ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi aferin tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gizlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
birgün, bir yağmurla garip garip
-çoluğu çocuğu terk edeceğim.-
bir sevgiyle doymayacak kalbim,anladım
alıp başımı gideceğim.
asır yirminci asırdır,amenna
bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım
neon lambaları büsbütün karartır gecemizi
uzaklar daha uzaklaşır
bir define çıkarır gibi kayalardan, ademden beri
sımsıcak sevgilere muhtacım.
bir gün alıp başımı gideceğim
-yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar...-
belimi bir ılık şal sarsın, mavi
hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız
rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin
görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında.
kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde
diyarı gurbette kanlı bir aşk
bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde
en uzak beyazlar,
en yakın ikindilerde, duygulu
ve bir sahil meyhanesinde bir akşam
içip içip ağlasam...
nasıl kısa kesmeli bilmiyorum?
herkesin derdinden pay isterken.
uzak kaderlerin suları çağlar şimdi
yıldızlar dökülür sonsuza içimizden.
birgün, bir parkta otururken, biliyorum
bir el yağmurla dokunacak omuzuma
bir çift göz,bir davet, bir kalp
çoluğu çocuğu terk edeceğim.
yapraklar dökülecek, çiçekler solacak
bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
toprak ve insan kokularıyla,
uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için
başımı alıp gideceğim.
turgur uyar, öss nin son sürümü olan LYS ye hazırlanmak için eserleriyle birlikte ezberlediğim 200 yazar dan sadece bir tanesi... hemde diğer 180 tanesi gibi sınavda sorulmayanından...
--spoiler--
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım
--spoiler--
- alıntı -
Merhaba Turgut Uyar,
Kitaplarına girmeyen şiirlerini Mehmet Can Doğan toparlamış. Otuz dört haneli bir köyün, Arapkir' den birinin mektubunun şiirlerini okurken daha sonraki Turgut Uyar' ı düşündüm. Cennetin dünyada olduğuna inanan, yurdunu bu cennetin yedinci katı sayan biri yazabilirdi açlığın çoğunlukta olduğunda insanın ciğerinde sezilen cehennemi: "At sırtında taşınan ölü/Kundağa girmeyen bebe/Karanlıklarda açan çiçeklerin/Bir insanın ölümüne dönüşü". Açlık çoğunluktayken aşk yetmez sana. Şiirinin hala gündemde olduğunu anlamıyorlar bazen. Sen açlık çoğunluktayken tok olmanın ayıp olduğunu söyleyensin. Şiiri harcamadan bunu söylemek kolay iş değil. Ustalık ister. Ama sen alışılmış ustalıklardan da hoşlanmazdın. Çünkü geleceği bilenlerden birinin bir demiryolu makasçısı olacağını bilmekle yetinmez söylersin.
Merhaba Turgut Uyar,
Kitaplarına almadığın şiirlerin kitaplaşması iyi oldu.. Senin şiirini sevenler daha iyi kavrayacak seni. Küçükpazar' dan, Üsküdar' dan söz eden, Laleli' deki "bir cigara paketi kadar" odanın şiirinden gelinir kayayı delen incire elbet.
Ve şu yargıya varmak bugün de önemlidir, " ...siyasal dergilerin, sanat sorunlarına sırt çevirmeleri kötü sonuç veren bir umursamazlık diye düşünülmelidir. Yurdumuzda sanat dergileri de çıkıyor, ne gereği var siyasal dergilerin sanata ayrıca yer vermelerinin, isteyen siyasal dergileri, isteyen öbürlerini okur denilebilir. Bana kalırsa bir siyasal tutum, ancak bütünlüğü ile vardır. Bir siyasal dergiyi arkeolojik bir yağma ilgilendiriyorsa , bir edebiyatsal sorumsuzluk, bilinçsizlik ya da tam tersi bir yeni bir bilinçlenme de aynı ölçüde ilgilendirmelidir".
Yargılarının (ikinci Yeni' nin öteki ustalarının yargılarıyla birlikte) gündemde oluşu elbet boşuna değil. "Daha açık, daha halka doğru bir şiir yapma" üstüne söylediklerin okunmalı. Bu günlerde dönüp iyi okunması gereken şiirler arasında "ve şiirsel hiçbir yanı yok sayılır/var mıdır, vardır/ vardır ama çiçeklerle değil/ kendi başına/ zımpara taşı gibi acımasız" dizeleri de var. Anıştırmalarla , değişen görüntüler ve hatırlatmalarla bir şiir kurdun hep. içinde olumsuz bir umut taşıdın . Çıkmazda da umut gördün çünkü . Çelişmenin insanı bütünleyebileceğini düşündün.
"Bir şiir kendi içinde , kendi yapısı içinde bir bütündür, bir 'birim' dir. Düşüncesini de, duygusunu da, bütün öbür ilişkilerini de içinde taşır, taşımalıdır" diye savundun şiirin bütünlüğünü. Neredeyse hepimizin umutsuz olduğuydu zaman,
"kente kapandık kaldık tutanaklarla belli
sirk izlenimlerinden seçmen kütüklerinden
yüzlerimiz temmuzdan ötürü sallanır ve uzar
ve her köşe bir tuzaktır
birer darağacıdır her meydan saati
öğle vaktini kesinlikle gösteren
oysa hep güçlü dağları görmenin zamanıdır"
Acıyı da umutsuzluğu da kanıksamış mıydık:
"artık öyle açık ki kuşkuya yer yok
acıya hep yer vardır aramızda
dört cepli yeleğim aynı kolaylıkla taşır her şeyi
bozuk paraları da umutsuzluğu da
aynı kolaylıkla tutmuş gibi olurum
güneşin yedi renk ayasını"
inandığın her şey gibi umutsuz duruşunu da savunmayı bildin. "Niçin umutlu olayım! Çünkü umutsuzluğun, insanı umuttan daha güçlü, bir iten, bir şeyler yapmaya zorlayan bir duygu olduğuna inanıyorum. En azından kendi adıma denedim, bildim."
Zor günlerimde seni okudum da direndim, Turgut Uyar. Ama "Yitiksiz" deki dizeyi de aklımda tutuyorum:
"Giderayak boktan şarkılara dayanıyorum."
- alıntı -
--spoiler--
Asır yirminci asırdır,amenna
Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım
Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi
Uzaklar daha uzaklaşır
Bir define çıkarır gibi kayalardan, Ademden beri
Sımsıcak sevgilere muhtacım.
--spoiler--
gözünün gördüğü her gün
tam da bu saatlerde
devasa bir evrenin sıkıntısı ile boğuşmaktan baygın
siktir çekmekten bitab düşmüş
yanına yaklaşılmaması gereken bir hayatsevmez olur muydun sen de turgut abi,
diye sormak istedim şu an. tonlarca gereksiz soruya bir tane daha eklemişiz ne çıkar? ne çıkar biz sizi anlamasak da? anladık ama. cansever'e selam. ki, sesini duydum kendilerinin, dün ilk kez, gökanlam'ı okurken. derin bir nefes çekti, sızılı ve sıkıntılı... sonra okudu. sesini duydum. ilk kez. değişken bir duyguydu. anlatamam. sen anlatıver ona. senin sesini henüz duymadım, belki duymak da istemem, bilmiyorum. neyse.
"en iyi dostlarımız ölülerdi." niye'sini artık bilerek, selam ediyorum sana uyar baba. ve cansever'e de... şu sözlük denen ortama, şöyle biçare, sulu ve gereksiz şeyler yazmanın bünyemde yarattığı saçmalık eşliğinde selam olsun sizlere.
ben etiler'de oturuyorum - herkesin bir adresi olmalı-
iniyorum yokuş aşağı her gün
denize uğramadan yapamıyorum
öğleyle akşam arası, akşamla öğle arası
alışılmış vakit uzun uzun bitiyor
açıyorum hafifçe kapalı dudaklarımı
nereye
turgut'a sormalı, iyi bilir o
elinde limonlu votkası.
ey masalar, ey iskemleler
edip'in yeri boş mu, köşede masanın yanı
değilim ben böyle mahzun
öyleyse pulsuz bir dilekçe nasıl olmalı
unutup baharı bile nasıl olmalı.
hiçbir özelliği olmayan bir perşembeyi
herhangi bir hin-cin-kin fikir ile başkalaştırmaya çalışmıyorum.
hem zaten altı-üstü,
"bitse de sinemaya gitsek" dediğimiz, aşırı yorgun bir akşamüstü..
ve yetmezmiş gibi tembelliğim diz boyu ve dizimde eski zaman mahalle futbolu yaraları.
ve artmazmış gibi duyduğum "dirseklerin fena çürümüş" cümleleri,
ki "harbi mi lan" şaşırmasından da emekli oldum.
"nasıl olsa geçer, nasıl olsa geçmiicek mi ki" sıkıntılarından biri, belli!
öyle ya adam akıllı sıkıntılarda boğulmayı bile beceremeyen hırslarım var...
neyse...
dünyayı kendimden mahrum bırakarak, evet aynen bunu yaparak,
sadece seni anmak istiyorum.
istemekle de kalmıyorum.
her zamanki'lerden çekiyorum birkaç tane.
ve resmini görmek... çok iyi geliyor.
hiçbir özelliği olmayan bu rezil perşembeyi,
seni anarak güzelleştirmeye çalışmıyorum.
o hala -16.21 itibari ile şu anda bile- aynı perşembe...
ama yine de... iyi geliyor işte. gelmez mi?
(gözler kısık, suratta "yemişim" bakışı artı n'apsak gitmeyen yaşamak telaşı, nokta. )
insanın yüzüne her daim şapşal bir ifade yerleştiren şair..
uzanıp kendi yanaklarından öpüyor bazen, bazen ne güzel işiyor güneşe karşı.. aşkı da değişebiliyor, gerçekleri de.. umursamıyor yılgınlığını falan, çünkü sessizce yaşanmalı herşey! sevgisi acıyor sonra..
sonra cemal süreya arkassından diyor ki; öldüğü gün hepimzi işten attılar!
...
"aslında buydu beni geliştiren, aşksızlık!..
aşksızlık büyütür beni
yeni bir aşka doğru ve
öyle sanıyorum ancak birkaç yıl sürer
insanın sebepli umutsuzluğu"
...
an itibarı ile bugünün de çarşamba olması berbat bir tesadüften başka bir şey değildir. ya da perşembenin suçudur, geç kalmıştır. belki de salının, erkenden bitmiştir. bunları düşünecek kadar çok vaktim yok. yapacak onlarca gereksiz işim var. sabrım da yok. devam edelim. sakin. şşşş! tüm işe yaramaz gürültüleri kumanda edelim. biraz "mute", ne dersin dude?
sadece turgut uyar konuşsun.
şu sikindirik evrende,
herkes sussun ve sadece o konuşsun. bunu gerçekten çok isterdim...
"siz edebiyatı -yazı yazmayı- hala soylu bir uğraş
sanıyorsunuz. oysa...
sevginiz hüzün veriyor
umutsuz bile olsa. ve ağaçların
haziran çabasını ansıtıyor. durun!
yani durmayın
yapın ne yapmak gerekiyorsa."
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.
Vapur düdükleri ötmededir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...
Yolculuğum uzun sürmüş oldukça
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.
Şarkılar söylemişim pencereden,
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapanca'dan bir sepet elma almışım..
Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.
Fabrika düdükleri ötmededir.