janus:1- bir görüngüydü dil sözlüklere sığınırdı bazen
orta asya , avrupa , ortadoğu bölgelerininin kavşak noktası konumundaki herhangi bir ülkenin dilinin yetersiz olması mümkün değildir . ki türkiyenin bu konumu bir masal ülkesi gibi yıllarca ilkokulda anlatıldı bize . muhakkak aşina olduğumuz bir söylemdir bu. gerçektir , lakin anlatılma biçimi sebebiyle lise yıllarında da üzerimizdeki inandırıcılığını yitirir.
evet bu söylem bir gerçeği de beraberinde getirmektedir . o da sürekli göçlerin yaşandığı , farklı medeniyetlerin ve devletlerin de bu coğrafyada ikamet ettiğidir. tarihin tozlu sayfalarından bahsediyorum elbette, ki dil de bir bakıma geleneğin potasında şekillenir. ve sürekli olarak da , bir başka medeniyet ve bir başka dil ile de münasebeti olduğu için , değişime uğrar. evet makul oranda olmak kaydıyla değişim bir dilin doğal gelişimidir . ama bu kültürel değişimin ve dönüşümün de habercisidir.
bulunduğu coğrafya sebebiyle arapça'yla asırlık ilişkiler, keza farsça'yla da öyle.
ayrıca ortaasya'daki bir çok türki cumhuriyetin dillerinden de bir hayli etkilenmiştir.
yine fransızca'yla 19.yy'ın sonlarında başlayan flörtümüz , ikinci dünya savaşına kadar da etkisini sürdürmüştür. ingilizce'yle de bir hayli hızlı başlayan etkileşim hala sürmektedir.
hatta terminolojik terimler de yine hangi ülkenin üretimiyse , direkt olarak dilimize girmektedir . mesela felsefe terimleri . bu yöntem yanlış da değildir kanımca, zira diğer dillere de aynı şekilde girmektedir terimler. o halde geriye gündelik dilin sorun olduğu yollu bir gerçek çıkıyor . yani aslında dilimizden yetersiz diye bahis açmamızı da sağlayan olgu . evet bunlar malum-u ilam.
janus:2- bir görüngüydü dil sözlüklerde unutulurdu bazen
olayın diğer yönü ise şu: ve asıl sorun olan kısım da tam olarak bu noktadır. harf inkılabı ve dil devrimi süreç içerisinde tam da amacına ulaşamamıştır. dil ideolojik kamplaşmanın da aracı olmuş ve tabir-i diğerle kelimelere ideolojiler giydirilmiştir. mesela muhafazakar ve milli duyarlılıkları olanlar osmanlıca dilindeki kelimeleri kahir ekseriyetle tercih etmiş , buna mukabil sol duyarlılıktakiler ise öztürkçeci bir yolu tercih etmişlerdir. bu hilkat garibi durum ise tartışmaların odağınında yer almış ve asıl mesele gibi bellenip üstüne bir de hararetli hararetli tartışılmıştır.
evet talihsiz dönemlerden kalma bir sürecin de mağdurları olarak gelinen nokta budur.harf inkılabı iyi olmuştur evet, ama dil devrimi bence gerçek işlevini yerine getirememiştir . osmanlıcaya ait bütün kelimeleri göz ardı eden bu yaklaşım da şüphesiz dilin erozyonunda en temel etkiye sahiptir. halbuki kelimelere ne o ne de öteki gibi yaklaşabilseydik, hem ahmet mithat efendi'yi hem de tahsin yücel'i aynı zevkle okuyabilirdik.
bu kadar sözün hülasası ise şudur aslında: sözlüklerde binlerce kelimeler bizim nesil tarafından ilk defa telaffuz edilmeyi bekliyor. ilk defa sözlüğün dışını görmek ve cümle içinde kullanılmayı istiyorlar. bu bir davet olduğu kadar hayalgücümün de itkisidir.
hayatında oğuz atay okumamış kimsenin düşüncesi olabilir ancak. kişinin kullanmak konusundaki yetersizliği türkçe'yi veya başka bir dili yetersiz yapmaz. aynı şekilde tam tersini de söylemek mümkündür. ingilizce gibi kısır bir dilden shakespeare gibi bir şair (bana kalırsa da) tom robbins gibi bir yazar çıkmışsa, dil onu kullananlarla yücelir diyebiliriz.
eğri oturup doğru konuşmak gerekirse bazı alanlarda eksik hatta güdik kalmış dilimizdir. aslına bakılırsa güdik kalması kavramı yanlış, ama eksiktir. özellikle alanlara bakılarak anlaşılabilir bu, çok basit özellikle felsefe.. felsefe ile haşır neşir olanlar anlar ki, ortada bir hiç kimsenin anlamadığı ve muhtemelen kelimesini bile ''belkilikle'' şeklinde çeviren yayınevleri bulunmaktadır.. anlayana aşk olsun..
esas nokta kelimenin dile verdiği nedir? hiç bir dil kelimesiz konuşulmaz. kelime dağarcığınız genişse daha geniş düşünebilirsiniz belki. ama kelime dağarcığı çok çok fazla olan diller ''iyi bir dil'' anlamında değildir bu. bana göre;ingilizce iyi bir kısır dil örneğidir gramatik açıdan. ama gel gör ki kelime dağarcığı türkçe'yi katlar da geçer. ama kelime üretirken sürekli sorun yaşarar f.u.c.k da olduğu gibi götlerini yırtarlar ya da latinceden türetirler.
ama yadsınamaz bir gerçeklik var, ingilizceyi bu kadar kötülüyoruz da eğer dilinizin bazı alanlarda iddialı olmasını istiyorsanız bu alanlarda dikkate değer bir kelime dağarcığınız olmalı. açıkça söyleyebilirim ki bu ingilizcede var ama türkçe için kusura bakmayın bunu söyleyemiyorum. bunun nedenlerine inildiğinde ''dil devrimi'' nde yapılan yanlışlara kadar gider. 70 sene önceisndeki yazılanı anlamanın çok zor olduğu gibi. ama bir fransızca da bu bu kadar keskin değil hem de daha gerilere gidin voltaire dönemine..
bunun yanında ingilizce ve fransızca sürekli yazar yetiştirdi keza almanca'da. osmanlı da genel anlamda evliya çelebi dışında yazar pek yoktur göremezsiniz. genel anlamda şairleri vardı osmanlının. şunu da eklemeden geçemeyeceğim fransızca'nın yetiştirdiği yazarlar ensiclopedia(diderot, voltaire, d'alember vs..) yazdılar ve sözlük hazırladıllar. voltaire'nin şuan san petesburg'daki ermitaj müzesindeki(zamanında çariçe kateirne astronomik bir fiyatla eserlerini satın almıştı) bulunan geniş çaplı eserlerinde bu görülebilir. hatta kelimelerin kökenine bakıldığında mesela ''coddle'' kelimesinin jane austen'in bir romanında ilk kez kullanıldığı görülecektir. (dil devrmini ile alfabe dışında dile yapılanlar dili ileri götürmekten ziyade daha geriye götürmüştür. topluma mal olmuş ve yüzyılarca kullanılagelen kelimelerin tam anlamıyla millileşme sevdasıyla atılmasını anlamak zor olsa gerek ama alfabe konsunda en mantıklısı yapılmıştır çünkü türkçe sesli harfle konuşulan dildir. arap alfabesinde sadece elif vardır bunu yerine getiren)
yazar yetiştirmek aynı zamanda dil yetiştirmektir. ve ingilizcenin bu konuda oldukça çok artıları var. yiğidi öldürüp hakkını vermek gerektir. ama gramatik açıdan bana göre türkçe katbekat üstündür.