islamiyetin yüzyıllarca yaşandığı yerlerde biraz ilginçtir. yanlıştır demek doğru olmaz, bu saçma bir genelleme olur. ama türk olduğunu da tam bir kesinlikle iddia etmek yanlış olur. çünkü islamiyet hangi milletten olursa olsun herkesi eşit saymış ve bu eşitlikle yaşamalarını evlenip beraber olmalarında bir sakınca görmemiştir. bu sebeple osmanlı coğrafyasının yüzyıllarca bunu yaşattığını ve bizim de onun devamı olduğumuzu düşünürseniz. ayrıca osmanlıda rum, ermeni, arap, slav, gürcü, laz, çerkez, kürt, türk abidik gubidik herkesin bir kazanda toplanıp aralarında fark olmadığı düşüncesi ile yüğzyıllarca yaşadığını düşünürsek günümüzde birimizin çıkıp da ben türküm demesi biraz tuhaf kaçmaz mı? çünkü milliyetçilik evrim teorisi ile doğmuş bir icattır ve insanlık tarihi düşünüldüğünde daha bebek sayılır. ilk çağlardan günümüze gelmiş bir değer olmuş olsaydı şimdiye kadar kimse kimseye karışmamız derdik haklı olarak. ama türk olmak yine de varolan bir değerdir. çünkü bu bir rol gibidir. mesela bizim birçok ortak değerlerimiz var. bu değerler çerçevesinde şimdiki gerçekliğimizi devam ettiriyoruz. belki de bizim bu karışık halimiz türk. zaten türk kelimesinin bu kadar karıştıktan sonra bile devam edebiliyor olması o kadar ilginç ki! demek ki bir öz var ve bu öz aslında bir genetik meseleden kaynaklanmıyor, bir yaşam tarzı, bir rolden kaynaklanıyor. ve biz karışsak da türk olarak kendimizi isimlendirip batıya doğru ilerliyoruz. ilginç ve batı için korkutucu bir durum. çünkü öyle ki! form değiştiriyor ama öz değiştirmiyor bu memleketin insanı. görünüş değişsede kimlik aynı. zombi gibi * gel de avrupalı ol ve bundan korkma.
sonuç olarak bu topraklarda yaşayanlar kendilerinin bir ırktan olduğunu iddia edemez. yok türküm, yok kürdüm cartım curtum diyemez.
bir çok insana göre doğru ve yerinde olan iddiadır.türk olmak sadece bir ırktan gelmeyi ifade etmez.bir kültürden tarihi birikimden gelmeyi ona ait olmayı simgeler.türkler bir çok devlet kurmuş farklı farklı millletlerle evlilik yapmışlar bu işi kafatası boyuna göre falan ölçmek ancak faşistlik olur.dünyada saf homojen hiç bir milet yoktur aşırı faşist olan almanlar bile homojen değildir.türk olduğunu iddia eden ve bu kültürün içinde büyüyen herkes türktür.kanlarını alıp atalarının ne olduğunu inceleyecek halimiz yok hem kime neye göre türk olup olmadığı ölüçülecek.türkler 2000 yıl üç kıtaya göç etmişler hangi boya hangi aşirete göre ölçüm yapılacak bunlar boş işler.
edit: bu yazıda söylenen türk kültürü veya türk dilinin geçmişi değil.türklerin fiziksel geçmişidir.sonuçta hangi milleti kanlarına göre ayırıp sınıflandırabilrsiniz başlangıç kaynağınız ne olacak bunu kime göre neye göre ölçeceksiniz.zaten bu başlı başına faşitlik ırkçılık olur.türk kültürüne bağlı olan herkes türk'tür geçmişte bile böyle olmuştur farklı ırk ve milletlerden bir çok insan tarihte türk kültürü içinde türkleşmiştir ne yapacağız kanlarına bakıp sen türk değilsin mi diyeceğiz.dünyada böyle bir şeyi ancak hitler yapmıştır.
türk kültürü ve dilinin büyük bir geçmişi var arap,çin,fars kültürü arasında yaşamıştır karşılıklı etkileşimler olsa da yine özünü kaybetmemiştir bu zaten tartışmaya gerek olmayacak bir konudur.
bir çok yanıyla yanlış tahliler içeren, kavram kargaşası üzerine kurulu değerlendirme. bir kere "batı-tarzı milliyetçilik" anlayışı fransız devrimiyle doğmuştur, evrim teorisiyle değil. evrim teorisiyle birlikte avrupa'da gelişen akım nazi faşizmine de kaynaklık edecek kafatasçı ırkçılık anlayışıdır.konuya hakim olanlar ikisinin ayrımını kolaylıkla yapabilirler. bu yapılan yanlış değerlendirmeleri de baz alarak milliyetçiliğin özellikle doğu toplumlarında gelişme sürecini ele alırsak ki emevilerin arap olmayanları ikinci sınıf insan olarak nitelemelerini sebep olan 8-9. yüzyıllarda süregelen arap milliyetçiliği , acem ve türklerin buna karşı aynı çağlarda gelştirdiği milliyetçilik anlayışından tutun da, türklerin iran'a egemen olmasına karşı fars milliyetçiliği noktasında gelişen hassan sabbah hareketi, türkçe'nin ve türklerin araplar ve farslardan daha üstün nitelilklere sahip olduğunu iddia eden orta asya, iran, mısır ve anadolu'da yaşamış olan kaşgarlı, seyfi sarayi , ali şir nevai ve aşık paşa gibi yazarlar da göz önüne alındığında batı ve doğu toplumlarındaki milliyetçiliğin gelişim sürecini avrupa merkezci marksist diyalektik anlayışından bağımsız bir şekilde değerlendirmemiz gereği daha iyi anlaşılacaktır. zira ırki tanımlamalar, bu topraklar dahilinde objektif bir tarih anlayışı ile ele alınacak olursa hiç de sözü edildiği gibi heterojen-karmaşık bir yapı arz etmediği görülecektir.
özellikle böyle konularda kaynak olarak wikipedia'yı vererek wikipedia yi kullanan spor basininın durumuna düşmemek gerekir, yorum yaparken. valla kullanılan kaynağın wikipedia olduğunu bilseydim, bu kadar uzun entry yazma zahmetine de girmezdim.
cesur iddia. osmanlı'da değişik kökenlerdeki insanların yüzyıllarca birlikte yaşamasına rağmen aralarında fark olmadığını düşünenler, selçuklu'daki karma yapının da farkında değildi demek ki. selçuklu da osmanlı gibi bölünerek çökmüştür ve anadolu selçuklu devleti, hem soyca, hem kültürel olarak onun devamı kabul edilmiştir. aynen osmanlı ve türkiye cumhuriyeti arasındaki ilişki gibi.
osmanlı'da islam'ın baskın görünmesine rağmen özellikle yahudi ve rum (romalı) kökenliler toplumda etnik kökenini rahatça yaşamıştır. gün gelmiştir ki, bu farklılıklar başka devletlerce ekonomik çöküş ile iç içe olarak kullanılmıştır. ortadoğu'daki ingiliz, balkanlar'daki rus hesapları gibi.
osmanlılık, adı üstünde padişaha bağlılığı ifade eder, türklük ise birlikte yaşayan insanlara ve bu millete bağlılığı ifade eder. binlerce yıldır değişik toplumlarla kaynaşarak türk milleti, kanca farklılaşsa da birliktelik duygusunu korumuştur.
"Obalarımızda hun olmanın ne anlama geldiğini pek bilen yoktur. Fethedebileceğimiz uluslar ile müttefik olunca, kavimlerimiz hunluğun ruhunu unutmuşlardır!.. Karşımızdaki sınavlarda başarılı olmak istiyorsak, bir hun disiplinini, ahlâk ve anlayışını benimsemek durumundayız.
Milletinizin, kavminizin, ve komutanınızın ilkeleriyle uyumlu olun!.. Tüm hunlar!ın davranış ve uygulamalarında birlik ruhu en önemli ilkedir. Bir kez bölünürsek, yabancı ülkelere tutsak oluruz!.."
"Ben TÜRK değilim, benim kimliğimi tanıyın" diyene yapılacak bir tek şey
vardır: Onu türk sayan nüfus kağıdını, yani kimlik belgesini elinden alıp,
"Tamam, şimdi istediğin kimliğe bürün, git kendine başka bir yer bul," demek!..
şimdi bu yazacaklarımı kimse ırkçı bir yaklaşım olarak değerlendirmesin. ben, kürt'ü de, gürcü'yü de çerkez'i de hepsini de isterim yeter ki vatanımı bölmeye çalışmasın, sorun yaratmasın.
ama şöyle bir şey de var malesef. eski zamanlardan beri tüm dünya tarafından kabul edilen bir şey vardır türk için. dünyadaki savaşçı ruhu en gelişmiş olan ırk diye tabir ediliyoruz. bu asırlarca böyle devam etti ancak modernleşen ve evrimleşen halk(evrimleşeni de umarım yanlış anlamazsın)ımız malesef bu savaşçı ruhu kaybetmeye başladı. hatta büyük bir çoğunluğu kaybetti. şimdi bir bakalım, değerlendirmeye alalım.
doğu ve güneydoğu anadolu bölgesinde azınlık olarak tabir edilen bir çoğunluk var aslında. kürtler. bu kardeşlerimiz, türk ırkından gelen kardeşlerimizle uzun yıllar beraber yaşamış ve kaynaşmışlar. ancak temel kültür, kürtlerin kültürleri olarak ağır basmış ve savaşçı ruh malesef azalmış.
marmara, ege ve akdeniz bölgesinde ise, büyük bir turist yoğunluğu olmuştur yıllar geçtikçe. bu turistlerin orda yaşayan halkla kaynaşması, tatillerde ordaki insanlara farklı bir kültür aşılaması ve belli bir etkileşim sonucu, geleneklerin yavaşça yok olmasıyla birlikte kültür farklılığının ortaya çıkması, o bölgedeki türklerdeki savaşçı ruhunun bu etkileşimle ortadan kaybolduğunu gösterir.
iç anadolu bölgesi, her zaman başkenti elde bulundurmanın verdiği zorluklara göğüs gererek, iş güç uğraşlarıyla birlikte ve göçün de sayesinde iyice deforme olmuş ve kendi benliğini zaten yitirmiştir. aslında türkiye'nin kuruluşundan beri ve ankara'nın başkent oluşundan beri, iç anadolu bölgesi daha çok diplomatik bir konumda bulunmanın verdiği ağırlıkla bu ruhu kaybetmiştir. bu biraz da ülkeler arası politik alttan alma özelliğinin milletvekilleri tarafından halka aşılanan görüntünün bir göstergesi olabilir.
ancak, karadeniz bölgesi çok şükürdür ki bu ruhu kaybetmemiştir. karadeniz bölgesinde yaşamayan insanlar genellikle bu bölgede rum ırkının sürdüğünü zannederler ve bu bölgede yaşayan insanlara rum ve laz muamelesi yaparlar. ancak artvin ili dışında(ki herkes trabzonluların laz olduğunu zanneder nedense) karadeniz bölgesinde pek fazla laz bulunmaz. trabzon ve rize ağzının istanbul ağzından farklı olan yanlarını lazca zanneden insanlar, lazcanın, fıransızca, arapça ya da rusça gibi bambaşka bir dil olduğunu bilmezler. bu yüzden ağzı farklı olan özellikle trabzon insanına laz diye hitap ederler. şimdi bu başka bir konuya geliyor. şöyle toparlayalım. karadeniz insanı, özellikle trabzon ve çevresindeki insanlar, hep milliyetçi ve savaşçı ruhlarıyla tanınmış ve bugüne kadar bu olgu kendini korumuştur. bunun en büyük nedeni de bariz bir şekilde trabzon ve çevresinde farklı kökenden insanların azınlık oluşturacak kadar bile olmayışı. asırlar öncesinden kalan türklüklerini korumuş tek bölge olan bu insanlara hala laz demenin de bu insanlar üzerinde bir takım sorunlar yarattığı ortada. yani konuyu buna bağlamak istiyorum. türk olduğunu iddia etmesi gereken bir bölgedir karadeniz bölgesi. hatta tek bölgedir. tabi türklükten kastımın ne olduğunu anlatabilmişsem.
(eğer hala gerek varsa)tanım: karadeniz insanının -en az ihtimal verilse de- en çok iddialı olduğu konu.
ilk olarak doğruluğu tartışmalı bir gazete linkini vererek(ki bilimsel olarak zaten hatalı olduğunu birazdan açıklayacağım) belirli bir alanda az sayıda denekle üstün körü yapılan testlerden bir ırkın genetik ve tarihi materyallerine ulaşılmasının mümkün olamayacağını belirterek başlamak gerekli söze. özellikle oxford genetik merkezi'ni kuran brian sykes'ın temellendirdiği verilere dayanarak genetik özelliklerden ırksal aidiyet çıkarımları yapmak yanlıştır. zira bu yola gidersek özellikle kavimlerin ve ırklarının tarihsel göç yollarının üstünkörü bir nitelik haricinde tam olarak aydınlanamadığı bir dönemde kimilerinin kaynak olarak gösterdiği verilerin aynen kendilerine dönmesi de büyük olasılık. bunu yaparsanız özellikle afrika'dan- orta asya'ya kadar dna örnekleri almış olan spencer wells'in insan kökenine ait en eski ana geni türkistan'da bir kırgız türkü'nde bulduğu gerçekliği ile karşılaşırsınız ki bir an da dünya türk olsuncuların iddialarına bizzat kendiniz geçerlilik kazandırarak komik duruma düşersiniz.zaten antropolojik ölçümlerin ırk, c-14 karbon testlerinin zaman tespitine yetmediği gerçeği önümüzde duruyorken, tartışmalı ve büyük ölçüde hatalı verilere dayanarak "türk ırkı yoktur " tarzı iddialar anlamsızdır.