turgut uyar

entry1193 galeri92 video7 ses1
    26.
  1. "elele gittigimiz bu yolda
    sen gitgide buyursen,
    benim icimde cok beklemis
    cok eski bir yer kanar..."
    16 ...
  2. 27.
  3. cemal süreya'nın çok yakın arkadaşı, yazdığı şiirinde çok sade bir şekilde anlatmıştır..
    2 ...
  4. 28.
  5. subay ve centilmen ve şair ve söz ustası ve bir yalnız bir mutsuz bir umutsuz ve bir büyük saat, hep sonsuzluğa işaret eden...

    " uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum "....*
    11 ...
  6. 29.
  7. 30.
  8. GÖĞE BAKMA DURAĞI

    ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım,
    Şu kaçamak ışıklardan, şu şeker kamışlarından,
    Bebe dişlerinden, güneşlerden, yaban otlarından,
    Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar.
    Şu aranıp duran korkak ellerimi tut.
    Bu evleri atla, bu evleri de, bunları da
    Göğe bakalım.

    Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım.
    inecek var deriz otobüs durur ineriz.
    Bu karanlık böyle iyi, afferin Tanrıya,
    Herkes uyusun, iyi oluyor hoşlanıyorum
    Hırsızlar, polisler, açlar, toklar uyusun.
    Herkes uyusun, bir seni uyutmam, bir de ben uyumam
    Herkes yokken biz oluruz, biz uyumayalım.
    Nasıl olsa sarhoşuz, nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
    Beni bırak göğe bakalım.

    Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım,
    Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum,
    Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi,
    Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor,
    Seni aldım bu sunturlu yere getirdim,
    Sayısız penceren vardı bir bir kapattım,
    Bana dönesin diye bir bir kapattım,
    Şimdi otobüs gelir biner gideriz,
    Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç,
    Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin,
    Seni aldım, bana ayırdım, durma kendini hatırlat,
    Durma kendini hatırlat ,
    Durma göğe bakalım .


    Turgut UYAR
    11 ...
  9. 31.
  10. nazım hikmet hakkında:

    BÜYÜK GURBETÇi

    Senin adın bir deftere yazıldı
    Eskimez bir mavi deftere
    Adın
    Yazıldı

    Erenköyünde bir bahar eskir
    Savrulur ve eskir sürekavları
    Kuzey yarımkürenin çok koyu mavi bir gecesinde
    Aşkı Türkçe kavramanın sağlamlığı başlayınca
    Bir öğrenci yatakhanesinde
    Uzak asyalı bir başka öğrenciyle çatışınca
    Bir sürü ıvır zıvır ve ekimler
    Bir kahramanlık sandığımız kendimizi
    Eskir ucuz ormanlarda yürek avları
    Ve eski anaların belbağladığı hekimler
    Eskimez senin gurbetçiliğin
    Yanar, tüter, dağılır
    Ve ince bir duman eskir bir kalın duman adına

    Gurbet bir yazgıdır ulusuna
    Güneşe çıkmak gibi, alınteri bilinir
    Gurbet bilinir, bir duyarlıktır, bir meslektir

    Sen herhalde en iyi bilirdin bayramları
    Paşalarla, yalılarla uzlaştırılan
    Kısa kış akşamlarını, uzun yaz akşamlarını
    Kayalar, kayalar ve sahipsiz dağlar adına
    Bir türkü gibi öfkede söylenen
    Issız hanlar, bilgece susmalar, bakımsız bağlar adına
    Puslu ve telaşlı garlardan kaçırdığın
    Bir pençeden, bir katılıktan kayırdığın
    Her ülkede söylenen bir türkü gibi
    Aklığın, eskimez bir kış güzelliğinde
    Sıcak evler, karlı yollar, bağlılıklar adına
    Bir zorbalığa direnmek adına
    Anlaşılmazsa
    Söğütler yeşermez, balıklar bırakmaz döllerini

    Ellerin bir gezinmedir uykularda
    Kimine korkudur, ısınmak kimine

    Eskimez bir kış güzelliğinde
    Kuzey yarımkürenin çok koyu mavi bir gecesinde
    Büyük bir alanda, küçük bir cezaevinde
    Ve çok yabancı dilden iki istasyon-arası biletinle
    Biliyorum nasıl yaşadığını senin Türkçe yokken
    Mahzun ve yaşamaklı - eskimez elbet -
    Ülkeni dirençle yaşamak, ülken olmayınca sözlüğünde

    Sen bir ağlayış gibisin neden
    Bir çocukluğu sürüklüyorsun kanında
    Bir güvercin gibi parlar şaşkınlığın
    Ölüme yakınlığında bir köylünün, uyumasında
    Gök durur ve boncuklar durur pazarlarda
    Iğdır'da, Orta Anadolu tarlalarında
    Akşam oldu muydu gaz lambası yakılır
    Nerde olursa olsun artık. Coğrafyada
    Sürekli bir gurbet vardır.

    Eskimezsin bir mayıs serpintisi gibi
    Bir mayıs serpintisi ki sağlıklı
    Ağustos günlerini hazırlayan. Güllerini
    Sürer gurbetçiliğin.
    Halksız bir yazarın acısını taşıyan
    Kalebent bir şehzade gibi mahzun
    Börklüce gibi sabırsız haklılığında

    Öyle bir şey
    Biraz uzak, biraz çıplak, ve yayan.
    1 ...
  11. 32.
  12. ismet özel şiirlerinde hissedilen şairdir.
    2 ...
  13. 33.
  14. 34.
  15. Yaşamındaki ilk'ler için şunları söylemiş:

    "Ankara'da doğdum. ilk hatırladığım mekan, iki katlı, iki katı biraz karanlıkça küçük bir ev ve bu evde ilk zehirlenme...
    babam harita binbaşısıydı. Çalışkan bir adamdı, çok iyi bir hattattı. Ankara'nın latin alfabesi ile ilk sokak levhalarını, geceler boyu çalışarak ilk o yazmıştı. Ölümünden on-onbeş gün öncesine kadar çalıştı ve her akşam içti rakısını... seksen yaşını aşmıştı öldüğünde... istanbul'a göçtük...

    ilkokula orada başladım. 'Hırka-i Şerif ilkokulu' ya da '19. ilkmektep'...
    müziğe ilk yakınlığım alaturkayla olmadı. Oysa babam ut, ölen büyük ablam keman, küçük ablam her türlü telli sazı çalardı. müzikle ilk yakınlaşmam Necip Celal Antel'in tangolarıyla başlar. Hüzünlü bir çocuktum. Nedense hep ağlamaya hazır... dördüncü sınıftaydım. Henüz kare'ye murabba, paralelkenar'a mütevaziyüladla, yamuk'a sibinmünharif, çarpma'ya darp, bölme'ye taksim diyorduk. bir yıl sonra, beşinci sınıfta değişti terimler. artık nakıs, eksi; mustatil, dikdörtgen olmuştu.

    ilk aşkım, sarsıcı, hüzünlü, umarsız ilk aşkım o yıla rastlar. Bir mahalle arkadaşımın dayısının kızı. Onun da benden hoşlandığını sanmak istiyordum. Ne var ki, tek yabanlık pantolonumun tam cebinin üstünde kolay kolay saklanamayan bir yırtık vardı...

    Asker okullarında hiç mutlu olmadım. Genellikle yatılı okullarda mutlu olan çocuk yoktur sanıyorum. Başkalarının, hatta somut başkalarının da değil de, hiç kavrayamadığım bir otoritenin belirlediği ve çoğu zaman saçma bulduğumuz bir şeyler yaşamak...

    ilk şiirim 1947 yılında Yedigün dergisinde yayımlandı. Çok önemsemedim. Heyecanlanmadım. O derginin şiir beğenisinin üst düzeyde olmadığı duygusu vardı içimde. Bir inat sorunuydu benimki. Sonraları, küçücük Kaynak dergisi ile inatlaşmaya başladım. Bir yıl sürdü. Başardım...

    1948 yılında kur'a usulü tayinle Pasof'a gittim. Yirmi bir yaşında, evli ve bir çocuklu olarak. Pasof'a varışımızın ertesi günü, ilk maaşımı, işe geç başladığım için alamadım ve ilk kez borçlandım. Bakkala gidip kurufasulye almak istedim... yoktu kurufasulye veya benzeri yiyecekler. Böylesi kıyı köşe yörelerde, herkesin kışlık yiyeceğini yaz ortalarında edindiğini öğrendim...

    Galiba ilk'ler değil önemli olan. Koşullar. Bir yaşta herkes dünyayı kendine göre görür, kendine göre yorumlar. Bu gördüğü, kurduğu, yorumladığı, genellikle doğrudur, yaratılışı doğrultusundadır...
    'Her şeyden biraz kalır' diyor bir italyan atasözü. En inandığım doğrulardan biri. Söylemeden edemeyeceğim bir doğru da şu: aşk söz konusu olduğunda, ikinci de, üçüncü de, sonuncu da ilk'tir."
    3 ...
  16. 35.
  17. okurken, kutsal bir şeyler okuyormuşçasına kendimden geçtiğim şair:
    ''...
    Eylül toparlandı gitti işte
    Ekim falan da gider bu gidişle
    Tarihe gömülen koca koca atlar
    Tarihe gömülür o kadar''
    5 ...
  18. 36.
  19. ilk şiirlerinde garipçilerin ve ulusal şiir akımının etkisinde olan, ancak daha sonra ikinci yeni şiir akımına katılan şair.
    askeri okulllarda eğitim görmüş ve bir süre doğuda görev yapmıştır.(kars-digor)daha sonra ankara'ya atanmıştır. özellikle büyük şehire taşınmasıyla birlikte şiir anlayışında da değişmeler meydana gelmiştir. demokrat parti iktidarında artan köyden kente göç sonucu, bireyde oluşan bunalımı ve kapitalist yaşamın bireydeki etkilerini sıkça işlemiştir şiirlerinde.
    suni yaşama karşı doğal yaşamı ve tabiatı arzulamıştır. aşağıdaki alıntıda da bu görülmektdir.

    geyikli gece
    Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
    Her şey naylondandı o kadar
    Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
    Ama geyikli geceyi bulmadan önce
    Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk

    Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
    Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
    Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
    Hepimizi vakitten kurtaracak
    Bir yandan, toprağı sürdük
    Bir yandan kaybolduk
    Gladyatörlerden ve dişlilerden
    Ve büyük şehirlerden
    Gizleyerek yahut döğüşerek
    Geyikli geceyi kurtardık
    .......
    turgut uyar- (bkz: geyikli gece)
    0 ...
  20. 37.
  21. bir gün bu şairi tanıdığımızda, kendimizi dünyanın girilmemiş bir yerini aniden keşfetmiş gibi sanabiliriz; şimdiye dek niye geç kaldığımıza küfrederiz... ama tadına vardığımız her dizeden sonra onu keşfeden az sayıda kutsal kişiden biriymiş zevkiyle bakarız hayata ve deriz ki: "bizim gizli bir bildiğimiz var, bizim dengemizi bozmayınız!"

    ahmet oktay onun için şöyle yazmış:

    "turgut uyar değişen toplumda hep bedel ödeyen insanların tarihini yazdı gibi geliyor bana. akçaburgazlı yekta'nın, malatyalı abdo'nun tarihinden daha önemli, daha öncelikli ne olabilirdi ki? uyar'ın insan coğrafyası yeterince görülmüş ve açıklanmış değildir henüz. şiirinden süzülen hüzün, toplumumuzun üstüne sinmiş olan hüzündür. bu, o büyük harflerle yazılan tarihin mirasıdır bize.

    kuşku yok: turgut, çağdaş türk şiirinin büyük bir "ses"iydi. özgün, benzersiz bir ses. yazı'nın inanılmaz biçimde ticarileştiği bir dönemde turgut, has sanatçının tutumunu benimseyip, köşesinde yaşadı. şiirin aylasıydı gözlerinin içinde parıldıyan.

    turgut uyar'ın büyük saat'i "çalışıyor" hepimiz için. "

    alıntının sahibi: ahmet oktay (şiir atı/4 turgut uyar özel sayısı - aralık 1987)
    2 ...
  22. 38.
  23. 39.
  24. yaşadığı dönem ve çevresi dolayısıyla meşhur olan şair. bir çok şeyi gereği gibi ifade edememiştir kanımca. tabi yazdı bir kaç güzel şiirin hakkını yememek lazım. şiir diyince özdemir asaf der susarım.
    0 ...
  25. 40.
  26. 'bozuk bir saattir yüreğim hep sende durur' demiş zamanında tomris uyar için yazdığı bir şiirde, işte bu bir kadını kıskanma sebebidir gerisi yalan. tomris uyar ile evliliği süresince tomris uyarın tek rakibi yine kendisi olmuştur hayatına soktuğu insan merkezdedir onun için başka kimseyi görmeyecek kadar içli ve kırılgan bir çocuktur o. ilk evliliğini ailesinin isteğiyle yapmış ve 18 yaşında baba olmuş. şiirin öyle akla bir anda gelinip kelimelere dökülecek bir yazı olduğunu düşünmez, bir matematiğinin geometrisinin olduğuna inanır. tomris uyar ile birliktelikleri süresince cemal süreyya ona dair hiç bir şey yazmamış ki sanıyorum tomris uyar sebebiyle, sadece ölümünün ardından kelimeler dökülmüştür satırlara; (turgut uyar isimli şiir) son dizeleriyle; 'öldüğü gün/ hepimizi işten attılar'. *
    son olarakta o muhteşem serüveninin kahrolası dizesini yazmalı; 'her insan bir uyumsuzluktur ölü olmayınca'
    1 ...
  27. 41.
  28. arthur rimbaud nun türk şiirine düşen gölgesi..kitapları -hiç değilse dunyanın en guzel arabistan ı adlı yapıtı- dunyanın belli başlı dillerine cevrilse bizim gururumuz da kapıkule'den ötelere taşsa..

    ''bu benim gerceğim.durmayıp şarkı soylemek
    durmayıp yalnız kalıyorum.ufacık yesilli adalarda
    yalnız kalmaya savasıyorum.kadınlarla.erkeklerle.çocuklarla.
    tarihlerle bilimlerle kalabalıkla savasıyorum
    büyük tapınaklar kuruyorum.kara taştan.kalın arabalar koşuyorum
    kendim girip tek başıma tapınıyorum.yaralarımı sarıyorum
    birden biryerden o ışık.bir yerden o ses
    artık sana attıgım temeller tutmuyor
    çünkü sen hiç yoksun.hiç olmadın..''

    dunyanın en guzel arabistanı'ndan..
    3 ...
  29. 42.
  30. terliksiz kadınlar korosu :

    bizim çıplak topuklarımızmozayıkların üstünde ya
    durmuyoruz günaşırı duvarlarımızı yeşille maviyle
    badana ediyoruz
    durmuyoruz dünyayı yeniliyoruz
    bir koltuğu oradan alıp öteye yerleştiriyoruz
    pencerenin yerini değiştiriyoruz
    halıları temizliyoruz, yemekler pişiriyoruz
    soğuk sularla yıkıyoruz ayaklarımızı kollarımızı
    boynumuzu
    işimiz bitiyor, oturup sevilmeyi bekliyoruz
    onlar o zaman geliyor...
    0 ...
  31. 43.
  32. kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
    kaç kilo çekerdi yalnızlık
    kaç kere ezildim altında
    yaz yağmurlarının

    belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
    her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
    hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

    kim sevmezdi çiçekleri filan
    ben sevmezdim dedim, yalan dedi

    bunu palyaço söyledi,
    palyaço söyledi ben yazdım
    yazdım, yazmasam ağlayacaktım

    herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
    sırf bu yüzden mi ağladım
    alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz

    biraz birazdım her şeyden
    dün biraz sinirlenmiştim mesela
    yarın bir kadını seveceğim biraz
    biraz biraz kör oldum bügünlerde

    ama rakı kadehlerini boşaltmayın
    eksilmesin hiçbir şey
    hiçbir şeyden dahi olsa
    kalsın biraz

    ii.

    umursamıyorum yılgınlığımı filan
    çünkü sessizce yaşanmalı her şey
    bir devrim sesszce olmalı mesela
    ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun

    bir palyaço neden yalan söylesin ki
    ben palyaço olsaydım söylemezdim
    marangoz olsaydım da söylemezdim
    ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

    hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
    kaç kilo çeker ki bir palyaço
    hem neden yüzüme vuruyorsunuz
    bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

    gocunmam ki ben, ben gocunmam
    bir palyaço ne kara gocunmazsa
    o kadar, o kadar gocunmam işte

    rakı doldurun! eksilmesin

    iii.

    bitmedi, yazacağım daha
    yazmazsam ağlayacağım çünkü
    alçakça olacak biraz

    hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
    her sokakta biraz daha eksilirdik
    bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
    bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
    duyamadım derdim, tekrar et!
    sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
    sokaklar daha bir puslu
    palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
    ve ben daha bir alçak olurdum
    ağlardım biraz

    hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
    hatta kuyruğuma basma diyorum
    acıyor, tırmalarım,-
    diyorum

    kahrol, kahrol!
    diyorum

    iv.

    geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
    korktum birden, kusacak gibi oldum
    olur öyle dedi palyaço,
    herkes alçaktır biraz
    otur ulan! dedim, bağırdım ona
    ben bazen bağırırım biraz

    rakı doldur! dedim, eksilmesin!
    ben bazen eksilirim biraz
    aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
    bunu sonradan öğrendim

    ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
    herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
    bunu da sonradan öğrendim

    örneğin;

    geçen gün bir kadınla seviştim
    biraz değil çok seviştim

    ya işte öyle palyaço
    diyorum ki,
    bunu da yeni öğrendim
    sevişmek de eksilmekmiş biraz

    v.

    kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
    ben sevmezdim dedim, yalan dedi
    bunu palyaço söyledi
    palyaço söyledi, ben yazdım
    yazmasam, alçak olacaktım
    hem ben roman da yazdım biraz

    bazen diyorum ki, palyaço,
    sen olmasan ben ne yaparım
    alçakça eksilirim belki biraz
    her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
    hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
    ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi

    biraz biraz anlıyorum ki,
    yüzler eller, o terli vücutlar filan
    her şey plastikmiş biraz

    vi.

    haydi sirtaki yapalım palyaço
    rakı doldur, yine eksildik biraz
    17 ...
  33. 44.
  34. Sizin alınız al inandım
    Sizin morunuz mor inandım

    Tanrınız büyük amenna
    Şiiriniz adamakıllı şiir
    Dumanı da caba

    Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
    Kalabalık ha olmuş ha olmamış

    Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
    Ama sokaklar şöyleymiş

    Ağaçlar böyleymiş
    Ama sizin adınız ne
    Benim dengemi bozmayınız

    Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
    Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı

    Yan gelmişim diz boyu sular .
    Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum.

    Hiçbirinizle dövüşemem
    Benim bir gizli bildiğim var

    Sizin alınız al inandım.
    Morunuz mor inandım.

    Ben tam kendime göre
    Ben tam dünyaya göre
    Ama sizin adınız ne

    Benim dengemi bozmayınız.

    siirinin sahibi. (bkz: turgut uyar sarısı)
    4 ...
  35. 45.
  36. kendiyle konuşur gibi şiir yazıp herkese anlatan bir büyücü, her ne yazsa şiir olurdu..
    O da gitti doğmamış çocuklara yazdı
    1 ...
  37. 46.
  38. 47.
  39. BiR iNTiHAR AKŞAMI

    Kısacık yoğun bir akşam
    herkesin yüzünün bir anıya karıştığı
    yoğun bir akşam
    bana bir memur gibi davrandılar hastanelerde
    ve bir intihar üstüne söylenti
    bütün kıyıları dolaştı durdu
    kısacık bir akşam

    Kısacık serin bir akşam
    kelebeklerin atlarla yarıştığı
    yoğun bir akşam
    bazı mektuplar damgalandı postanelerde
    oturuldu bir takım şarkılar söylendi
    bir adam bir kadının kapısını vurdu
    kısacık bir akşam

    Neyi söylesem bir kahramanlıktı
    içinde azıcık buluştuğumuz
    bir bulutla bir kağıt peçete arasında
    kısacık yoğun bir akşam
    şaşırdım hüznümü nerelere bıraksam
    bir yanda kasıklarımın sarsılmaz gücü ve
    kısacık yoğun bir akşam

    Her şey bir unutkanlıktı
    arada bir deliler gibi kavuştuğumuz
    tüfekle vurulmuş bir parsın yarasında
    kısacık yoğun bir akşam
    biliyordum bir soğuktu nereye varsam
    bir yanımda bir el bir yanda vazgeçilmez bir sancı ve
    kısacık yoğun bir akşam.

    Kim karıştırdı gerçekliğine
    yaşadığım sonsuzluğun
    ve oturuldu bir takım şeyler söylendi
    imla kurallarıyla mutsuzluk üstüne
    kısacık bir akşam
    duraladım ne yapsam

    Kim karıştırdı gerçekliğine
    su terazilerindeki ensizliğin
    ve fotoğraflar çekildi ben çıkmadım herkes eğlendi
    araba vapurlarıyla denizsizlik üstüne
    kısacık bir akşam
    o kadar kısa ki bir akşam

    yüzümü suyun ardında buldum
    kıyılar bu yüzdendir öyle dediler
    kısacık yoğun bir akşam
    serin bir akşam öyle söylediler..
    14 ...
  40. 48.
  41. uyar baba'nın şiirini daha yakından tanımak ve anlamak ve ruhuna bir kadeh votka kaldırmak isteyenler için; fırat caner tarafından turgut uyar'ın huzursuzluğu başlıklı bir doktora tezi yazılmış, ara ara kaçamak göz attığım. kesintisiz okuma keyfini en müsait zamanıma ayırıyorum zira kısa sayılmayacak bir uzunlukta. aşağıdaki linkten indirilebilmekte:

    http://www.bilkent.edu.tr/~tebsite/tezler_1.htm

    fırat caner'in emeğine/elcağzına sağlık. turgut uyar'ınsa...her şeyine...

    ah usta,
    güzel usta,
    votka?
    4 ...
  42. 49.
  43. BiNLERCE

    binlerce pazartesi geçti ömrümde
    hangisiydi o çıkaramıyorum
    bir kiraz yediğimi hatırlıyorum kurtluydu
    demek oldukça eski

    bir de saçma sapan şeyler
    bir kızın diz altını örneğin
    bir adamın çirkin sigara içişini

    nasıl yaşanıyor bu vesayetli dünyada
    hangi çılgınlar nasıl dayanıyor buna
    kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil
    kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana
    güzel bir öğle vakti
    eski güzel bir aksamı hatırlayarak
    sonra dopdolu şeyler
    damacanalar gibi
    içim kabarıyor

    sonu olsun diyorum
    neyin sonu ama
    hiç değilse bu taş basamakların
    8 ...
  44. 50.
  45. BıKTıM BöYLE

    Üç yıl sonra mıydı bilmiyorum
    ama ekimin onbeşiydi biliyorum
    ekimin onbeşiydi ama
    ekimin onbeşinde ne oldu bilmiyorum
    herkesin sular gibi dağıldığı ama herkesin
    bir sur önünde miydik bir yolda mı
    semtini bilmediğim bir karakolda mı
    sonra topluca bir bahçede durduk

    bıktım böyle sayrılıklardan
    ateşim çıksa neyse ne
    neyi bıraksam aklımdan bir suya karışıyor
    bir büyük savaşda Kıbrıs kıyılarında
    vurulan ve ölen bir askerin
    çelik miğferi gibi
    dipde ışıltısını görüyorum yalnız
    elimi eteğimi çekiyorum bahçeden
    sazlıklara vuruyorum belleğimi

    zalim bir ilk yazdı ama yaşadığımız
    işte bunu unutmamalı unutmamalı
    bir ölüm nefes alırken bir dudakta
    öbür bütün şeyleri nasıl anlatmalı
    miğferin paslandığını usul usul
    bir yangının söndüğünü
    ve suların pırıl pırıl kaldığını
    bir otobüs Mersin'den Mardin'e giderken
    o zaman aşkınla dol kalbim
    nerden ne kadar derlediysen o kadar
    senin kendine seçtiğin alamet-i farika
    uzun bir gece görünümünde geçerli hala
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük