türkiye de gösterime girmeden sokak satıcılarında kopyasını bulabileceğiniz iyi filmlerden birisidir.eduardo noigera adlı şahsı tekrardan izlemek keyiflidir.
vasat sayılabilecek bir hollywood gerilimi benzeri. senaryo aynı, tek farkı sibiryada geçiyor olması. ağır ilerleyen ve sonu mutlu biten gerilim türlerinden. beklentilerim daha buyuktu
--spoiler--
+sakın bana s.s.c.b' yi özlediğini söyleme.s.s.c.b tam bir karanlık şeytan imparatorluğuydu.
-belki öyleydi. biz o zamanlar karanlıklarda yaşıyorduk, ama şimdi ışıkta ölüyoruz.
--spoiler--
edit: imla
brad anderson'un "beni izlemeye devam edin." dediği bir diğer film. evet güzel görüntüler yakalanmış bu filmde de, psikolojik gerilim adına da iyi işler yapılmış ve kesinlikle izlenilebilir bir film; ama bilmiyorum ne zaman değişir bu durum veya değişir mi? brad anderson'un filmlerinde hep bir şeyler eksik. tarif edemiyorum; ama filmleri hep 6.5/10 veya 7/10. kendini aşamadığı bazı noktaları aşsın artık da bir şaheser yaratsın anderson; çünkü potansiyel var, belli.
"bütün şeytanlarım ölürse meleklerim de ölür" gibi güzel bir cümlenin geçtiği filmdir. insanı uzun tren yolculuklarına özendirebilir. ve filmin son sahnesinde, yabancılarla konuşmamamız gerektiği vurgulanır.
yönetmenliğini brad anderson'ın yapmış olduğu, imdb notu an itibariyle 6.9 olan taş gibi bir gerilim filmi.
filmin konusu şöyle efendim; amerikalı bir çift, rusya taraflarında tren yolculuğuna çıkıyorlar. sonradan, kompartımanlarına gelen genç bir çiftle kanka oluyorlar. beraber vodka içmeler filan sanki 40 yıllık arkadaşlarıymış gibi.. bu amerikalılar ne gevşek insanlar. neyse, sonra olaylar gelişiyor işte. o kısmı, spoiler kısmında anlatacağım. izlemeyenler okumasın. zaten öyle bi mallığı kimsenin yapacağını sanmam ama yine de uyarayım. sonra "oha lan resmen filmi anlatmışsın! izlememe gerek kalmadı." filan gib sitemkar laflarla gelmeyin bana lütfen.
bu amerikalılarla kanka olan genç çift abby (kate mara) ve carlos (eduardo noriega) uyuşturucu taşıyorlar. hem de matruşka bebeler içerisinde. carlos böyle ispanyol herif, belli yani. taş gibin, kaya gibin bi şey zaten. hatun da melek gibin bi şey. amerikalıların yanında gece, böyle utanmadan çatır çatır seks yapıyorlar. amerikalı sünepe karı jessie (emily mortimer) carlos'tan çok etkileniyor ama "evliyim ben" filan tavırlarında, güya hanımefendi takılıyor kıçımın kenarı. herifle baş başa kaldığında ağzının içine girer gibi bakıyor filan. madem öyle seksi, esmer erkeklerden hoşlanıyorsun ne diye sarı pipi bir adamla evlendin. kocası da böyle çocuk gibi dolanıyor etrafta. hani sitcomlarda salak salak gülen tipler vardır ya olaya sonradan dahil olurlar. bu amerikalı adam da aynen öyle bi tipleme. yani roy, saftiriğin teki.
öyle saf bir herif ki, trenin bir şeylerini inceleyeceğim diye her an şırfıntılık yapma potansiyeli olan karısını trende yalnız bırakıyor. amerikalı karı bi afra bi tafra yapıyor sonra. "trenden inicam ben kocam nerde!" filan diye ortalığı velveleye veriyor. sen kadın olsaydın da kocana sahip çıksaydın. elalemin ispanyol tipli yakışıklısının içine düşeceksin. neyse, sonra bu karı trenden inerken ispanyol herifle sevgilisi de bununla beraber iniyorlar. bir otele yerleşiyorlar. filmin en erotik sahnesi orasıydı ama bak. carlos geliyor sünepe amerikalının odasına ve "benim duş bozuk burda duş alabilir miyim?" diyor. kadın da izin veriyor tabii. herifte hiç utanma yok (bende öyle taş gibi vücutlu bir ispanyol erkeği olsam ben de utanmazdım) hemen götü başı dağıtıp duşa giriyor. bu duş sahnesi için yönetmene de ne kadar teşekkür etsem azdır. o ne erotik bi sahneydi be. 10 kaplan gücünde maşallah! böyle... neyse güzeldi. sustum! tıp!
o arada amerikalı sünepe carlos'un ıslak ve seksi vücuduna bakıp iç geçiriyor. telefon çalıyor ve kocasından haber gelmiştir diye odadan gidiyor. carlos o arada bunun çantasına matruşkaları dolduruyor (bu kısmı anlıyoruz) ve aşağıya iniyor. "seni gezdireyim, zaten kocan 16.30 da gelicekmiş" diyor ve otobüse atlayıp geziyorlar. bunlar, yıkık bir kilisenin oraya geliyorlar. carlos'la yakın temas halinde iken abazaniye amerikan sünepesi karı carlos'u öpüyor. sonrada iyice sapıtıp herifin üstünü başını çıkarma hamleleri gerçekleştiriyor. bi yandan da kar yağıyor. carlos da kadını soymak için gerekli şipşak el hareketleriyle duruma müdahale ederken yıkık binadan bir şeyler düşüyor yere ve sünepe amerikan "ayy ben yapamam bunuuu nayıırr" diye mızmızlanıyor. lan adamı becerirler oracıkta. sen herifi kızıştır ondan sonra da yapamam! ne bok yemeye herifi azdırdın o zaman salak karı? tabii adam kızıyor. bunu kovalamaya başlıyor filan. sonra da mal kadın ordan bi tahta gibi bi şey alıp carlos'u öldürüyor kafasına 2-3 kez vurarak. e be gerizekalı ne öldürüyorsun güzelim kaslı ispanyol erkeği? bir kaslı ispanyol kolay mı yetişiyor? e be hayvan kadın, e be şeyi kıymetli kadın!
o sahnede kadına sürekli küfrettim zaten. sonra filme odaklanamadım sayın sinema severler. sonra zaten bayağı bi koptu olay. kadının cinayet işlediği ortaya çıktı ama götü kurtardı nasıl olduysa. yalancı kadın. kocası da "hayatım naptıysan söyle, seni hala seviyor olacağım!" diyor. sen daha uyu, godoş amerikan boy seni!
yalnız, o değil de filmdeki o taş hatun abby'nin yüzü gözü nasıl dağıttı rus psikopatlar? güzel filmdi güzel. ruslarla uğraşmayacakmışsın abi, ben bu filmden bunu anladım. s.kerlermiş adamı ben dün bunu gördüm.
--spoiler--
lan kadın oynaştın durdun, adamı duş alırken dikizledin kenardan kenardan için gitti, gençlik maceralarını anlattın, dağda bayırda dudaklarına yapıştın sonra da aman bana yaklaşma, elleme beni, resmen kafasında odun kırdın. taşşş gibi adama yapılır mı bu, vallaha izlemiycektim gerisini filmin.
ne de salak bir kadınsın ki o çöpe matruşkaları teker teker atmayı bile düşündün. ne salaksın ki çektiğin fotoğrafı silmeyi unuttun ki yapacağın ilk iş oydu. yine sinirlendim yine. gün geçmiyor ki bir filme sinirlenmiyim ama yok. illa böle mallıklar yapılıcak.
ayrıca trene binmeye de tövbe ettim.
--spoiler--
harikulade sibirya manzaraları için izlenebilecek, fakat bunun dışında hiçbir özelliği olmayan bir film. konu eğer sibirya da geçmeseydi imdb puanı 10 üzerinden 2 bile olabilirdi. son derece klişe bir konu, ağır aksak ilerleyen bir kurgu, sonu ta başından belli heyecansız bir öykü.
bazı ukala veletler gibi, tırt film, olmamış, izlemeyin izlettirmeyin demeyeceğim, vakit geçirmek için izlenebilir elbette. ha bir de şu rus atasözü gayet hoştu: yalan söyleyerek ilerleyebilirsin ama hiçbir zaman geri dönemezsin.
fena olmayan film; izlenebilir ama arşivlik olmaz. konusu ve işleyişi itibariyle hostel e çok benziyor, ama o filme oranla çok daha az şiddet içeriyor ve sadede daha geç giriyor. yine tıpkı hostel de olduğu gibi kahraman(lar) kötü adamların ellerinden kurtulabilmek için akıllıca yöntemlere başvuruyorlar.
70'li yıllarda çevrilmiş bir gerilim filminin aynı senaryodan (bazı güncelleştirmelerle) 2. çevrimi izlenimi uyandıran bir gerilim filmidir. emily mortimer gerilim sahnelerinde duyguları bayağı güzel yansıtmakta. eduardo noriega psikopat ya da marjinal tınısı olan seksi ve çekici ispanyol erkek imajını bu filme de taşımış. woody harrelson ve ben kingsley abilerin performanslarına da genel olarak diyecek yok. ben kingsley'in sonlarda karambolden kurtulmak için çektiği numaralar ve yazdığı yalanlar ise akıllara zarar. bazen klişe hissi yaşatmakla birlikte genel olarak hikaye ve gerilim anları fena olmadığından izlenebilecek bir film. tabii bir yandan da satır aralarında abd'yi övmek, rusya ve sair ülkeleri kötülemek ihmal edilmiyor o da ayrı konu.
haftasonu izledim bu filmi ve daha önce izlemediğim için kızdım kendime. tam bir kış filmi, buz gibi havada elinde kahveniz süper gider. benim gibi geç kalmayın izlemek için, pişman olmayacaksınız.
hayatımda izlediğim en saçma sapan filmlerden biridir bu herhalde. bu kadar gerçek dışı, tutarsızlıklarla dolu ve seyirciyi aptal yerine koyan bir senaryo yazdıkları için senaristlerini tebrik etmek lazım gerçekten. şahsen ben sülaleleri de dahil olmak üzere bol bol tebrik ettim her birini film bittiğinde.* filmin tek iyi tarafı, sonunu merak ettiren bir sürükleyiciliğinin olması.
2008 ABD yapımı neo-noir tarzında bir psikolojik gerilim filmidir. Özgün adı Transsiberian'dır. ilk gösterimi 18 Ocak 2008 tarihinde ABD'de Sundance Film Festivali'nde yapılan film, 13 Nisan 2008'de istanbul Film Festivali'nde de gösterilmişti. Birçok başka festivalde daha gösterildikten sonra nihayet 18 Temmuz 2008'den itibaren New York'ta sinemalarda gösterilmeye başlamıştı.