din ve vicdan özgürlüğü deyip sonrasında dayatacak ölçüde taraflı bir şekilde bacak kadar çocukları etkilemeye çalışan insanların tavrından daha masum görünen bir istektir. ve öyle samanaltından su yürütür bir tavır da yoktur. açık açık istenmemekte ve neden de belirtilmektedir.
bu nasıl bir yüzsüzlük anlayamıyorum ben, anlayamayacağım da. herkesi ayırlım, erkek çocuklarının tahrik olmasından tırsalım, her çocuğun önüne türbalı bir rol model dikelim sonra din ve vicdan özgürlüğünden bahsedelim. hadi oradan! bırakın bu ayakları.
bir de düzgün eğitim meselesi var. her başı açığın düzgün eğitim veremediği gün gibi ortada evet, ama başı kapalı olanın verebileceğini sanmak da bir o kadar dangalakca. eğitim sistemini düzelteyim derken içine sıçmak böyle bir şey olsa gerek. sorunları çözüm şeklinize hayranım.
ayrıca başı açık ve başı kapalı sıfatları da toplumumuza kökten yerleşmiş bulunmakta, bunun için özellikle tebrik etmek istiyorum. geleceği hayal edin, ben kısaca kabus diyorum.
kaçımız öğretmenimize benzedik, bilinmez ama araştırılır bir soru.
gel biz şunu şöyle soralım:
kaçımız öğretmenlerimizden etkilendik?
kaçımız öğretmenlerimizden geleceğe dair darbe yedik?
kaçımızın kimlik ve kişilik oluşumunda öğretmenlerimiz etken rol oynadı da bizi edilgen kimliğin başrol oyuncusu yaptı?
kaçımız öğretmenlerimiz tarafından oluşturulan psikolojik sorunlarını ilerleyen yaşlarda nörolojik soruna çevirdi?..
bu konuda da ahkâm kesecek kadar bilgi sahibi olmasam da, çevremde bunu yaşayanları gördüm, buna ben de maruz kaldım.
birey, ev içinde aldığı ve koşullandıklarının yanı sıra çokça çevresinden ve onu eğiteninden de etkilenmektedir. kimse faşizanı olmadığı sürece inandıklarını ve savunduklarını yaşasın, burada kimsenin söyleyecek sözü olmasın, zira insan olmak bu demden geçer.
fakat, öyle bir bilmece var ki elimizde; çözsen kahreder, çözmesen beter eder.
türkiye gibi günde % 0,01 kitap okuyan, yani 6 kişiye yılda 1 bir kitap düşen bir ülke genellemesinde, bilimsel araştırmalarda kaynakları kısıtlanan, üniversitelerde beyin çağının atlamasını yaptıracaklarının hem manevi özgürlüklerinin kısıtlanması hem de önünün kesilmesi yüzünden beyin göçü yaşaması, hala değiştirilmesi gereken ve birazcık da olsa düşünce ve ifade özgürlüğü sağlayacağını düşündüren 301. maddenin değişmesinde dahi olay olan hadisede, hala asker tahakkümü altında siyasetini geliştirmeye çalışan, 1950/1960 lı yıllarda sol içerikli partisi cidden biten ve bundan sonra ki süreçlerde kanadı kırık yoluna devam eden, sağ partisi an be an güçlenen, halka sosyal bir araştırma yapıldığında hala anketlerin çoğunda din, namus içerikli hususların ağırlık kazanması, hala kadını dini kıstaslarla örtülendiren -baş örtüsü vs değil, beyin örtüsü kastım! - diye çoğaltacağımız nice örnekler nezdinde;
sen bu eğitim verecek adamlara düzgün eğitim veremedikten, taraf oldukları şeyi doğru düzgün ifade etmesini geliştirmeye yardımcı olmadıktan, sömürüyü dış mihrakların kolajına atıp, iç mihrakların ve kudretlerin halkı nasıl yozlaştırdığına bakma; ve sonra da kalk irdelermiş gibi görünüp konuyu, taraf tutmadım ama bu da özgürlük ve hak de!
işte burada bir yanlış var azizim.
hem bu yanlış eğilir, bükülür cinsten de değil; en tehlikelisi de bu işte.
kendi ekseninde ya da doğrusunu dümdüz gideninden. kronik olanından...
meseleyi hep yanlış tarafından, kimi zamanda ters tarafından tuttuk, ele aldık. tartışılması gereken konu başlığı:
" cocuklarinin turbanli ogretmenler tarafindan egitilmemesini istemek " mi olmalıydı,
yoksa:
" cocuklarinin kendini geliştiremimiş ve özgürleştirememiş ogretmenler tarafindan egitilmemesini istemek " mi olmalıydı?
sorun kafada ya da boyunda ya da kolda ya da ne bileyim işte orasında, burasında olan simgelerde değil ki;
sorun beynin içindeki hamlıkta, yozlukta, aymazlıkta, taraflılıktaki diktede ve kısırlıkta.
yoksa niye karışılsın elalemin kafasındakine, kıçındakine. yapsın kişisel reformunu, olsun başımızın tacı.
sanırım artık tartışmaya açılacak konuları siyasi iradeden değil, kimini tenzih ederek söylüyorum aydın olan ya da aydın geçinenden değil, özgür olan halktan, bilinçli olan insanlardan, bizlerden beklemeli.
sivil güç azımsanmamalı.
bugün türkiye'de hala sorunlar kök salmış kronikliği ile anbean , senebesene ilerliyorsa, devam ediyorsa, tek suçlu ilgili merciler değil, gelişememiş, gelişmemesi için bir şeyler yapılmayan sivil toplum gücü ve iradesidir. bunu da bari birilerinden artık beklememeli, bir şeyler yapmalı.
yoksa dünkü yazdığım yazıyı tekerrür tadında tekerleme gibi daha çok söyleyeceğimiz ve söyleteceğimiz aşikâr: