Son zamanlarda gelisme gosteren ve daha az tercih edilen ulasım aracı. Bana Babamı hatırlatan demir evler. ne zaman duysam uzaklardan bir tren düdüğü, o hep benim döndüğüm zamanlarda , yol ayrımında denk geldigimizde otobüsümü farkedip beni aramanin ardindan, oralardan bile varlığını hissettirmenin verdigi mutluluk kaplar icimi. Özledim, çok.
haydar ergülen' e göre türkçe' nin en uzun kelimesidir tren. trenler sadece yolcu taşımaz esasında hep bir hüzün, bir özlem taşırlar,paslı raylarda gitmek, yolcu olmak hiç de kolay değildir çünkü eksik bir şeyler vardır hep ya da isimsiz duygular vardır o yolculuklarda, belki geçmişe bir özlem, bir hasret vardır; fakat kalp hep buruktur, gözler hep ağlamaklıdır tren yolculuklarında. her şeye rağmen, bütün teknolojiye,zaman sorununa rağmen trenler vazgeçilemezdirler.
benim için önemi çok ayrı olan bir duygudur. ne zaman görsem, duysam beni hüzünlendirendir. hiç bilmediğim halde beni kilometrelerce uzağa taşıyan, uzaklara bırakan ve geri getirendir. ray sesleri çok önemlidir mesela yolculuk yaparken onu duymak hissetmek gerekir, işte o zaman tren yolculuğu yapmış olur insan. evin kapısı kapandığı an düşündürür kendini yolculuk hissiyatını hissettirir. her yolculukta başka insanlar başka koltuklar başka kapılar ve başka duygular ile oturursun koltuğuna. Trenin benim için bu kadar önemli olmasının sebebi ulaştırdığı yerde ' bir ' kişinin olmasıdır belki de. benim için sadece bir demir parçasından oluşmaz. anlatamadığım kadar ayrıntılıdır aslında içimde. ve bu da ilk cümleye bakarak açıklanabilir.
tren, sadece bir ulaşım aracı değil; tren bir seyyar penceredir. size hayattan manzaralar sunar. kendine has bir romantizmi vardır.
samimidir. (bkz: ankara ekspresi)
bundan 2-3 sene evvel..
çoğunluğun tren sevgisinden hareketle hayatında otobüs dışı bi ulaşım aracını kullanmamış olan şahsım bir değişiklik, bir macera, bir de ekonomik boyutu yönünden ilk ve son defa treni seçti. gerçi ekonomik boyutunu söyleyip olayı dramatikleştirmek istemiyorum çünkü gittiğim şehirler arası, otobüsle 10-12 tl iken trenle 7.5tl idi, neyse. bilet alırken adama pencere kenarı olsun notumu düştükten sonra elime aldığım bilette bi koltuk numarası göremememle olaylar gelişmeye başladı. hala anlamam mavi tren dedikleri böyle mi oluyor yoksa banliyö mü yoksa posta treni miydi. 75 dakikalık yolu 180 dakikada gidecektim lakin ezik ve asosyal olduğumdan mütevellit bu bana sanki interrail yapıyorum duygusu yaşatmaya yetiyordu. heyecanlı bekleyiş sona ermiş tren gelmişti. kalabalık denebilecek bir grubun trene hücum etmeye başlamasıyla irkilip doğru zamanın da geldiğini düşünerek kendimi o yöne doğru yönelttim. vagonlar arası yerde yazın sıcaklığının bünyemde bıraktığı uyuşukluk, serin sulara kendini atma isteğiyle beklemeye koyuldum. ben bekliyordum çılgın kalabalığın bir an önce yerlerine oturup dağılmasını içimden pencere kenarı olmasa da olur diyordum lakin çılgın kalabalıktan bi kaykılma bi ileri gitme çabası göremedim. gerçeği anlamam çok uzun sürmedi. vagonlar arası kazana düşmüş hissi veren yerden kafamı uzak diyarlara yan taraftaki klimadan gelen esintiye çevirdim. evet oraya gitmeliydim. çılgın kalabalığı yarıp kendimi yan taraftaki serin yere attım kalabalığın şaşkın bakışları arasında. evet çantama ve kendime bi yer bulmuştum artık rahatça yolculuk yapabilirdim. mutluydum lakin mutluluğum çok uzun sürmedi. aralarda tek ayak üstünde durup havadaki ayağımı dinlendirmeye çalıştım. 150 dakika sonra bi kaç koltuk boşaldı. kendime oturmayı yediremedim, buraya kadar ayakta gelmişim zaten. geri kalan yarım saati de ayakta geçirdim ve bir daha trenle yolculuk yapmamaya ant içtim.