türkiye nin modernleşmesinin tek yolunun alkol tüketiminin hat safhaya ulaşmasından geçtiğine inanan zavallıdır.kendisini dün akşam haberturk te sansürsüz isimli programda izledim. adeta islama olan tüm nefretini kusmuştur.karşısında bulundan tesettürlü gazeteci nihal bengisu karaca ya laf yetiştiremeyince siz neden böyle giyiniyorsunuz diyecek kadar bayağılaşmış terbiyesizleşmiş ve alçalmıştır.
hayalinde ki türkiye herkesin tek tip bir model olduğu farklı olana tahammülün olmadığı, islamiyetten tamamen kopuk bir türkiye dir.türkiyenin çağdaşlaşması için batıyı aynen taklit etmesi gerektiğine inanıyor türkiye de bir irtica tehditinin mecvut oluduğunu, bundan şiddetli derecede kokrtuğunu izah ediyor ve bakın bunu nasıl örneklendiriyor. erzurum da arkadaşımın beni davet ettiği restorantta alkol olmadığını öğrendim neden diye sordum yaa abi işte biliyorsun malum hükümet vs yasak artık diye yanıt aldım.ve dedim ki işte mahalle baskısı bundan daha korkunç bir irtica tehditi olabilir mi? olmaz tabi tufan gazetecilik budur !ülkemizin tek derdi alkolün anadoluda eskisi kadar yaygın satılmayışı ve mahalle baskısı sonucu tüketilmemesidir. yoksa avrupa birliği imiş demokrasiymiş, darbeymiş,terörmüş , işsizlikmiş, yolsuzlukmuş , kimin umrunda.tufan bir duble rakısını içememiş ülkemde irtica hortlamış içememiş bundan büyük sorun göremem.
....program sonuna doğru moderatör yiğit bulutun tufan tütenç e okuduğu bir istatistik sonucu; medeniyetin beşiği batının en ilerilerinden(!) fransa da evlilik dışı doğan çocuk sayısı evlilikle doğan çocuk sayısını geçmiş.işte senin hayalin de ki türkiye budur türenç.
yaptığı işi gazetecilik sanan iftiracı. bir insana bir suçlamada bulunuyorsanız kanıt, ispat ister, ben biliyorum demekle olmaz o işler. popüleritenin kısa yolunu bulmuş zavallı.
19 ekim de köşesinde yazdığı yazı çok ama çok ilginç (kimsenin bugüne kadar farketmeyip sözlüğe koymaması da ayrı ilginçlik)
işte yazı:
----------------------------------------
Olay vahim ama gerçek
BUGÜN baştan aşağı gerçek olan bir olayı anlatacağım.
Türkiye'nin nasıl ve hangi kafalar tarafından yönetildiğini ortaya koyması bakımından vahim bir olay.
Bir Anadolu iline bir emniyet müdürü atanmış.
Müdür, yaptığı operasyonlarla tanınan, bilinen bir isim.
Kente gelip makamına oturmuş, personeliyle tanışmış, sonra başta vali olmak üzere kentin yöneticilerine ziyaretler yapmış.
Belediye başkanına ziyareti çok ilginç geçmiş.
Belediye Başkanı hoşbeşten sonra yeni emniyet müdürüne şöyle demiş:
"Siz istihbaratçısınız. Ama size bir şey söylemek istiyorum. Bu kentin halkı da iyi istihbaratçıdır."
Başkanın bu sözleri polis müdürünü şaşırtmış.
Başkan aldırmamış ve konuşmasını sürdürmüş:
"Şaşırdınız. Haklısınız. Şimdi size bu sözlerimle ne demek istediğimi açıklayacağım.
Bakın Müdür Bey, buraya gelmeden Ankara'da bir dizi görüşmeler yaptınız. Size birileri bir görev verdi ve bir vaatte bulundu. Şöyle dediler:
'Görev yapacağın kentin belediye başkanını seçimde bir türlü yenemiyoruz. Ne yaparsak yapalım halk gidip ona oy veriyor.
Eğer sen başkana bir kulp takıp onu suçlu hale getirebilirsen, ki bu senin işin, seni büyük bir kente emniyet müdürü olarak atarız.'"
* * *
Başkan, gözleri fal taşı gibi açılan emniyet müdürünün şaşkınlığına aldırmadan sözlerini şöyle sürdürmüş:
"Çok şaşırdınız değil mi? Haklısınız. Ben de çok şaşırdım ama gerçek bu. Durun, daha bitmedi. Siz yapılan bu teklifi olumlu bulmuşsunuz ‘Gerekeni yapacağım' demişsiniz. Size söyledim. Bu kentin halkı da iyi istihbaratçıdır.
Bu bilgiler bana bu kentin insanları tarafından ulaştırıldı. Konuştuğunuz kişilerin adıyla, sanıyla, yeriyle dört dörtlük bir istihbarat olarak geldi.
Ayrıca Ankara'dan da bazı dostlar arayıp aynı bilgileri verdiler ve beni uyardılar, 'Dikkat et bu adam sana bazı suçlar yüklemek için akla hayale gelmeyecek tertipler düzenleyebilir' dediler."
Emniyet müdürü gıkını bile çıkarmadan başkanın sözlerini dinlemiş. Başkan devam etmiş:
"Bakın Müdür Bey, size açık açık söyleyeyim. Benim gizli kapaklı hiçbir işim olmaz. Yaşamım boyunca devlette maaşlı olarak çalıştım. Onun için öyle malım mülküm de yok. Burada hırsızları uğursuzları asla yaşatmam. Belediye yönetimim tam anlamıyla şeffaftır. O nedenle sizin yapmak istediklerinize aldırmam. Bunları bilmenizi istedim. Kentimize hoş geldiniz."
Emniyet müdürü hiçbir şey söylemeden kalkmış, başkanın elini sıkmış ve çıkıp gitmiş.
* * *
Başkan ertesi gün dinleme olaylarından anlayan uzmanları çağırmış ve makamını taratmış.
Böcek möcek bulunmamış ama bir yerden birtakım sinyaller gelmiş onun için de gerekli önlemler alınmış.
Ayrıca uzmanlar uzaktan dinlemeyi önlemek için de gereken sistemi kurmuşlar.
"Artık dinlenme tehlikesi yok. Zaman zaman böcek araması yaparız. Ayrıca konukların geldiği zaman mutlaka radyoyu aç. Çünkü dostça yapılan sohbetlerden bile istedikleri gibi diyaloglar yaratabilirler. Odada birisiyle konuşurken mutlaka radyo açık olsun" demişler.
O gün bu gündür başkanın odasındaki radyo sürekli çalıyormuş.
Olay aynen böyle. Kent adını ve isimleri şimdilik gizli tuttum.
Eğer o kentte bir gün belediye başkanı için bir tertip olursa bunları açıklarım ve bu yazıyı anımsatırım.
işte 2009 Türkiye'si böyle yönetiliyor.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti nelere alet ediliyor!
----------------------------------------
burada bahsi geçen şehir eskişehir, bahsi geçen belediye başkanı prof. dr. yılmaz büyükerşen, bahsi geçen emliyet müdürü hanefi avcı...
iktidarin gorevinin sadece kendisine oy verenlerin isteklerini yerine getirmek değilde bütün halk için çalışmak olduğunu sık sık hatırlatan hürriyet gazetesi yazarı.
"AKP ve yandaşları endişeleneceklerine askeri kışlasında tutmanın iktidarın görevi olduğu öğrensinler.
iktidarlar irticaya prim vermez, rejimle oynamaz, ülkeyi doğru dürüst yönetirse kimse darbe marbe yapamaz.
Bunun da ilacı demokrasidir."
yukardaki kelimelerin sahibi. askerin suyuna gidersen darbe yapmaz demiş ağamız. demokrasi dedigimiz sey askerin darbe yapmasını engellemekmiş. yada darbe yapılmasını istemiyorsanız akp'ye oy vermeyin diye aba altından sopa gösteriyor. iktidarin gorevinin oy verenlerin isteklerini yerine getirmek oldugunu unutmuş. demokraside askerin soyledikleri degil halkin soyledikleri yapılır. verilen oylar toplum baskısıdır.
kendini yazar sanan arkadas ikiyüzlülük icinde sozler sarfediyor.
ramazanda en luks lokantalarin gunduz kapanmasini,aksam iftar menusu hazırlamasını, içki servisi yapmamasını elestiriyor. insanlarin ramazan da dısarda yemek yerse tepki aldıgından bahsediyor.
toplum icinde yasıyorsanız bir kurallar silsilesini kabullenmişsiniz demektir. kibar davranırsınız, baskalarına saygılı olursunuz gibi seyler. saygı adına inancı gereği ac kalan birinin karşısında bir seyler yemek ne akla ne insafa sığar. madem toplum baskısından, mahalle baskısından haz etmiyorsunuz sizin gorusunuzde politikacı insanlar ramazanda da ciksin disarda yemek yesin, ickilerini içsin bakalim ne oy alacaklar gorelim. oy vermekte bir baskı aracı. siyasileri istedigi yöne eğip büker.
takiye yapıp halkın istedigini yapar gibi gorunen politikacilar mi cok oy alabilir?
kendi istemese bile halkın istedigini yaparsa mi cok oy alır.
yoksa halkla aynı şeyleri ister ve yaparsa mı cok oy alır?
zorlamayla hic bir sey olmaz. bazıları artık ümidini kessin. kabullenebilmek te bir erdemdir.