Sosa, kucka, burak ve bir kaç futbolcuya yıllık20 milyon maaş verildiği için üzülmek demektir, ayrıca bunlara yapışan taşşaklı sözleşmeler nedeniyle okay yusuf ve abdülkadiri mecbur kalıp satmak zorunda olduğunu bildiğinizden daha bir üzülmektir.
Transfere milyon eurolar harcayıp üstüne bir de "biz Trabzonspor'u şampiyon olsun kupalar kaldırsın" diye sevmedik tarzı cümlelerle kendini teselli etmektir.
Beşiktaşlıyım. Çevremdeki birçok insan beni Beşiktaş sevgimden tanır. Ama takımım kupalar kazansın istiyorum. Hiç değilse 3 senede 1 Türkiye Kupası, 4-5 senede 1 şampiyonluk bekliyorum. zaten bunları beklemesem şehrimin takımı olan Samsunspor'u tutardım.
marmara üniversitesi’nin göztepe kampüsü’nde resmen meydan savaşı yaşanıyordu o gün. kampüsün iki ayrı köşesinde öbek öbek üniversiteliler toplanmıştı. devrimciler bir tarafta, ülkücüler diğer tarafta. ellerde sopalar, kaldırımlardan sökülmüş taşlar. en keskin sloganlar, en sert tonlarda savruluyordu gökyüzüne. her iki grupta yavaş yavaş birbirine yaklaşmaya başlamıştı ki, ilk fırlatılan taş ile birlikte kıyamet koptu. siyasi görüşleri farklı, üniversiteli iki grup birbirine bodoslama girdiler. kimin kime vurduğu belli değildi. tam bir can pazarı yaşanıyordu. sopalar, yumruklar ve tekmeler havada uçuşuyordu. çetin bir mücadele vardı ve kavgadan yılanlar tek tek meydanı boşaltıyordu. kafalar, gözler yarılmaya başladıkça, meydanda kalanların sayısı oldukça azaldı. geriye kalanlar bir elin parmakları kadar olunca ilginç bir durum ile karşılaştık. evet, meydanda beş kişi kalmıştık. ülkücü olarak ben ve iki arkadaşım ki üçümüzde trabzonluyduk, devrimci guruptan ise iki kişi kalmıştı.
meydanda beş kişi kalmıştık ve karşı karşıya kaldığımız diğer iki kişinin de trabzonspor tribününden tanıdığımız, iki trabzonlu arkadaş olduğunu fark ettik. üç ülkücü, iki devrimci toplam beş trabzonluyduk ve beşimizin de ortak yanı trabzonsporlu olmamızdı. kimin kime vurduğunun belli olmadığı anlarda birbirimizi fark edememiştik; ama meydanda son olarak baş başa kalınca arkadaşlarımızı hemen tanıdık. çok tuhaf olduk hepimiz. şimdi ne yapacaktık. e tabii ki hemen gardlarımızı düşürdük. trabzonlu ve trabzonsporlu olma ortak paydası her şeye baskın geldi. bu arkadaşlar tribünde, birlikte omuz omuza tezahürat ettiğimiz, deplasmanlarda birbirimize arka olduğumuz renktaşlarımızdı. herkes dağılmış, bir biz kalmıştık. hep birlikte, o gün oynanacak olan trabzonspor maçını izlemek üzere bir kahveye gittiğimizi söylesem, bize güler misiniz? birlikte çay, kahve içerek trabzonspor’un maçını seyrettik.
--spoiler--
Trabzonspor taşralı olmaktan gelen ezikliğin, merkez karşı¬sında ikinci derecede veya gölgede bırakılmış olmaktan sıyrılmak isteyen kompleksli yaranma tutumunun değil, otantik inisyatifin sembolüdür. Trabzonspor'la birlikte desteklenen şey ihmale uğramışların başarıya olan özlemleri değil, kendilerinde cevher bulunduğuna inananların inisyatifi elden bırakmama kararlılığıdır.