"Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.
Fabrika düdükleri ötmededir."
"bir taş alacaksınız. Yontmaya başlayacaksınız. Şekillendirmeye yüz tutmuşken atacaksınız elizden. Bir başka taş, bir başka taş daha. Sonunda bir yığın yarım yamalak biçimler bırakacaksınız. Belki başkaları sever tamamlar..."
Durduğum yer benim değil iken, gidebilecek bir yerimin olmaması ne acı; gidebilecek bir yerim yok iken hala ve inatla durmayışım ne gaflet; nihayetinde ölmüyorken yaşıyor olan insanın, yaşıyorken öldüğünü bilmemesi bu, bu ne tuhaf bi’ hayret.
önce sesin gelir aklıma
çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm
güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli
sonra cumartesi günleri gelir
sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum
bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.
(bkz: senfoni)