eminim ki etrafta kamera aradığınız zamanlar oluyor. o an dönüp "inadına mı yapıyorsunuz ibneler , bu nasıl hayat?" demek istiyorsunuz. bazen bütün bu yaşananların sizin üzerinizden oynanan ve bütün dünyayı güldüren bir oyun olduğunu düşünüyorsunuz. içinizde bulunduğunuz boktan durumu, başınıza sürekli kötü şeylerin gelmesini bir şekilde açıklamak istiyorsunuz. sanki birinin sizi kumanda odasından izleyip reçelli çöreğini yerken noel baba gibi göbeğini oynattığını düşünüyorsunuz.
nefret ettiğiniz insanları alakasız yerlerde hatta tv'de görmek, sürekli tıpkı montaj hattı elemanı gibi aynı şeyi yapmak, küçük dünyaların adamları olarak kısıtlı imkanlar ve dar çevrenin etkisiyle yalınkat tekdüze bir karaktere dönüşmek... sizi seven insanların samimiyetinden şüphe etmek, sanki ezberden konuşuluyormuş gibi dönen ve hep aynı yerde tıkanan, oyuncuların emprovizasyonda çuvallamasından mütevellit sonsuz döngüye giren muhabbetler...nasılsın? iyiyim... nasılsın ? iyiyim... tanrım yine aynı kız, yine aynı gişe, vapurdaki adam, aynı dilenci... hayatınızın bu kadar sıkıcı olması için kesin bir yerden yönetilmesi gerek. yoksa kendi haline bırakılan bir şeyin düzensizliğe, karmaşaya yönelmemesi çok saçma!
çoğunuz bunu düşünmüşsünüzdür. "neden ben?", "neden şimdi?" , bu gerçek olamaz ve türevleri... önemsiz insanların hayatları çok cazip olabiliyor , genel izleyiciye istediğini verebilmeniz mümkün. bir şovun yıldızı olmak için önemli biri olmanıza da gerek yok zaten. hepinizin bu şovun yıldızı olmak için bir şansı var canlarım...