiniz belki. ama kelime dağarcığı çok çok fazla olan diller ''iyi bir dil'' anlamında değildir bu. bana göre;ingilizce iyi bir kısır dil örneğidir gramatik açıdan. ama gel gör ki kelime dağarcığı türkçe'yi katlar da geçer. ama kelime üretirken sürekli sorun yaşarar f.u.c.k da olduğu gibi götlerini yırtarlar ya da latinceden türetirler.
ama yadsınamaz bir gerçeklik var, ingilizceyi bu kadar kötülüyoruz da eğer dilinizin bazı alanlarda iddialı olmasını istiyorsanız bu alanlarda dikkate değer bir kelime dağarcığınız olmalı. açıkça söyleyebilirim ki bu ingilizcede var ama türkçe için kusura bakmayın bunu söyleyemiyorum. bunun nedenlerine inildiğinde ''dil devrimi'' nde yapılan yanlışlara kadar gider. 70 sene önceisndeki yazılanı anlamanın çok zor olduğu gibi. ama bir fransızca da bu bu kadar keskin değil hem de daha gerilere gidin voltaire dönemine..
bunun yanında ingilizce ve fransızca sürekli yazar yetiştirdi keza almanca'da. osmanlı da genel anlamda evliya çelebi dışında yazar pek yoktur göremezsiniz. genel anlamda şairleri vardı osmanlının. şunu da eklemeden geçemeyeceğim fransızca'nın yetiştirdiği yazarlar ensiclopedia(diderot, voltaire, d'alember vs..) yazdılar ve sözlük hazırladıllar. voltaire'nin şuan san petesburg'daki ermitaj müzesindeki(zamanında çariçe kateirne astronomik bir fiyatla eserlerini satın almıştı) bulunan geniş çaplı eserlerinde bu görülebilir. hatta kelimelerin kökenine bakıldığında mesela ''coddle'' kelimesinin jane austen'in bir romanında ilk kez kullanıldığı görülecektir. (dil devrmini ile alfabe dışında dile yapılanlar dili ileri götürmekten ziyade daha geriye götürmüştür. topluma mal olmuş ve yüzyılarca kullanılagelen kelimelerin tam anlamıyla millileşme sevdasıyla atılmasını anlamak zor olsa gerek ama alfabe konsunda en mantıklısı yapılmıştır çünkü türkçe sesli harfle konuşulan dildir. arap alfabesinde sadece elif vardır bunu yerine getiren)
yazar yetiştirmek aynı zamanda dil yetiştirmektir. ve ingilizcenin bu konuda oldukça çok artıları var. yiğidi öldürüp hakkını vermek gerektir. ama gramatik açıdan bana göre türkçe katbekat üstündür.
hayatında oğuz atay okumamış kimsenin düşüncesi olabilir ancak. kişinin kullanmak konusundaki yetersizliği türkçe'yi veya başka bir dili yetersiz yapmaz. aynı şekilde tam tersini de söylemek mümkündür. ingilizce gibi kısır bir dilden shakespeare gibi bir şair (bana kalırsa da) tom robbins gibi bir yazar çıkmışsa, dil onu kullananlarla yücelir diyebiliriz.
janus:1- bir görüngüydü dil sözlüklere sığınırdı bazen
orta asya , avrupa , ortadoğu bölgelerininin kavşak noktası konumundaki herhangi bir ülkenin dilinin yetersiz olması mümkün değildir . ki türkiyenin bu konumu bir masal ülkesi gibi yıllarca ilkokulda anlatıldı bize . muhakkak aşina olduğumuz bir söylemdir bu. gerçektir , lakin anlatılma biçimi sebebiyle lise yıllarında da üzerimizdeki inandırıcılığını yitirir.
evet bu söylem bir gerçeği de beraberinde getirmektedir . o da sürekli göçlerin yaşandığı , farklı medeniyetlerin ve devletlerin de bu coğrafyada ikamet ettiğidir. tarihin tozlu sayfalarından bahsediyorum elbette, ki dil de bir bakıma geleneğin potasında şekillenir. ve sürekli olarak da , bir başka medeniyet ve bir başka dil ile de münasebeti olduğu için , değişime uğrar. evet makul oranda olmak kaydıyla değişim bir dilin doğal gelişimidir . ama bu kültürel değişimin ve dönüşümün de habercisidir.
bulunduğu coğrafya sebebiyle arapça'yla asırlık ilişkiler, keza farsça'yla da öyle.
ayrıca ortaasya'daki bir çok türki cumhuriyetin dillerinden de bir hayli etkilenmiştir.
yine fransızca'yla 19.yy'ın sonlarında başlayan flörtümüz , ikinci dünya savaşına kadar da etkisini sürdürmüştür. ingilizce'yle de bir hayli hızlı başlayan etkileşim hala sürmektedir.
hatta terminolojik terimler de yine hangi ülkenin üretimiyse , direkt olarak dilimize girmektedir . mesela felsefe terimleri . bu yöntem yanlış da değildir kanımca, zira diğer dillere de aynı şekilde girmektedir terimler. o halde geriye gündelik dilin sorun olduğu yollu bir gerçek çıkıyor . yani aslında dilimizden yetersiz diye bahis açmamızı da sağlayan olgu . evet bunlar malum-u ilam.
janus:2- bir görüngüydü dil sözlüklerde unutulurdu bazen
olayın diğer yönü ise şu: ve asıl sorun olan kısım da tam olarak bu noktadır. harf inkılabı ve dil devrimi süreç içerisinde tam da amacına ulaşamamıştır. dil ideolojik kamplaşmanın da aracı olmuş ve tabir-i diğerle kelimelere ideolojiler giydirilmiştir. mesela muhafazakar ve milli duyarlılıkları olanlar osmanlıca dilindeki kelimeleri kahir ekseriyetle tercih etmiş , buna mukabil sol duyarlılıktakiler ise öztürkçeci bir yolu tercih etmişlerdir. bu hilkat garibi durum ise tartışmaların odağınında yer almış ve asıl mesele gibi bellenip üstüne bir de hararetli hararetli tartışılmıştır.
evet talihsiz dönemlerden kalma bir sürecin de mağdurları olarak gelinen nokta budur.harf inkılabı iyi olmuştur evet, ama dil devrimi bence gerçek işlevini yerine getirememiştir . osmanlıcaya ait bütün kelimeleri göz ardı eden bu yaklaşım da şüphesiz dilin erozyonunda en temel etkiye sahiptir. halbuki kelimelere ne o ne de öteki gibi yaklaşabilseydik, hem ahmet mithat efendi'yi hem de tahsin yücel'i aynı zevkle okuyabilirdik.
bu kadar sözün hülasası ise şudur aslında: sözlüklerde binlerce kelimeler bizim nesil tarafından ilk defa telaffuz edilmeyi bekliyor. ilk defa sözlüğün dışını görmek ve cümle içinde kullanılmayı istiyorlar. bu bir davet olduğu kadar hayalgücümün de itkisidir.
wakabayashi: w.g.
bir dostu: b.d.
b.d.: oğlum kolay mı sorular?
w.g.: ya bu kitaptakiler biraz kasışımtrak. diğer kitap fena değil ama.
b.d.: ahuahdsu. kasışımtrak ne lan?
....
2 dostun çıkardığı ortak sonuç;
'türkçenin gözünü seviyim'
bazı afrika dillerinde kelimeler; dişi, erkek, canlı, cansız, hayvan, bitki gibi gruplara ayırılarak farklı çekimlere tabi tutulurlar. en eski ve yaygın biçimde kullanılan çoğu dilde bile bu özellik yoktur. fakat bu afrika dillerinin, topu topu 3000 kelimesi yoktur. bu durumda dillere yeterli yetersiz, gelişmiş gelişmemiş, üstün ya da ezik muamelesi yapmak yanlıştır.
dayanağı da şudur; vay efendim ''neden ingilizce terimlerin karşılıklarını üretemiyormuşuz da, zaten üretemezmişiz de, türkçe bilim dili değilmişte, bıdı bıdı...''
herkes bilir bunu. diller ihtiyaçtan doğar. mesela orta afrikadaki pigmeler'in dili ben diyeyim beşyüz siz deyin bin kelimeden oluşur. çünkü hala toplayıcılıkla yaşayan bir halkın ''bilgisayar'' kelimesine ihtiyacı yoktur. zaten bilgisayara ihityaçları da yoktur.
şimdi konuyu nereye getireceğmi tahmin etmişsinizdir sanırım. etmediyseniz okumaya devam ediniz!
rönesans, reform, sanayi devrimi gibi gelişmeleri kimler meydana getirmiştir? tabi ki batılılar. zilyon tane buluşu kim yapmıştır? yine batılılar (tamam bazılarını biz yüzlerce yıl önce bulmuşuz ama şu anda konu bu değil). e bu buluşlar ya da teknikler isimsiz mi kalacaktı? ya da onlar isim veremediler de bizden bir uzman çağırıp ''adını sen koy'' mu dediler? hayır. ihtiyaçları vardı ve buluşları yaptılar, teknikleri keşfettiler ve haliyle de o buluş ve tekniklerin isimlerini de kendileri koydular veya uydurdular veyahutta uyarladılar.
yetersiz dil yoktur, okumayıp araştırmayıp oturdugu yerden gramer profesörlüğü yapmak vardır. arapçada 1 milyon kelime varken türkçede (24 bin degil) 300 bin adet kelime vardır.bu kelime zenginliği arapçanın daha yeterli oldugu anlamına gelmez.
şimdi adam oturmuş kısaca ram şeklinde yazılan 'random access memory''i icat etmiş. oturup şunu söylemesi çok mantıklı olmaz galiba : "ya biz bunu türkiyeye gönderecegiz hadi buna geçici hafıza adını verelim". elbette kendi dilinden türemiş bir sıfatla o icada hitap edecektir. teknolojiyi üretemeyen ve ithal eden bir ülke için bu kaçınılmaz bir sondur. oktay sinanoğlu vari yaklaşımlar popülerizm ve şovenizm dolu boş çırpınışlardır. dilin kökü ve altyapısı, 'uluslararası platformda gözönünde olma' ilkesiyle doğru orantılıdır.
türkçe yetersiz bir dil değil, onu kullanamayanın bilgisi yetersizdir efendim. bunu daha iyi açıklamak için örnek vermek gerekirse; üstün teknolojiyle donatılmış bir bigisayarı kullanmayı bilmeyen birine verirseniz kendi başarısızlığını 'bu bilgisayar yeterli değil' demek suretiyle kapatmaya çalışır lakin iyi kullnamayı bilenin elinde harikalar yaratan da yine aynı bilgisayardır. 'eğitim şart'diyerek bu entryi özetlemek mümkündür.
dilbilim açısından bakıldığında hiçbir dile yetersiz ya da üstün sıfatlarını yüklemek yanlıştır. bir dil kelime açısından zengin iken, diğeri mecaz açısından zengin olabilir. bir dilin gramer kuralları oturmuş iken diğer dil sesbilim açısından çok üstün derecede bir yeterliliğe sahip olabilir. örneğin ingilizce kelime zengini bir dildir, çeşitli kaynaklarda farklı sayılar söylense de 600.000 kelimeye sahip olduğu savı yaygındır. türkçe de ise 24.000 kelime vardır. bu durumda ingilizce türkçe den üstün diyebilir miyiz? elbette hayır.
türkce yi bilmeyenlerin öne sürdüğü teori. bu teoriyi öne sürenler türkce yi bilmediği gibi matematigi de bilmiyor malesef. bu arkadasların bu teorilerini açıklarken verdikleri örnek şudur.
"Victor Hugo şiirlerini 40.000 kelime ile yazdı. Türkçe'yi en zengin
kullananlardan Yaşar Kemal'in romanları 3.500 kelimeyi geçmez"
Bu görüş haklıdır zira türkçe'nin örneğin fransızca'ya oranla daha az sözcük içerdiği doğrudur. ama bu Türkçe'nin daha yetersiz bir dil olduğu anlamına gelmez.
Çünkü Türkçe az sözcük ile çok şey anlatabilen bir dildir.
i.T.Ü de araştırma görevlisi olan A. Cüneyd Tantuğ un verdiği örneğe bakalım.
ingilizce-Türkçe sözlükte "sick", "ill" ve "patient"ın karşısında
hep "hasta" yazar. Bu bağlamda ingilizce'nin üç kat daha fazla
sözcük içerdiği söylenirse bu doğrudur. Ancak, aradaki farkların
Türkçe'de vurgulanamadığı söylenmeye kalkılırsa bu yanlış olur:
"doktor falanca beyin hastası olmak",
"böbrek hastası olmak",
"internet hastası olmak",
"filanca şarkının hastası olmak" arasındaki farkı Türkçe konuşan
herkes bir çırpıda anlar.
Bunun nasıl olabildiğini görmek zor değildir. Bir kalem alıp, alt
alta:
3+5=
12+5=
38+5=
yazmak, sonra da bunları toplamak yeterlidir. Hepsinde aynı "+5"
yazdığı halde!
Sonuçlar farklı çıkıyorsa, Türkçe'de de hepsinde aynı "hastası
olmak" ifadesi geçtiği halde sonuçlar farklı olacaktır. Türkçe'nin
az araç ile çok iş yapmasının sırrı matematikte yatar.
bir dilin zenginliğini gösteren şey kelime çokluğu değildir. arapçada devenin elli değişik varyasyonu olabilir ya da ingilizcede yağmurun, bulutun vs. mesele bir durumu, mümkün olan en az birimle ve karmaşaya izin vermeyecek kadar ayrık anlatabilmektir. bu durumda, tek bir kökle bile binlerce gövdenin türetilebildiği bir dilin sözlük kalınlığına bakıp, "bu ne lenn 300 sayfaymış, aahaha, oxford sözlüğünün önsözü kadar aehhehee" diyen angutun halen delikanlılaştıramadıklarımızdanmışcasına davrandığına inandığımı söylemem yerinde olacaktır. şimdi bu bağlamda tekrar sormak gerekirse, bir afrika kabilesinin kelebeklere isim verirken, papatyaların üstüne konana papatyakelebeği, sümbüle konana sümbülkelebeği, bilmemneye konana bilmemnekelebeği demesi kabilenin dilini zenginleştirir mi acaba? haa türkçe eksiksiz bir dil midir? elbette değil, zaten diller değişim gelişim halindedir ama şu anda ingilizce gibi kelime manyağı dillere beş basar. eksiksizliğine şöyle bir örnek vereyim, misal türkçede gri kelimesinin tek bir karşılayıcısı yoktur. zaten o yüzden gri diyoruz. gri aslında kül rengi, duman rengi, vs. anlatımlarla parçalı halde eskiden beri vardır.
esnetme, çok anlamlılık, eğretileme, ironi, vs. bunlar üst düzey dilsel yeteneklerle ortaya çıkarılabilir. eğer bir dilde her durumun ayrı ayrı karşılayıcı kelimesi varsa, siz o dilde canbazlık yapamazsınız, canbazlık dar alanda yapılır. nitekim hayat bir optimizasyon problemidir. türkçe de bu problemin içinde var olan en tutarlı ve sistemli yaklaşımlardan biridir. en az hareketle en çok anlamı yüklemeye izin veren bir anlam üretecidir türkçe. ses oyunları, harf oyunları, kelime kaydırarak cümlenin anlamını bir çırpıda değiştirme, kısıtlı kelime kökü bilerek ve çok az istisnalı kural sistemiyle teorik olarak sonsuz kelime türetebilme desteğiyle türkçe gibisi yoktur! bizim dilimiz olduğundan söylemiyoruz, dilbilimciler söylüyor, eklemeli diller için örnek gösterilir türkçe. ki eklemeli diller insan beyniyle daha uyumludur. evet atıyorum ama destekli: insan basit kurallarla çalışmak ister. her durum için ayrı reçeteye gelemez, zaten gündelik dilde konuşulan ingilizce gramerdekinden çok farklıdır. aslında ingilizce konuşanlar da bu tezi doğruluyorlar. adamlar çok basit konuşuyorlar. dediğim gibi beyin kolaya, en az çabaya doğru gider.
o yüzden ana dilimiz türkçe ise, oturup şükredelim ve dilimizi anlamak için daha başka neler yapabilirizi tartışalım yok o kadar bilimsel değilse de en azından ana kurallarını titizlikle kullanalım. bilmem anlatabildiklerimizden misiniz?
tarih boyunca yabancı dillerden sürekli etkilenmesi sonucu son derece zengin bir dil olan türkçeye yapılan büyük bir hakarettir kanımca. türkçe sadece kelime almakla kalmamış aynı zamanda balkanlarda ki ülkelere de bir çok kelime kazandırmıştır.
türkçemiz gayet yeterli, kullanışlı, hissettiklerimizi anlatabilecek her türlü şansı bize veren çok muhteşem bir dildir... dünyada kaç tane dilde bu kadra çok sözcük vardır ya da kaç dilde bir kelime birden fazla anlam içerir...