varsa ötede cehennem diye bir şey, orası, sevdiklerimin bir trene bindirildiği ve onları uğurlamak için elimi bile kaldıramadığım, sadece arkalarından bakabildiğim bir tren garıdır ve bu döngü sonsuz kere tekrarlanır.
tren garında beklersin. gemişten gelen koluna çarparak uzaklaşıverir yanından. onun için süpriz senin için birşey ifade etmez. sonra tren gelir ve o hoş gelir.
derin düşüncelere sevkeden, ayrılıkların ya da kavuşmaların yaşandığı, ne olursa olsun içinde hep biraz hüzün barındıran yerlerdir tren garları. insana, hayatının kararını aldırıp, yazı yazdırır "haydarpaşa", bir sonbahar sabahı...
ben o tren garında, umuda yolculuğa tanıklık ettim bugün, bedenin ruha tanıklığı. belki de yüzlerce kez gidilmiş bir şehre, sanki ilk kez adım atacakmış gibi heyecanlı ve kararlıydı ruhum. "Bu kez yara almadan ayrılacağım o şehirden. geriye dönmek üzere adım atacağım eskimiş kuru topraklarına. Bu kez bilinmeyen yok, bu kez acı yok çünkü artık sen yoksun, Biz yokuz, sadece ben varım."
Üzerinde özgür kuşların kanat çırptığı denize bakarken, özgürlük hakkında düşündüm. Kendi kendimi tutsak ettim ben diye düşündüm, bir çaresiz kırık aşk, aslında varolup olmadığı bile belirsiz şeffaf bir sevda uğruna. yüksek merdivenleri tırmanırken geriye dönüp bakmadım hiç, vapuru iskelede, kuşları ardımda bıraktım.
Büyük bunalımlar yaşayan insanlar genellikle yaşadıklarını unutmak ve yeniden yola devam etmek için hayatlarında köklü değişiklikler yaparlarmış. Ben yapmadım. elimde aynı valiz, üzerimde en sevdiğin hırka, boynumda aldığın kolye... beni dağıtan şehre doğru çıktım yola. Saçım aynı renk üstelik, kestirmedim de. çünkü Canımı acıtanlar ya da unutmak istediklerim, Yaşadıklarımda; geçtiğim sokaklarda, yastığımda, odamda, bir gömlekte kalmış küçük bi lekede hüküm sürmekte.
yemekli vagonun sıcaklığına sığınıp, karşımdaki koltuktan üzgün yüzüme bakan insanları görmezden gelmeye çalışırken, iki damla yaş düştü gözlerimden. vedaya eşlik etsin diye aldırmadım. git gide çoğaldı damlalar, önümde duran bira bardağının içine aktılar. sonra tren çığlık çığlığa durdu istasyonun birinde. gözüm paslı rayların üzerinde durmuş ısrarla bana bakan güzel bir yüze takıldı. kalabalıktan sıyrılıp bana doğru yaklaştı, elini cama dayadı ve "ağlama" dedi. nasıl acıdım kendime, anlatamam. Çünkü artık sen yoktun , biz yoktuk, sadece ben vardım...
tren garları bundan sonra hep ayrılıkları anımsatıp canımı acıtacak, o an anladım.
ayrılıktır büyütür, sidik kokusunun bastırdığı dumanın altında ise "yabancılaşmadır" göbek adı.
bugün değil ama zamanın hiç olmayacak, hiç çekilmeyecek bir noktasında sen de ordaydın, bense köşede sigara içip öylesine laf olsun diye veya sadece birisi bunu yapmalı, ne olursa olsun birisi bunu devam ettirmeli diye 'yere bakarak dertlenen' eflatun atkılı kişiydim, fark etmedin beni.
edebiyat, tren garında büyüyen koca bir dünyaymış, yolda aklına gelenlermiş.. geçtik artık bunları di mi? bütün melankoliyi yitirdik. hiçbir şey yaşayamadığını ve hiçbir şey de olmayacağını düşünürken haklıydın, şiir yazılacak zamanlar da geçti, eskiden olsa ama, taşardık, hatırlıyorsun di mi, ne çok taşar, ne çok düşünür, ne çok sancır ve ne çok severdik..
tren garı artık sadece boş bir suskunluk, "paslanmış metal kokusunun arasından siyah beyaz bir fotoğraf gibi insan yüzleri düşüyordu" diye betimlemelerde bulunmayacağım, neyini anlatayim, ikimiz de ordaydık ya, gördük işte, bir şey olmadı, hiç kimse gelmedi ve ayrılabilinecek hiç kimse kalmamıştı bile.
lafı biraz uzattım, rol yapmayalım, ikimizin de hayatını anlatmaya kalksak bile bu kadar satır etmez, bu kadar satıra değmez.. ama sadece, bir gece yarısı evinden kaçarak tren garında istanbul'a gidecek ilk treni beklerken oracıkta ölüp kalan rus yazarın davasını devam ettirecek hemen hemen hiç kimse kalmadı, bunu bil istedim, bunu bağırmak için geldim.
her şey daha önce yaşanmıştı ve yeniden yaşanacak, uykuya yattığında, baygın düşündüğünde hepsi yeniden yaşanacak; hiçbir şeyin değişmemesinin sıkıntısı daha da büyüyecek ve ben orada beklemeye devam edeceğim.
son tren de gardan ayrılana dek. bütün yaslar ve yağmalar için oturup bekleyeceğim.
her biri birbirinin neredeyse aynısı olmasına rağmen farklı hikayeler farklı yaşamlar barındıran trenlerin durdukları yerler. bir tren yolculuğu boyunca onlarcası görülür bir açık hava müzesi tadı vardır çoğunda.