yapılan reklamların düzeyi halkın eğitim seviyesi ile bir noktada paraleldir. ülkenin bütününü baz alarak düşünmek gerektiğini unutmadan, en basit örneğiyle "var mı nazo gibisi?" gibi basit bir slogan kullanarak ve doğru pazarlama stratejisi ile pazarın lideri olmak zor değildir bu ülkede. bir noktadan sonra birbirini tekrar eden reklamların önümüze farklı dinamiklerde çıkıyor olması, mevcut hedef kitlenin o mesajı bir noktaan sonra es geçmesine sebep olacaktır. yine ülkenin büyük kitlelerini hedef alan reklamlarını düşünürsek halkımızın nelerden hoşlandığını gayet açık anlarız. türkcell'in recep ivedik ile çıkıp derdini anlatmaya çalışması, sadece istanbul'daki kullanıcılara değil, ülkenin bütününe hitap etmekte, bu yüzden kendi amacına bir noktada ulaşmayı başarmış durumdadır. tabi bu markanın kurumsal kimliğini zedele di mi soracak olursak, evet cevabını veririz kendimize. bir diğer yandan bir çok markanın "cem yılmaz" ı reklam yüzü olarak kullanmak istemesi ve bunu yapması, o marka için o noktadan sonra dönüm niteliği taşımakta ve mutlaka bir yükseliş seyredebilmektedir. bunun sebebi de halkın mizaha olan bakış açısını cem yılmaz'ın başarılı bir şekilde karşılıyor olmasıdır. yurt dışında da mizah unsuru filmler bolca yapılmaktadır ancak aradaki fark, biz insanların düşünmelerine "haa bu böyleymiş, vay zekice" demelerine müsade etmeden direk salak muamelesi görüp mesajı en yalın haliyle vermeyi amaçlıyoruz. bu nokta reklamcının tarzından çok müşterilerin reklamcıdan istediği meselesidir. riski göze almayan markalarla dolu bir ülke de, basit ve sıkıcı mesajlar görmeye devam etmek zorundayız. oysa yurt dışında, hele ki rekabetin limitsiz açık olduğu amerika'da rakip markaların birbirleriyle olan savaşları reklamlara o kadar zekice yansımaktadır ki(bu nokta da yabancı hayranlığı olarak algılanmamasını temenni ediyorum) en basitinden, cola makinesinin önüne gelen adam, para yı atar 2 pepsi alır, pepsi içtiğini sanarız, ancakpepsileri yere koyar, üzerlerine basar ve bu sayede en üst düğmeye basarak coca cola alır.
eğitim düzeyi insanların, artık reklamlardan beklentisinin artması, reklam dünyasında onlara farklı mecralardan yönlenme gereğini duyurdu. bu yüzden televizyonda akıllıca bir reklam verip yüksek maliyet ile izleyenlerin yarısının anlamayacağı bir film koymak yerine, üniversitelere gidip, iş yaşantısının yoğun olduğu bölgelere gidip, eğlence mekanlarına gidip marka ile tüketicisni farklı şekillerde bir araya getirmeye çalışılmaktadır. bu yüzden sadece event marketing yapan ajanslar açılıp, gayet başarılı ve karlı cirolarla çalışmaktadırlar.
ne yazık ki, gazete de gördüğümüz reklamların 10 tanesinden 7s i müşterinin spesifik istekleri ve mesaj kaygısı yüzünden insanların beklentilerini karşılayamayacak kadar kötü, bu yüzden de başarısızdır. 10 tanesinden 1'i beklentilerimizi karşılayacak şekilde yaratıcı ve akıllıdır ancak onu da reklam ajansı bilimum yarışmalara katılıp ödül alabilmek adına müşterisini zorla kandırarak yapıp basına sunmuştur. (bu tarz işleri çoğu zaman göremeyiz çünkü spesifik mecralarda yayınlanırlar, ucuz maliyetli dergiler gibi.) ve aralarından kalan 2'si o kadar ümitsiz olmamalııyız manasına gelebilecek nitelikte başarılı işlerdir (geçen sene türkiye'de reklam ödüllerinde en iyi kampanya ödülünü kazanan mercedes benz işleri buna açık örnektir)
toparlamak gerekirse, kısaca şöyle diyebiliriz ki, akıllı ve cesaretli müşteriler, yaratıcı reklamları getirir, yaratıcı reklamlar da müşteriye sağlam imaj ve yükselen bir finansal değer sağlar. ancak beklentilerimizim aksine bir süre daha bu ülkede görmeye alışık olduğumuz reklamlar devam edecek.. arada sadece bu ülkenin halkını iyi analiz edebilmiş reklamcıların reklamlarını izleyerek* vakit geçireceğiz.
1970'li yıllarda trt'nin de kurulması sayesinde gelişmeye başlamış sektördür. adım adım ilerleyen bu alanda, türk reklamcılık sektöründe, daha iyi orjinal fikir ve sloganlara ihtiyaç vardır. bu yüzden sektörün daha alacağı çok yol var.