günde 12 saat yol+ iş mesaisi üzerine kurulu bir insanoğlunun beyin yapısının evrilirken sakatlanması durumudur. bunun yanında savaşlar, siyasi çıkmazlar, borçlanma vb. unsurlar artık insan doğasına aykırı bir biçimde beyine ağır bir yükle pres gerçekleştirmektedir. hormonel salınım bu baskı altında savsaklayarak depresyon, anksiyete ve panik atak gibi modern bir ruh akıl sağlığı ile bozukluğu yaşamaktadır. 2017 verilerine göre 77 milyon kutu anti-depresan ilaç tüketimi ile "çok" ciddi bir pazar haline gelirken, psikiyatristler de bunu ranta çevirebiliyor. bir başka ilacın muadili olarak verilen ilaç, aslında, etken maddesi aynı olmasına rağmen içeriğinde bulunduğu başka karışımlar sayesinde farklı hastalıklara ya da yan etkilere yol açabiliyor. hal böyleyken aslında size tedavi amaçlı verilen ilaçlar, hangi psikiyatristin hangi ilaç firmasıyla anlaşmalı olması sizin hastalığınız seyrini değiştirebiliyor.
neyse konumuza dönecek olursak, şuna bir göz gezdirmemiz yararlı olacaktır:
ankara bağımsız milletvekili aylin nazlıaka nın sağlık bakanlığına verdiği soru önergesine cevaben;
“Türkiye’de 2015 yılında 7 milyon 915 bin 911 kişi ruh sağlığı ve hastalıkları dalında muayene oldu. Muayene sayısı bir yılda 740 bin 602 kişi artarak 2016 yılında 8 milyon 656 bin 513 kişiye yükseldi. 2017 yılının ilk dört ayındaysa ruh sağlığı ve sinir hastalıkları dalında muayene olanların sayısı 3 milyon 238 bin 430 oldu.”
4 ayda 3 milyon, bir yılda 12 milyon. inanılmaz rakamlar.
2015 yılının haberine göre 148 ülkenin mutluluk verilerine göre sondan üçüncüyüz.
2018 itibariyle sonunculuğa yerleşebileceğimizi düşünüyorum keza bu topraklarda artık akıl sağlığını koruyabilmek imkansız.