turgut uyar

entry1193 galeri92 video7 ses1
    143.
  1. zamansız gelme elim kolum dağınıksa sarılamam.
    4 ...
  2. 142.
  3. -perdemiz kadife olmalıydı..
    -basma da olur, sevince.
    2 ...
  4. 141.
  5. "kurumuş yapraklarıma bir yağmur gibi dökül..."
    2 ...
  6. 140.
  7. "Karanlıkta telaşla seni hatırlıyorum."

    yani hakikatten bu karanlık böyle iyi, aferin tanrıya!
    3 ...
  8. 139.
  9. ortada hiçbir neden yoktu halbuki. ya da her şey başlı başına birer nedendi. tüm bunlar yüzlerce yıl öncesinde benzer biçimlerde yaşanmıştı. biliyordum. artık farkındaydım. mutluluklar kolpa bir molaydı, kutluluklar falan yoktu. nefret yeter sayısına sahiptim, nefes alan her şeyden tiksinebilmek için. elinden oyuncaklar alınınca ağlardı şımarık veletler, çok görmüştüm. ağlamıştım. defoluydum. yaralıydım. küfür bir çözüm değil acizlikti. allaha kitaba çok sövdüm çok saydım. eski yazdıklarımı az okudum yıllar sonra. çok küçük gördüm. biliyordum. farkın, farkındaydım. tüm sahteliklerini görmezlikten geliyordum dünyanın. fareler ve insanlar ve akbabalar. farkı? biliyordum. biliyordum da... yine de... hala. tutuyor işte zaman zaman nöbetlerim. gökyüzünü boğuyor o zaman küfürlerim. küfür bir çözüm değil acizlikti. işte o zaman kuduz bir köpek gibi geliyorum, turgut uyar başlığına. turgut uyar şiirlerine. belki de benim yegane ilacım budur, şu siktiğimin kainatında.
    13 ...
  10. 138.
  11. Kısacık yoğun bir akşam
    Herkesin yüzünün bir anıya karıştığı
    Yoğun bir akşam
    Bana bir memur gibi davrandılar hastanelerde
    Ve bir intihar üstüne söylenti
    Bütün kıyıları dolaştı durdu
    Kısacık bir akşam

    Kısacık serin bir akşam
    Kelebeklerin atlarla yarıştığı
    Yoğun bir akşam
    Bazı mektuplar damgalandı postanelerde
    Oturuldu bir takım şarkılar söylendi
    Bir adam bir kadının kapısını vurdu
    Kısacık bir akşam

    Neyi söylesem bir kahramanlıktı
    içinde azıcık buluştuğumuz
    Bir bulutla bir kağıt peçete arasında
    Kısacık yoğun bir akşam
    Şaşırdım hüznümü nerelere bıraksam
    Bir yanda kasıklarımın sarsılmaz gücü ve
    Kısacık yoğun bir akşam

    Her şey bir unutkanlıktı
    Arada bir deliler gibi kavuştuğumuz
    Tüfekle vurulmuş bir parsın yarasında
    Kısacık yoğun bir akşam
    Biliyordum bir soğuktu nereye varsam
    Bir yanımda bir el bir yanda vazgeçilmez bir sancı ve
    Kısacık yoğun bir akşam.

    Kim karıştırdı gerçekliğine
    Yaşadığım sonsuzluğun
    Ve oturuldu bir takım şeyler söylendi
    imla kurallarıyla mutsuzluk üstüne
    Kısacık bir akşam
    Duraladım ne yapsam

    Kim karıştırdı gerçekliğine
    Su terazilerindeki ensizliğin
    Ve fotoğraflar çekildi ben çıkmadım herkes eğlendi
    Araba vapurlarıyla denizsizlik üstüne
    Kısacık bir akşam
    O kadar kısa ki bir akşam

    Yüzümü suyun ardında buldum
    Kıyılar bu yüzdendir öyle dediler
    Kısacık yoğun bir akşam
    Serin bir akşam öyle söylediler...
    2 ...
  12. 137.
  13. farklıdır. tek başına on şaire bedeldir. ilhan berk de dahil ve ben de dahil hepimiz onu okumalıyız.
    2 ...
  14. 136.
  15. "şimdi sevgili hüzün, boynumun borcu"
    3 ...
  16. 135.
  17. kanın ateşin ve seslerin böyle cömertçe kullanıldığı
    böyle sorumsuzca kullanıldığı bir dönemde
    herkesin şimdilik hakkı vardır hüzünlenmeye

    yukarda dediğime bakma aslında
    başarısız boktan bir kış geçirdik
    kanımız bile doğru dürüst akmadı
    bir sürü çocuğu öldürdüler

    Turgut Uyar, 'Kıştan kalan soğukluk' isimli şiirinden bir bölüm.
    2 ...
  18. 134.
  19. yatay ve dikey mutsuzluktan bahsediyor ya, gerçekten acıyor.
    3 ...
  20. 133.
  21. yapış yapışlığın biteyazdığı rüzgarlı mı serin, serin mi istanbullu bir yaz akşamı... ağustos 22... şimdi boğaziçi elektrik'in ana şalterlerini kapatmak gerek. "bu zifiri karanlık böyle iyi, aferin boğaziçi elektrik genel müdürüne" olurdu o zaman. şiirbaz bir elektrik idaresi genel müdürü fikri neden abartılı olsun ki? 10 kasım'da sirenler çalar, herkes bir dakika susar. ağustos 22'de de her yer bir dakikalığına zifiri karanlık olsa ve her şey ve 'kes kapkara sussa fena mı olur? hadi ben bireysel olarak başlıyorum; evimin ışıklarını kapatarak. (genç adam yerinden kalkar, hol'ün ışığını kapar ve bilgisayar başına yeniden oturur. geçti mi ömürden 9 saniye daha.) terlikleri çıkarıp atıyorum. uçuşan perdelere gazoz ısmarlıyorum, kanıyorlar, susuyorlar. mahallenin veletlerini susturmak namümkün. "bukowski silahı" lazım bir tane. çay var ocakta, altı hafif kısık. mavi alevi kapamak lazım, zira hedef mutlak karanlık. ey dünyadaşlar, be hey kainatdaşlar; ben üzerime düşeni yaptım, gerisi sizin probleminiz.

    kimse kimsenin umrunda değil aslında. kimse kimsenin.... ne acı ve ne komik! yaş alınca yaş verince alışılıyor yavaş yavaş. kafi miktarda daha oyalanıp zevzeyip hüzünlenip dellenip hırslanıp öfkelenip sövüp eğlenip aşk yaşayıp güzel kadınların kasıklarında uyanıp yemekler yiyip memleketler gezdikten sonra, "e yeter, tamam artık" dememle beraber bir tane kitap alıp yanıma, basıp gidecem. yalnızca bir tane kitap... kutsal bir kitaptan medet ummak artık eski bir masal. benim kitabım başka. süssüz patırtısız sakin ve abartısız. orada her şey yazıyor. yeter. fazlası ne gerek? şimdi değil ama. daha var.. biraz daha...

    bir de şöyle bir durum var şimdi. turgut uyar diye biri hiç doğmamış olsaydı acaba ne olurdu? büyük saat adlı kitaptaki şiirler hiç yazılmamış olsaydı ne fark ederdi? ben büyük ihtimalle yine o çayı demliyor olurdum şu an. izlenmeyi bekleyen bu güzelim film yine yanımda olurdu. ve rüzgar ve bu istanbul ve şu henüz başlamış ezan ve mahallenin piçlerinin patlattığı çatpatlar ve saçımda kendini belli etmeye başlayan beyazlar, köprüden geçen arabaların gürültüsü, kaldırımların en çok üzerine basılan yerleri, sevişme kokuları, komşu gülmeleri, bakkal çıraklarının iftar molaları, sigarayıbırakmışgençinsanlarkulubü, biten yazlar... her şey, herkes olurdu yine olurdu bir şekilde.

    kimseye aldırmadan ve herkesi öğüterek büyüyor dünya.

    ama kafa saatini büyük saat'e göre ayarlayanlar? onlar nasıl olurdu? bambaşka şairlerin şiarlarına takılıp kalırlardı elbet. hiç bilinmeyen, özlenir mi hiç? hayat bildiği gibi devam ederdi yine. ancak benim için tek bir fark olurdu galiba: "en güzel söz henüz söylenmemiş olandır" cümlesine büyük ihtimalle inanıyor olarak yaşardım.

    çünkü turgut uyar'dan başka hiç kimse kesin kes, mutlak bir itimatla, aksine ikna edemezdi beni.
    şimdi biliyorum ki en güzel söz çoktan söylenmiştir.
    en güzel şiir yazılmış olandır.
    dünyanın en büyük şairi de turgut uyar'dır.
    abartıyor muyum? sanamam. sanana da bir şey diyemem...

    tüm bunları sözlük denen ortama yazmak da, biraz, nasıl desem, sevimsiz geliyor bana aslında. camdan aşağıya bağırsam mı yoksa? ahaha. insan ne kadar zavallı ve ne kadar aciz. paylaşmak istiyor bir şekilde içindekileri. ve bir husus daha var: yazılanlar kayda geçiyor ve böylece sanki daha sağlıklı bir şekilde haberdar olacaksın düşüncelerimden... gibi geliyor... insan ne kadar aciz! ah ah!

    çok gevezelik ettim. yeter.

    ah usta,
    güzel usta,
    votka?

    sen şiirini okurken ben geçiyorum mutfağa. buyrun lütfen, şeref verin gecemize:

    "ağaçlar da büyüyor tırnak etleri de
    birtakım saçlar da uzaklarda
    herkesi bir başka neden
    bir başka hüzne götürüyor
    çok kimse bıkıyor günden akşam olmadan.
    biliniyor o ayrı bir sorundur gerçi
    herkesin kendisi ile cesedi arasındaki."
    15 ...
  22. 132.
  23. bir adam ki;
    "bir maviyi durup dururken birine benzetiyorum" demiş.

    özlemle...
    5 ...
  24. 131.
  25. "Başka değil, yokluğu görmek için
    Kirli ağustos! gözkapaklarımı da yaktım sonunda."

    edip cansever

    25 yıldır eylüle ataçlanmış ağustoslar da.
    5 ...
  26. 130.
  27. " senin bir yönün var orda durur yaşarım "

    belki de ordasındır hala, göremiyor olmamız değiştirmez ki olmanı. her gün anılansın hala, rahat uyu.
    7 ...
  28. 129.
  29. kendisi son 25 yıldır aşiyan'da uzanıyor.
    bense bu gece, uzanıp onun yanaklarından öpüyorum.
    9 ...
  30. 128.
  31. tel cambazının, acının, mutsuzluğun, büyük yalnızlıkların, soğuk pazartesilerin, sessiz meydanların, eski kırık bardakların, kaçamak ışıkların, şeker kamışlarının, bebek dişlerinin, yaban otlarının, göğe bakma durağının, geyikli gecelerin, büyük saatin ve dünyanın en güzel arabistanının ''büyükşiir belediye başkanı'' Turgut Uyar!
    gözlerindeki yıldızların söndüğü geceyi sözcüklerin aydınlatıyor.

    ölümünden 25 yıl sonra bile sözcükleri hala pırıl pırıl birer yıldız olan acemi usta'ya saygıyla.
    2 ...
  32. 127.
  33. belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
    her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
    hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

    bunu palyaço söyledi,
    palyaço söyledi ben yazdım
    yazdım, yazmasam ağlayacaktım

    biraz birazdım her şeyden
    dün biraz sinirlenmiştim mesela
    yarın bir kadını seveceğim biraz
    biraz biraz kör oldum bügünlerde

    ama rakı kadehlerini boşaltmayın
    eksilmesin hiçbir şey
    hiçbir şeyden dahi olsa
    kalsın biraz

    umursamıyorum yılgınlığımı filan
    çünkü sessizce yaşanmalı her şey
    bir devrim sesszce olmalı mesela
    ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun

    bir palyaço neden yalan söylesin ki
    ben palyaço olsaydım söylemezdim
    marangoz olsaydım da söylemezdim
    ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

    hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
    kaç kilo çeker ki bir palyaço
    hem neden yüzüme vuruyorsunuz
    bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

    rakı doldurun! eksilmesin
    bitmedi, yazacağım daha
    yazmazsam ağlayacağım çünkü
    alçakça olacak biraz

    hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
    her sokakta biraz daha eksilirdik
    bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
    bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
    "duyamadım", derdim, "tekrar et!"
    sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
    sokaklar daha bir puslu

    hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
    hatta kuyruğuma basma diyorum
    acıyor, tırmalarım,-
    diyorum

    kahrol, kahrol!
    diyorum

    geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
    korktum birden, kusacak gibi oldum
    "olur öyle" dedi palyaço,
    "herkes alçaktır biraz"
    "otur ulan!" dedim, bağırdım ona
    ben bazen bağırırım biraz

    "rakı doldur!" dedim, "eksilmesin!"
    ben bazen eksilirim biraz
    aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
    bunu sonradan öğrendim

    ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
    herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
    bunu da sonradan öğrendim

    örneğin;

    geçen gün bir kadınla seviştim
    biraz değil çok seviştim

    ya işte öyle palyaço
    diyorum ki,
    bunu da yeni öğrendim
    sevişmek de eksilmekmiş biraz

    bunu palyaço söyledi
    palyaço söyledi, ben yazdım
    yazmasam, alçak olacaktım
    hem ben roman da yazdım biraz

    bazen diyorum ki, palyaço,
    sen olmasan ben ne yaparım
    alçakça eksilirim belki biraz
    her yağmur yağışında yerin dibine girerim
    hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
    ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi

    biraz biraz anlıyorum ki,
    yüzler eller, o terli vücutlar filan
    her şey plastikmiş biraz

    haydi sirtaki yapalım palyaço
    rakı doldur, yine eksildik biraz
    4 ...
  34. 126.
  35. Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
    Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
    Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
    Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
    Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
    Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
    Bana dönesin diye bir bir kapattım
    Şimdi otobüs gelir biner gideriz
    Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
    Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
    Seni aldım bana ayırdım* durma kendini hatırlat
    Durma kendini hatırlat
    Durma göğe bakalım.
    0 ...
  36. 125.
  37. yapı kredi yayınlarından çıkan kitabına girmemiş şiirlerin bulunduğu "yitiksiz" isimli eserle bizleri yıllar sonra yeniden sevindiren büyük şair.
    0 ...
  38. 124.
  39. 123.
  40. zamansız gelme
    elim kolum dağınıksa sarılamam. *
    2 ...
  41. 122.
  42. edip cansever'den turgut uyar'a...

    Kocaman bir avlunun ortasında durdu durdu
    içindeki bomboş avluya bakarak
    Gökyüzünden arada bir oraya
    Ölü bir kuş ya düşüyor ya düşmüyordu.

    Görseydi içinin olmadığını
    Çekip onca çelenkten bir sap karanfili
    Koymak ister miydi hiç
    Bu ikindi vaktinin hırçın vazosuna.

    Güzleri kullanırdı o kadar sevmese de
    Dünyayı kullanırdı açıp da penceresini sonsuza
    Su içse suya benzerdi biraz
    Konuşsa
    Üç beş kişi birikirdi herhangi bir köşebaşında
    Yolu düşse de başka mor-sarı bir akşam kahvesine
    Ne kadar eşleşirdi Van Gogh'un bakışıyla.

    Sevgiler gönderirdi nedense utanırdı da bundan
    Gönderir gönderir geri alırdı bir gücenikliği sonra.

    Dün müydü, yüzyıllar mı geçti, bilmiyorum ki
    Bir yaz sonuydu yalnız denizi sıyırıp geçtik
    iki tek votka içtik varmadan Aşiyan'a
    Konuşmadık hiç, nedense hiç konuşmadık
    Az sonra kalkıp gitti o
    Kalakaldım ben oracıkta
    Kapadım gözlerimi ardından gene birlikte olduk
    - Garson! bize iki tek votka daha.
    0 ...
  43. 121.
  44. içim güvercinleri okşamış gibi rahat
    Sen yanımdayken ister istemez
    Geniş meydanlarda akşam üstleri
    Üstüste üç kere deniz, üç kere çınarlar.
    Sen yanımdayken ister istemez
    Uzak ırmakları hatırlıyorum.

    (bkz: Senfoni)
    1 ...
  45. 120.
  46. senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
    tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum

    ..............

    seni aldım bana ayırdım.
    6 ...
  47. 119.
  48. oysa gece tam yarısıdır günün
    ve daha güçlüdür gündüzden
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük