30 haziran 1908 tarihinde sibirya'nın tunguska taygası üzerinde büyük bir patlama oldu. patlamadan 20 bin km2'lik bir alan etkilendi, 1 milyon ağaç yok oldu, yüzbinlerce hayvan öldü. dünyanın manyetik alanında değişiklikler saptandı. 1927' de bölgede yapılan ilk incelemede herhangi bir meteor izine rastlanmadı. patlamaya ilişkin anti madde çarpışması, kara delik ya da nükleer enerjiyle çalışan bir uzay gemisi varsayımları bugüne kadar çözülemedi.
30 Haziran 1908 günü sabah saat yaklaşık 7 sularında Sibirya'nın orta kesimlerindeki Tunguska Irmağı yakınlarında gökyüzünde çok büyük bir patlama oldu. Bu patlama atom bombasından bin kat daha büyüktü. Ortaya çıkan ısı sonucunda ren geyiği sürüleri, binlerce hayvan ve milyonlarca ağaç kül oldu, binlerce kilometre karelik bir çevrede patlamanın sesi duyuldu. Patlamanın ışığı on binlerce kilometre öteden bile görüldü. Işığın parlaklığı sebebiyle Londra’da insanların gece karanlığında gazete dahi okuyabildikleri iddia edildi.
Son yüz yılın en büyük meteor düşmesi olayıdır. Düştüğü yerdeki orman dahil her şeyi buharlaştırmıştır. Alevlerin izlanda dan dahi görüldüğü söylemi mevcuttur.
1908 yılında sibirya'nın tunguska bölgesindeki gizemli patlama. Ortada ne meteor parçası ne ufo zerresi yok. Kuyruklu yıldız parçası olabilme ihtimali üzerinde duruyorum.
bir toriye göre de bu olay büyük bir cin savaşıdır. o tarihlerde iyi cinlerle kötü cinler savaşmaya başlamışlar ve ortak bir kararla insanların bulunmadığı ama bol ağaçların olduğu bir arazi olarak o bölgeyi seçip bir meydan savaşı gerçekleştirmişler. işte o yıkım o savaşın yıkımıdır. akıldışına en yatkın teori de bence budur.
(bkz: bir evren algısı ve açıklaması olarak akıldışılık)
tunguska uzay fenomeni başkanı Dr. Yuri Labvin, Macedonian International News Agency'e yaptığı açıklamada 30 Haziran 1908'de Sibirya üzerinde dev bir meteorun dünyaya çarpışını engellemek için kendini feda ettiği iddiasından bulunarak, 101 yıl önce Tunguska'da 200 kilometrekaralik alanda 80 milyon ağacın kül olmasına yol açan 15 megatonluk dev patlamanın sebebinin bu olduğunu savundu. Dr. Labvin , bölgede bulunan garip işaretli kuvars kristal dilimlerinin, dev göktaşına çarptıktan sonra yere çakılan bir UFO'nun kontrol paneli olduğu iddia etmekte. "Kristali böyle işleyecek teknolojimiz" yok diyen Labvin, ayrıca bölgede demir silikat bulduklarını ve bunun uzay dışında hiç bir yerde bulunmadığını söyledi.
Bugün Tunguska'da ne olduğunu tam olarak bilemeyişimizin belki de en önemli nedeni o zaman ki imkansızlıklar nedeni ile bilimadamlarının bölgeye 19 yıl boyunca gidemeyişleri oldu. Geriye kalan görgü tanıklarından gökyüzünden iz bırakarak gelen bir ateş topunun geldiğini öğrendiler. Ama ortadan ne bu tanıma uyan meteor'dan bir iz ne de meteorun oluşturmuş olabileceği bir krater vardı. Sadece kilometrelerce boyunca yanıp kavrulmuş ağaç gövdeleri vardı.
Tunguska'ya giden ilk bilim adamı Leonard Kulik oldu. Bir jeolog'du. Yıl 1927 idi. Bunu izleyen 14 yıl içinde Tunguska'ya bir kaç sefer daha yaptı. Amacı, çarpmış olduğunu düşündüğü meteora ait bir kanıt bulabilmekti ama bulamadı.Kulik, 1942 yılında bir savaş mahkumu olarak öldü.
Olay, 1946 yılında Sovyet Ordu mühendisi olan Albay Alexander kazantsev ile bir kez daha gündeme geldi. O da bu etkiyi bir nükleer bombanın yapmış olabileceğini düşünüyordu. Ama o tarihlerde Atom bombası yeni kullanılmıştı. Kaldı ki bundan yaklaşık 37 yıl önce Hiroşima'ya atılandan yüzlerce kat daha güçlü bir bomba kullanıldığını düşünmek çok mantıklı değildi. Kazantsev, ihtimal olarak nükleer enerjiyle çalışan bir uzay aracının patlaması ihtimali üzerinde de durduysa da zamanında yapılan araştırmalarda bu iddiaları destekleyecek bir kanıta ulaşılamadı. Düşük düzeyde bile olsa radyasyona rastlanmamıştı.
1959 - 1961 yıllarında bölgede araştırmalar yapan Tomsk kentindeki Biyoloji ve biyofizik Bilimsel Araştırmalar Enstitüsü'nün direktörü olan Gennady Plekhanov ve tomsk üniversitesi matematik profesörlerinden 60 yaşındaki Willem Fast yaptıkları araştırmalarda bazı sonuçlara ulaştılar. Yanık ve kırılmış ağaçların kapladığı 220.000 hektarlık alanın bir haritasını çıkardılar ve patlamanın 7,5 kilometre uzunluğundaki bir alanda 10-20 megatonluk bir TNT enerjisi oluşturarak doğudan batıya doğru yayılmış olduğunu söylediler.
Tunguska'ya en yakın iki kent olan Tomsk ve krasnoyarsk'ın askeri teknoloji merkezi olmaları seneler boyunca dünyanın sayılı uzmanlarının bu bölgeye gelerek araştırma yapmalarını engelledi. 1989 yılında soğuk savaşın bitmesiyle birlikte uluslararası bilimadamları bölgeye gelip incelemelere başladılar.
1990 yılında bölgeye Bologna Üniversite'sinden italyan Fizikçi Menotti Galli ve yardımcısı ve dostu nükleer fizikçi Giuseppe Longo geldi. Bu sefer sanık bir kuyrukluyıldız idi. Onlarda bölgeki ağaçlardan kesitler almaya başladılar. Özellikle reçineli olanlar onları hoşnut ediyordu. Çünkü, ortaya çıkan patlamada bir çok partikülün reçinelerin içine saplandığını ve onların içinde korunmuş olabileceklerini düşündü. Eğer Tunguska'da bir kuyruklu yıldız patladıysa, kuyrukluyıldızın içerdiği hidrojen sıkışmış ve atmosfere girdiğinde büyük bir hızla ısınmıştı.Bu da bir nevi hidrojen bombası etkisi yapmış olabilirdi. Patlamada ortaya çıkan yüklü nötron parçacıkları, atmosferde nitrojen atomlarıyla birleşmiş ve ağır karbon 14 nötronları oluşturmuş olabilirdi. Ama alınan ağaç ve reçine örneklerinin içinden karbon 14 çıkmadı ve kuyrukluyıldız ihtimali listeden çıkarıldı.
Yine de başka örnekler bulabilme umuduyla yıllar önce Kulik'in kamp kurduğu yere gittiler. Çok zor şartlarda sağlam kalabilmiş 13 örnek aldılar. Bu örnekler 1908'den önceki dönemi de içeriyordu ki aradaki farkı anlabilsinler. Sonuç olarak, elektron mikroskoplarıyla yaptıkları incelemelerde örneklerin içinde yüksek oranda bakır, altın ve nikel buldular ki bunlar da ağır protonlardı. Bu parçacıkların çok yüksek düzeyde ısıya maruz kaldıklarını tespit ettiler. Patlama dalgası parçacıkları yüzeydeyken eritmemişti. Çünkü yüzeyde iletkenlik oldukça azdı. Bu da şu anlama geliyordu: Bütün bu parçacıklar kozmik cisimden geliyordu. Oysa ki yıllar boyunca bilimadamları kuyruklu yıldızların hidrojen ve helyum gibi hafif elementlerden olduğuna inanmışlardı. Oysa şimdi, bunlardan en azından bazılarının çekirdeklerinin ağır elementlerden oluştuğunu görüyorlardı. Böylece, Tunguska'yı vuranın uzaydan gelen bir şey olduğuna kesin olarak görülüyordu.
italyan ekibi ile aşağı yukarı aynı zamanlarda ABD'li bilimadamları da bilgisayar teknolojisini kullanarak patlamanın olduğu an atmosferde ne olmuş olabileceğini sanal olarak canlandırdılar. Bunlar Princeton üniversitesi'nden gezegen bilimci Chris Cyba ve NASA'da çalışan Kevin Zahnle idi. Elde edilen bilgisayar verilerine göre küçük cisimler atmosfere girince yanıyorlar ama büyük cisimler yeryüzüne ulaşabiliyordu. Ama orta büyüklükte diyebileceğimiz gökcisimlerinde farklı şeyler oluyordu. Cisim, atmosfere girince yarılmaya, önden deforme olmaya başlıyor ama arkası aynı kalıyordu. Kısacası, cisim parçalanıyor, parçalara da benzer güç alanları tepki verince patlamalar yaşanıyordu. Bu modelde de her parça bir bombaya dönüşüyordu. Ama bu görüşe farklı bilim çevreleri cismin boyutu, kendisini oluşturan maddeler, hızı ve atmosfere giriş açısı gibi bilinmezleri olduğu için karşı çıktılar. cisim, bir kuyrukluyıldız gibi hafif elementler oluşturmuş olsa yaklaşık 25 km yukarıda patlaması gerekiyordu yok eğer demir çekirdekli ağır elementler içeren bir madde iseydi o zamanda parçalarının yaklaşık 50 kilometrelik bir alana yayılması gerekiyordu. Ama en önemlisi, her iki olasılıkta da atmosferde kalın ve çok geniş bir toz bulutunun oluşması, güneş ışınlarının uzunca bir süre yeryüzüne gelmesini engellemesi gerekiyordu. oysa ki ağaçlarda tespit edilen klorofil oranı bunu tersini gösteriyordu.
Bir başka grup ise farklı bir teori geliştirdi. ABD'li Tennessee Üniversitesi'nden Evans Lyne ve Richard Fought ile Stanford'dan Michael Tauber'in geliştirdiği teori ise gökcisminin atmosfere girdikten sonra 45.000 derecelik bir sıcaklığa ulaşarak patladığını ve yüzeyi ve ağaçları yakan gücün bu dev ısının bir kısmının yüzeye yansıması sonucu oluştuğunu öngörüyordu. Ama ortada yine de bir bilinmezlik vardı. Cisim ne olmuştu?
Rusların bu konuda yaptıkları bir başka teori ise bu olayda sanık sandalyesine depremi oturtmasıdır. Depremlerin sarsıntı yapmasının ötesinde zaman zaman ışık patlamaları, ıslık, vızıltı ve tıslama sesleri oluşturdukları söylenmektedir. Moskova radyo araçları enstitüsü'nden yazar ve radyofizikçi Andrei Ol'khovatov "eğer 1908 yılında Tunguska'da bir deprem olmuşsa, açığa çıkan enerji, sismik dalgaların yanısıra elektrik patlamaları oluşturmuş ve ağaçları yakmıştır" demiştir. Bu tez, bazı tanıkların anlattıkları ışık patlamaları ve seslere uymaktadır. Ama en önemlisi patlama merkezinde çok eski bir volkan bulunmaktadır. Bu tezin çatladığı noktası ise; büyük depremlerde, örneğin richter ölçeğine göre 7 ve üzeri depremlerde ses ve ışık patlamalarının gözlemlendiğidir. Oysa Tunguska'da sismografların kaydettiği ölçek 5'tir.
Şu sıralar Tunguska'da Rus ve italyan adamları hala çalışmalarına devam etmektedirler. Büyük olasılıkla Tunguska'da her ne olduysa bunun ender rastlanır ve henüz bilinmeyen ya da tek bir kez yaşanan bir doğa olayı olduğudur.
1945'te Japonya'nın Hiroşima kentine atılan atom bombasından 1000 kat daha güçlü bir patlamaya neden olan, Yaklaşık 10-15 bin tonluk bir dinamit kütlesinin patlamasına eş değer bir sarsıntı oluşturan 1908'deki Sibirya topraklarında görülem meteor düşmesi. göktaşının yaydığı alevlerin 800 kilometre uzaklıktan bile görüldüğü rivayet edilir.