girift kriminal kurgusu, karanlık atmosferi, film noir gölgelendirme usulü ile welles den mükemmel bir kara film.
asıl ismi ingilizcede bir deyim olup karşılaşılan kötü, adeta lanetli durumlar için kullanılan bir kalıp olmasına karşın; dilimize genelde belalı balayı ya da bitmeyen balayı isimleriyle geçmiş filmin kadrosu tam anlamıyla yıldız geçidi. meksikalıya benzetilmek için biraz zoraki boyanmış bir charlton heston, filmin talihsiz gelini janet leigh, elbette orson welles ve sürpriz olarak zsa zsa gabor ve muhteşem marlene dietrich! ki bu filmde en çok onu görünce sevindim. o olmayınca sanki ne kara film, ne de femme fatale tamamlanamazmış gibi adeta
filmin açılışındaki inanılmaz güzellikte, dillere destan plan sekansı, sinema tarihindeki en etkili açılışlardan sayılabilir. sanıyorum ki vinç desteği de kullanılan bu sahnede welles kamerayı sırayla katil, maktül ve esas karaktere çevirip aralarında adeta dansettirerek filmi en başında özetliyor. ve bu mükemmel 3 buçuk dakikalık perspektif hareketli tek shot ancak bir patlama ile durabiliyor. tam da mike ile sussie öpüşürken! gracias welles!...
yine bu film ile welles ın daha önceki kendini sürekli jön olarak sunma ve tam olarak vicdani mastürbasyonunu geride bırakıp kendini tamamlamaya başladığını söyleyebiliriz. zira tam olarak kendini dibe vurdurmasa da, kendini başarılı lanse eden, saygınlığı ve onuru görünen fakat aslında tam bir ahmak olan, bütün başarıları yalan olan bir dedektifi oynamak welles ın ilk defa ciddi bir karaktere bürünmek için olgunlaştığını gösteriyor. sonlarda yine de haklı çıkması gibi küçük detaylarla ufak bir yıkamaya girilse de filmin bütününde daha gerçekçi bir karakter kurulmuş.
film boyunca uğranan haksızlıklar ve bunların son sahneye kadar çözülememesi, sürekli ötelenmesi hakkaniyet duygusu ile oynayarak filmi ayakta tutan ana dinamiklerden biri oluyor. bir de henry mancini nin her daim ustaca danseden müzikleri var tabi
welles ın çekimlerini 1957 de tamamladığı, fakat filmin ilk edisyonunun gösterimi sırasında stüdyonun filmin geliştirilebileceğini düşünerek yeni sahneler ekleyip yeniden kurguladığı, welles ın yeni versiyonu izledikten saatler sonra 58 sayfalık şiddetli bir bildiriyle kurgusal değişikliklerin önlenmesini istediği bilinir. her ne kadar welles ın kafasındaki orijinal edisyonu izlemek mümkün değilse de kurgusal olarak welles ın istediği yönde değiştirilmiş versiyonu bulunabiliyor.
---olası spoiler ibaresi bitti---
maltese falcon ile birlikte bir çok kara filmi etkilediğini düşündüğüm (renkli zamanlara chinatown kabilinden girer bu durum) touch of evil(ki kara filmin klasik döneminin sonu kabul edilir), kanımca welles ın citizen kane den sonraki en büyük başarısı. her şey yerli yerinde ve mükemmel bir kurgu.
western de rio bravo ne ise film noir da touch of evil odur diyeceğim. neredeyse
ilginç bir film.Aslında konusu için çok orjinal diyemem fakat işlenişi konusuna rağmen oldukça sürükleyici ve gizem dolu.Film etkileyici denebilecek bir tek plan sahnesiyle başlıyor,filmin başlarında o kadar çok hızlı diyalog ve karakter dahil oluyor ki filme insanın önce bir kafası karışıyor fakat daha sonradan filmdeki karakterlere alışınca filmi de kolayca kavrayabildim demek istediğim hızlı bir kurgusu var bu yüzden de izlerken bir an bile sıkmıyor hatta filmin süresi ilerledikçe insanı daha da meraklandırıp acaba şimdi ne olacak dedirtiyor.Film genel olarak iyi polis-kötü polis kavramı üzerinde duruyor,fakat ilginç olan şu ki filmin senaristi ve yönetmeni olan Orson Welles'in filmde kötü bir karakteri canlandırması,çünkü genellikle yazan ve yönetenler kendi filmlerinde iyi olan kahraman karakteri canlandırırlar fakat bu filmde tam tersi,filmin senaristi ve yönetmeni olan Orson Wellos filmde seyircinin gıcık olabileceği bir karakteri canlandırmış.Film tahmin edilebilir bir film değil yani izlerken neler olabileceğini tahmin edemediğimiz filmlerden biri bu yüzden filmin bu özelliği filme ayrı bir gizem katıyor.Filmi izledikten sonra çok etkilendiğimi söyleyemem fakat genel olarak baktığımda gizem ve suç türlerinin başarılı bir şekilde harmanlandığı bir film Touch of Evil,eğer gizem veya eski suç filmlerini seviyorsanız tavsiye ederim.
40-60 dönemlerindeki stoğu haddinden fazla şeritlerden kaynaklı film furyasının arasından çıkabilmiş siyah ördek benzetmesi yapılabilecek harika bir yapım...halk dilinde ise; judas priest'tin painkiller albümünden sözleriyle, müziğiyle,duygusuyla müthiş bir müzik...