cocukken anlamsız bıcımde heycan ve merakla gecen gurultulu metal yıgınına* el sallarken, onun ıcıne bındıgınde masumca el salladıgın yerden cok uzaklara gıttıgını anlamaktır.
en şairene ulaşım aracı olmasından mıdır, yoksa eski filmlerdeki veda sahnelerinin, özellikle de askerlerin cepheye uğurlandığı bölümlerin vazgeçilmez bir unsuru olasından mıdır bilinmez ama özellikle de şehirler arası işleyen bir trene biner binmez, hatta gar ufukta görünür görünmez melankolik bir ruh haline bürünür insan. yolculuk duygusu, bir kenti geride bırakmanın hüznü, tedirginliği otobüs ya da uçaktakinden çok daha şiddetle ve yoğunlukla doldurur ruhlarımızı.