bu bir tespittir efendim. katılan olur katılmayan olur. ancak tespitle işi gücü pek olmayan beni çileden çıkartan, her maçtan sonra gazatelerin, televizyonların hepimizi salak yerine koyduğu düşüncesidir.
spor gazetelerinde her büyük takımın maçından sonra "taraftar muhteşemdi", "taraftar takımını müthiş ateşledi" gibisinden ezberden cümleler yazılmakta. bir örnek vermek gerekirse fenerbahçe' nin şampiyonlar liginde oynadığı son maç bu iş için ideal. maçtan sonra gazetelerin ortak görüşü taraftarın muhteşem olduğu yönünde. şapkamızı önümüze koyalım; ne yaptı fenerbahçe taraftarı: takımına ayak uydurdu. son dakikalarda takımları korner kullanacakken ateşlemeye çalıştıkları ancak kendilerini dahi uyaramadıkları açık. sessiz sakin bir maç döndü sahada. cümlelerimin bundan sonraki adresi tüm taraftar grupları. akışı değiştiremiyoruz. büyük maçlar hariç ortak hareket edemiyoruz. sözgelimi ateşli taraftar diye gösterilerek üstünlük kurduğumuzu düşündüğümüz alman taraftarı; herhangi bir lig maçında kale arkası tribünlerinin tamamını kaplayan büyük resimler(bunun bi adı olmalı), devasa bayraklar. sevinmeyi bilen koca bir güruh. kayserili seyircilerin sahayı doldurmayışını bir kenara bırakıyorum; her maçın son dakikalarında çıkış kapılarında kuyruğu giriyorlar. dikkat edin gitmek ister gibiler. takımları kazanmış ya da kaybetmiş hiç farketmiyor, amaç en hızlı şekilde kendilerini dışarı atmak. almanların yada latinlerin maç sonrası sevinçlerini düşünün bir de. böyle bir şovu yaşamak için oynar futbolcu. kazanmanın ya da kaybetmenin önemsiz olduğu maç sonunu kim diler? beşiktaş' ın elenmesinin ardından ukraynalı taraftarların nasıl sevindiğini, rumların yunan takımını yendikten sonraki mutluluğunu ya da iskoçların çığlıklarını, rumenleri gördükten sonra tutkumuzu kaybettiğimizi hissediyorum.
stadyumlarımız iç karartıcı, kabul. ali sami yen bunun için iyi bir örnek. galatasaray taraftarı olarak söylemeli ki konforu yaşayamadık yıllar yılı. ıslandık eski açıkta, zaten ilk su damlasıyla çamur oldu her yer. ve hiç bir zaman büyük bir şovun parçası olduğumu hissedemedim. bunların tezahürü olabilir tribünlerin boş kalması. lincoln "bu taraftar için oynamak zevk" derken kimi kastediyor ve neden bu kadar yavşama gereği duyuyor anlamıyorum. yeni açık alt bomboş, maraton alt tribün yeterince tanıtılmadı ki o da boş. tek çilekeş kemik taraftarın da çektikleri ortada.
herbiri birbirini tetikler gibi sanırım. fiziki şartlar zor, iklim sert; kış soğuk, bunlar yüzünden taraftar yok, taraftar yok iken takım kötü takım kötü diye taraftar yok, taraftar geliri olmadığından stadyum konforu iyileştirilemiyor, satdlar kötü olduğundan taraftar gelmiyor...
başa bela bir ligimiz var. taraftarı olmayan beş-altı takım. yokavarı yaşayan diğerleri. belki trabzon dışarda bu yıl için, ancak bunun ince bir ipe bağlı oluşu geçmiş tecrübelerle sabit.
tutkumuz başarısızlığın ardında eziliyor, fakiriz, cahiliz, küçük görmek değil bu; uygar değiliz, beceremiyoruz; ne yönetmeyi ne yönetilmeyi, eğlenemiyoruz. vazgeçişe benzer bir bekleyiş var, ancak birilerinin benim safımda olması gerek, çünkü kandırılıyoruz. ateşli taraftar galatasaray-fenerbahçe maçında ortaya çıkıverenler değildir ki... hep olanlardır, aslında bizde de var olan-yalnızca taraftar grupları- her maça giden insandır, var olan taraftar gruplarının geniş tabana yayılmış olanıdır. yani bizde olmayandır, görmek için pasaport gerekendir.