ilk sezonu açıp bir film izlercesine izlemelik dizi. keşke aynı başarıyı 2. sezonla devam ettirebilselerdi. gerçekçiliğin bu kadar iyi olduğu bir dizi daha görmedim. gerçekçilik derken burada kastettiğim gerçekte olmayan şeylerin olmaması değil. işleyiş o kadar iyi ki bir olaya tanıklık ediyormuşcasına his yaratıyor insanda. bir dizi izlemiyorsunuz yani aslında. aynı gerçekçiliği cristopher nolan'dan da görebilirsiniz. özellikle the dark knight rises.
introsu muhteşemdir. 3 dakikalık araba yolculuğumda ilk işim o müziği açmaktır. havası bambaşkadır (the handsome familiy - far from any road). zaten 2.sezon bu introyla başlamamasıyla beklentimi düşürmüştür bir kere.
--spoiler--
suçlu adamın yakalanmadan önce, önceki bölümlerde gözükmüş olması bizi dahi şaşırtır.
--spoiler--
3. Sezonu heyecanla bekliyoruz. Mahershala Ali, Carmen Ejogo, Stephen Dorff, Scoot McNair kesinleşen isimler şimdilik. Şubatta başlıyorlar çekimlere. Edindiğim izlenimlere göre tıpkı 1. sezonda olduğu gibi tarikat, din, cinayet olan polisiye örgüsüne dönecek dizi. Şahane olur.
sirf Woody Harrelson ve sizin yorumlariniz yüzünden basladim bu diziye.. ama güzele benziyor. Karakterler ilginc, bende tavsiye ediyorum, bide intro giris sarkisi cok hosuma gitti.yeahhh!
doğrusu pek dizi izleyen biri değilim ama hem film olsun hem dizi olsun, bu dizide ki Rustin Cohle karakteri, benim gördüğüm en felsefik karakterlerden biri. özellikle rust ve ortağı martin arasındaki din inanç tartışmaları tam tadındaydı. tekrar izlenilesi.
Son zamanlarda izledigim en kendine has televizyon dizisi. Ilk sezonunu louisiana cekip birde ustune iki guneyli aktoru( (bkz: matthew mcconaughey (bkz:woody harrelson)) ayni diziye yerlestiren casting e sevgiler.
Ikinci sezonu biraz daha duragan geciyor. Ancak yinede Colin Farrel' in muhtesem oyunculugu icin izlenir.
--spoiler--
Rustin Cohle karakterini ve Psychosphere kavramını biraz daha detaylı inceleyelim. Kendisini realist, felsefi terimlere göre pesimist olarak tanımlayan Rust karakteri; hikayede öğrendiğimiz üzere küçük kızının ölümü üzerine insanlığa ve insanlığı kuşatan -din de dahil- kurumlara inancını yitirmiştir ve kendi deyişiyle ‘’Ne istediğini bildiği için yalnız olmayı umursamayan’’ bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Rust’in Marty’e söylediği ; ‘’Bence insan bilinci evrimde trajik bir şekilde ilerledi. Çok fazla bilinçlendik. Doğa kendinden bağımsız bir bakış açısı yarattı. Bizler doğa kanunlarına göre var olmaması gereken yaratıklarız.’’ aforizmasından anlayacağımız üzere insanlıktan tiksinen bir bakış açısına sahip ve insanlıktan uzak durması ona dışarıdan objektif bir bakış açısıyla olayları ve özellikle insanları analiz edebilme yeteneği bahşediyor.
Psychosphere kavramının Türkçe karşılığı olmadığı gibi ingilizcede de yaygın kullanılan bir kelime olmayıp anlam karşılığı bir kelimeyi değil bir kavramı açıklıyor. Bu kavramı insan bilincinin alanı olarak açıklayabiliriz. Ve bu kavramın kökeni isviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung’un ‘’kolektif bilinçdışı’’ konseptine dayanıyor.
Jung’un geliştirdiği kolektif bilinçdışı kavramını basitçe açıklamaya çalışmak gerekirse; insanlık çevresinde var olan bütün düşünceler insanın beynine gider ve neocortex tarafından çevrilerek, dışarıya manevi boyutlarla yansıtılır. Ve insanlar bu ‘’düşüncelerin atmosferinde’’ yaşarlar. Bu kavramlar ışığında; insanların ‘’psychosphere’’ yani insanlık bilinci alanı varlığında herkesin aynı sembollere, mitlere ve fikirlere tepki vermesine yol açılır. Bir nevi toplum oluşturulan insanlık bilinci alanında hareket etmeye veya bundan etkilenmeye maruz bırakılmak üzere manipüle edilir. Düşüncelerin insanların bilinçaltlarına muhakemelerinden bağımsız olarak, farkında olmadan benimsemeleri sorgulamaksızın kabullenmeleri ile kolektif bilinçaltı yani kolektif bilinçdışı oluşur. Jung’a göre; bilinçdışında bir zaman için geri çekilmiş düşünceler, imgeler ve davranışlar mevcuttur ve bunlar sürekli olarak bilincimizi etkiler. Kolektif bilinçdışı nesiller boyu süregelen düşüncelerin ve davranışların insanlığın bilincinde kodlanması ve insanların bu ‘’psychosphere’’ ışığında ve dürtüsünde hareket etmesidir. Jung’un kolektif bilinçdışı üzerine yaptığı bir tespitte iki farklı kültürde ve ülkedeki insanların ayni rüyaları görmesinin bir rastlantı olmadığını; nesiller boyu süregelen bir düşüncelerin ve davranışların insanlığın psychosphere’sinde yani insanlığın bilincinde kodlanması ile meydana gelmekte olduğunu tespit etmiştir. Bu tespitin dizideki imgesi ise ileride inceleyeceğimiz üzere Marty’nin kızının cinayet ve şeytani ayinlere dair hiç bir şey bilmemesine rağmen çizim defterinde ve oyuncaklarıyla yaptığı şeylerin bu ayinlere ve cinayete benzer semboller içermesi ortalama bir insanın kolektif bilinçdışından yani psychosphere’den ne kadar etkilendiğini açıkça göstermektedir.
Psychosphere yani insanlık bilincinin alanı; kotu amaçlar ile etkilenebilir. Ayin ile işlenen cinayetler kitleleri yani toplumu sarsmak ve psycosphere’yi yani insanlık bilincinin alanını rahatsız etmeyi amaçlar.
işte True Detective dizisinin polisiye gizeminin arkasındaki ana hikaye ve mesaj bunun hakkındadır. Geçmişte narkotik ile çalışırken beyninin uyuşturucu sebebiyle hasar görmesi nedeniyle duyu dışı algılama yeteneğine yatkın Rustin Cohle ilk cinayet alanında; ‘’psychosphere’’i yani insanlık bilincinin/düşünce alanını koklayabildiğini ve alüminyum ve kül gibi tadının olduğunu söylüyor. Diğer bir deyişle; insanlığın bilinç alanının yani insanlığın düşünce alanının dışarıya yansıdığı cinayet alanının alüminyum ve kül kelimeleri ile metafor edilerek zehirli ve kirli olduğu tasnif ediliyor. Ve ‘’bugünkü sahneler’ ‘de Rust; dedektifler ile konuşurken bira ve sigara içiyor ki bu da alüminyum ve kül olup, kendisinin de ‘’psychosphere’’ içerisinde bulunduğunu sembolize ediyor.
--spoiler--